Geçmişin izleri...

‘Aşk bedensiz mi gerçekten’ yazıma çok çok severek okuduğum mailler aldım...

Aslında çok da sevindim aşk hala içimizi kıpırtıdan bir şey olduğu için, hayır karamsar değilim ama ülkenin dayattığı acılar aşkı da kendine hapsetti diye korkuyorum bazen...

İşte o maillerden birinde tek bir satıra gözüm fazla takıldı okurken, demiş ki “siz İlahi aşktan söz ediyorsunuz o ciddi bir mertebe ama kadınla erkek arasındaki aşk, o çok mu kolay sanki?”

Çok sevdim bu “masum” cümleyi...

Çünkü belli ki yaşadığı ilişkide aşktan yorgun düşmüş bir “savaşçı” yazmış bunu, “önce biz bi adam gibi aşk yaşayabilelim de sonra öze gideriz” demiş diye duydum ben bu yorgun cümleyi...

Beni bağışlasın tabii cümlenin sahibi ama bana öyle geldi, zaten sevdiğim yer de orası oldu...

***

Siz de şunu düşünür müsünüz; ilişkide kim kimi daha çok sevmeli? Bir ilişkide kadın mı erkeği daha çok sevmeli, erkek mi kadını?

“Tabii ki eşit sevmeliler”, ilk akla gelen cevap ama doğru cevap mı tam bilemiyorum...

Hele sevginin yanısıra beğenmeyi ve hayranlığı da bir ilişkinin hamurunakatarsak cevabımız değişebilir belki.

Haberin Devamı

***

Ben hep söyle düşünürüm nedense , kadın sevilmeyi, erkek beğenilmeyi daha çok önemser sanki.

Biz kadınlar sevilmek, erkekler de beğenilmek ister... Erkek sevse, kadın beğense, iyi bir aşk formülü olmaz mıydı bu sizce de? Bana hep olurmuş gibi gelir...

Ben hayran olduğum bir erkeğe aşık olurum doğrusu... Bir erkek de içinin titreyeceği kadar sevdiği bir kadına aşık olur...

Tabii bunlar hep Samet’in o tek cümlesi için bir cevap bulabilir miyiz arantısı, “aşkın bir formulü yok” da diyebiliriz...

***

Ya da belki dersiniz ki, kadın da hayranlık istiyor sadece sevilmek değil...

Haklısınız çünkü, eski zamanlarda kadın evde oturur, erkek çalışırdı, beğenilmek çalışanın hakkıydı ve erkekler beğenilmek isterdi.

Kadınlar da erkeği beğenmek hatta hayran olmak isterdi.

Ama hayat değişti. Şimdi kadın da çalışıyor, üretiyor, iş yapıyor ve beğenilmeyi hak ediyor. O da hayranlık bekliyor.

Zaten o güzel soru da burada ortaya çıkıyor: Yüzlerce hatta binlerce yıl sürmüş bir eşitsizliğin kadın ve erkek ruhunda bıraktığı izler bir iki kuşakta geçer mi?

Haberin Devamı

Bugünkü eşitlik, binlerce yıllık eşitsizliğin izlerini örtmeye yeter mi?

***

Bugün erkekle eşit bir hayat süren, beğenilmeyi onun kadar hak eden bir kadının ruhunun kıvrımlarında “geçmiş zamanların” alışkanlıkları gizli değil midir?

Aynı soruyu erkekler için de sorabiliriz tabii. Onlar da geçmiş alışkanlıkları ruhlarında taşıyorlar mıdır hala?

Belki de aşık olduğumuzda geçmiş çağdaki kadınların ve erkeklerin ruhu içimizde canlanıyordur..

***

En sert, en savaşkan, en üretken kadının içinden bile bir anda büyük annesininçıkabileceğini, erkeğe hayranlık duymak isteyeceğini, hayran olmadığı erkeği sevse de küçümseyebileceğini, bunun mümkün olabileceğini sanıyorum...

Kadının zayıf yanının binlerce yıllık geçmişin izleri olduğunu aklımdan geçiriyorum. Gerçekten böyle mi bu acaba?

Gerçekten geçmişin izleri içimizde mi?

Sevdiğimizde “bugünkü” kadının altından geçmişin kadını, “bugünkü” erkeğin altından geçmişin erkeği mi çıkıyor?

Haberin Devamı

Eğer öyleyse, “erkek kadını sevmeli, kadın erkeğe hayran olmalı” türünden bir “geçmiş zaman ilişkisi” hala varlığını sürdürüyor demektir.

***

O zaman Samet, sen haklısın kadınla erkek arasında aşk o kadar da kolay değil...

Sevilecek bir kadına, hayran olunacak bir erkeğe sık rastlanılmıyor.

Böylesini bulan sıkı sarılmalı bence.

DİĞER YENİ YAZILAR