Biberonlu gazeteler

Haberin Devamı

Dış Haberler servisimizdeki arkadaşlar, dün etkili Amerikan gazetesi Washington Post’un çalışanlarına yolladığı bir “bilgilendirme notunu” getirdi. ABD’nin medya sitelerinde yayınlanan notta, gazetenin kağıt tasarrufu için aldığı önlemler duyuruluyor: Ekonomi eki ana gazetenin içine alınıyor; briç, poker gibi köşeler kaldırılıyor, hisse senedi fiyat listeleri ile TV kanallarının günlük program akışları kısıtlanıyor. Gazete, karlılığını artırmak (veya zararını azaltmak) için önlem alıyor.

Bir diğer önemli Amerikan gazetesi New York Times da geçen hafta Manhattan’daki binasını bir yatırımcıya satıp, binada kiracı olarak bulunmaya devam edeceğini açıklamıştı. 225 milyon dolarlık “sat-kiracı ol” operasyonuyla grubun kısa vadeli borç ödemelerinin garanti altına alındığı belirtilmişti. New York Times kısa süre önce de, dünyanın en zengin insanlarından Meksikalı Carlos Slim’den “sermaye benzeri borç” almıştı.

Zarar endişesi

Her iki gazete de, artmayan tirajları ve düşen reklam gelirleri nedeniyle bozulmaya başlayan mali yapılarını güçlendirmeye çalışıyor. Her ikisi de konkordatoya giden Los Angeles Times’la (ülkenin üçüncü etkili gazetesi) aynı sonu paylaşmamak için çabalıyor. Mali yapılarının bozulması halinde, tarafsız-kaliteli gazetecilik yapamaz hale gelmekten çekiniyorlar.

Peki bizde ne oluyor?

ABD’de olanların tam tersi.

Bizde de kriz nedeniyle ilan gelirleri erozyona uğradı.

Üstelik bizde gazetelerin fiyatları, kağıt ve baskı maliyetlerini bile karşılayamıyor. (Batı’da gazete fiyatları hammadde maliyetlerinin epeyi üzerinde.)

Peki Türk basınının büyük bölümü krizi neden umursamıyor?

Çünkü kâr zarar hesabı, bilanço çoğunun umurunda değil. Maliyetin altındaki satış fiyatlarına, düşen ilan gelirlerine bakan yok.

Farklı yerlerden nemalanıyorlar. Kimi cemaate toptan satış yapıyor, kimi bir yardım derneği falan bulup hortumluyor. “Majestelerinin gazetesi” zaten kamu bankaları tarafından finanse ediliyor.

Cemaatin, derneğin, devletin biberonuyla beslenince, zaten “tarafsız-kaliteli gazetecilik” yapma çabasına falan da gerek kalmıyor. Biberonu kim veriyorsa, ona hizmet için çabalıyorsun, görev tamamlanıyor.

Bir gün krizi teğet geçiriveriyorsun, ertesi gün Türkiye’ye bilmem kaç yıl yetecek kadar petrol ve doğalgaz buluyorsun, hükümetin her icraatini göklere çıkarıyorsun, iş bitiyor.

(Geçenlerde biberonlu gazetelerden biri metrobüsü asrın projesi diye ilan etmişti. Faydalı olduğuna kuşku yok da, “asrın projesi” nedir yahu? Bunları okuyanlar duble yollarla, köprülü kavşaklarla falan Japonya’yı geçtik, ABD’yi yakalıyoruz sanır. Hızlı trenin de maşallahı var zaten. Nüfusu her yıl 1 milyondan fazla artan bir ülkede hükümet ve belediyeler yol gibi alt yapı yatırımları yapmayacak da ne yapacak, bunu anlamıyorum.)

Yeni oyuncu

Sektöre yeni bir gazete geldi: HaberTurk. Hoşgeldi.

Hoşgeldi de şu ana kadarki görüntüye göre sektörün ekonomik mantığı çarpık olan cephesine geldi. (İçeriğini kastetmiyorum, bu konuda yargıya varmak için daha zamana ihtiyaç var)

Gazete çıkmadan önce,“Satış fiyatı, gazetenin maliyetini karşılayacak” dediler. Benim hesabıma göre gazetenin hammadde maliyeti, toplam net satış gelirinin 3 katı.

“Türkiye’nin en pahalı gazetesiyiz” diyorlar, maliyetine oranlarsan bu fiyatıyla Türkiye’nin en ucuz gazetesi.

Üstelik gazetede ilan da yok.

(Piyasaya çıkmadan önce, “satış geliriyle maliyeti karşılayacağız, ilana bağımlı olmayacağız” diyorlardı. Yani reklamverenin esiri olmam demeye getiriyorlardı. Bunu da anlamadım. İlan al ama verenin esiri olma. Zor değil, biz 6 yıldan fazladır yapıyoruz. Sonra haber kanalın var, haber portalın var. Bunların satış geliri de yok. Kullanım bedava, tek gelir kalemi reklam. Oralara reklam alınca reklamverenin esiri mi oluyorsun? Yoksa, gazetecilik etiği gazetelerde başka, haber televizyonunda, haber sitesinde başka mı?)

VATAN’ın farkı

Umarım şu ana kadarki fiyat, maliyet, gelir, gider politikalarına pazarlama-tanıtım yatırımı olarak bakıyorlardır. Genel strateji buysa korkarım “biberon” ihtiyacı doğar. Peşinden yanaşma, yandaşlaşma gelir.

Türk basınının en büyük sıkıntısı “ekonomik mantık” olmadan yayınlanan biberonlu gazetelerin haksız rekabetidir. VATAN’ın yönetimini ve çizgisini koruyarak hissedar değiştirmesi de bu haksız rekabetin sonucudur.

Biberonlu gazeteler ile biberonsuz gazeteleri ayırmak hiç de zor değil.

Bugün elinizdeki VATAN’la diğer gazeteleri karşılaştırın, farkı göreceksiniz.

İyi pazarlar.

DİĞER YENİ YAZILAR