Bir Litre Gözyaşı milyonlara umut oldu

2 Ekim 2018

Türkiye’de Japon dramlarına yoğun bir ilgi var. Bunun nedenini ancak bir Japon dizisi izlediğinizde anlıyorsunuz. Çünkü birbirinden bu kadar uzak coğrafyada yaşamamıza rağmen aynı duyguları paylaşıyoruz. Ve Japonlar duygu anlatma meselesini çok iyi biliyorlar. Bence evrensel olmanın sırrı da duygu anlatmak. O nedenle de bambaşka ülkelerde yaşasak bile birbirimizi hissedebiliyoruz. Türkiye’de daha önce Japon yapımları Anne ve Kadın dizi oldu. İkisi de ses getirdi. Hatta Kadın dün akşam yeni sezonuna başladı. Türkiye’nin en dikkat çeken yapımlarından biri... Şimdi ise Bir Litre Gözyaşı dizi oluyor. Dizi; Aya Kito’nun 1988 yılında yayınlanan “1 Litre No Namida” kitabından uyarlanıyor. 14 yaşında beyincik ve omurilikteki hücrelerinin dejenere olması nedeniyle amansız bir hastalığa yakalanan Aya; yaşadıklarını, yüzleştiği hastalıkla mücadelesini ve en önemlisi de hiç bitmeyen yaşama sevincini hep yazmış. Hastalık nedeniyle yatağa bağımlı olduğu zaman ise annesi ve doktoru onun günlüğüne yazamadıklarını geçirmiş. Sonra o günlük kitaplaştırılmış ve tüm dünyada milyonların okuduğu bir umut hikayesine dönüşmüş. Daha sonra dizisi yapılmış ve reyting rekorları kırmış.

Gerçek bir hikayeden uyarlanıyor

Aya’nın öldükten sonra bile milyonlara umut olduğu hikayesi bugün sadece Japonya’da değil, onlarca ülkede ilgi görüyor. Türkiye’de de yapımını MF Yapım’ın üstlendiği dizi pazar akşamı Kanal D’de başlıyor. Başrollerini Miray Daner, Sanem Çelik, Tolga Tekin ve Mert Yazıcıoğlu’nun paylaştığı dizinin gerçek bir hikayeden uyarlanması beni etkileyen bir özelliği... Aslında en çok içinde bulunduğu olumsuz koşulda bile sadece kendisine değil, herkese umut olma derdi taşıyan bir proje olması etkiliyor. Gelelim Türk uyarlaması Bir Litre Gözyaşı’nın bize anlatacaklarına... Cihan, büyük bir heyecanla üniversiteye hazırlanmaktadır. Hayal ettiği gibi üniversiteyi kazandığında başka bir heyecanın yani aşkın içinde bulur kendisini... Yaşamaya yeni başladığını hisseden Cihan, aslında tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmıştır ve bunu ilk öğrenen annesi Figen olur. Figen, kızının ömrü yettiğince onun hayatını benzersiz ve kızının hak ettiği gibi geçirebilmesi için çetin bir mücadeleye girişir. Biz aslında müthiş bir anne-kız hikayesi izleyeceğiz. Miray Daner son dönemin en yetenekli oyuncularından... Hem gözlerinin içi parlıyor, hem de bir damla gözyaşını hep gözünün kenarında tutuyor. Bu rolün altından fazlasıyla kalkacaktır. Sanem Çelik’le iyi bir anne-kız olacakları zaten tanıtımlara yansımış. Bakalım, pazar akşamı dizinin ilk bölümünü nasıl bir hisle bitireceğiz?

Devamını Oku

Bir Umut Yeter nasıl başladı?

30 Eylül 2018

MF Yapım’ın yapımcılığını, Melis Civelek’in senaristliğini, Jingle TV’nin müziklerini, Yusuf Pirhasan’ın yönetmenliğini üstlendiği, Tolgahan Sayışman, Esra Bilgiç Töre, Hazal Subaşı, Serhat Tutumluer ve Cem Uçan’ın başrollerini paylaştığı Bir Umut Yeter dizisi perşembe akşamı Kanal D’de başladı.

Askerde tüm ekibini şehit veren ve 8 ay hastanede yattıktan sonra ölmediği için kendisinden nefret eden bir karakter olarak başladı Yılmaz. Malulen emekli olduğu askerlikten sonra Köyceğiz’de bir deniz feneri bekçiliğine başladı. Öncesinde de sadece bir gece Köyceğizli bir ailenin yanında kaldı ve evin kızı Elif ona ilk görüşte aşık oldu. Kısa bir süre geçmeden de Elif Yılmaz’a evlenme teklif etti. Evlendiler, Elif hamile kaldı ama bebek düştü. Sonra tekrar hamile kaldı ama bebek ölü doğdu. Diğer tarafta ise Köyceğizli zengin bir ailenin kızı olan Derya babasına karşı koyarak aşiret oğlu Toprak’la evlendi ve Deniz adında bir çocuğu oldu. Fakat ona gizliden gizliye aşık olan Taner, Toprak’ı öldürdü ve bir kayığın içinde bebeğiyle beraber onu denize bıraktı.

Aynı gece bebeğini kaybeden Elif, denizden gelen bebeği Allah’ın lutfu olarak kabul etti. Yılmaz yanlış olduğunu bile bile Elif’e engel olamadı ve yıllar sürecek bir vicdan azabı başladı. Bir Umut Yeter ilk bölümüyle The Light Between Oceans-Hayat Işığım filmini anımsattı.

Müzik canlanmalı
Evladını kaybeden iki kadının hikayesi aslında Bir Umut Yeter. Hangisi haklı, hangisi suçlu bazen birbirine karışıyor. Oyunculuklara gelince; Esra Bilgiç Töre ve Hazal Subaşı rollerinin altından kalkmıştı. Tolgahan Sayışman’ın zaten seveni çok! Ama onları ekrana daha fazlasıyla çekmek için bu dizinin ritmini artırmak, müziklerini biraz canlandırmak gerek. Yılmaz karakterini de güçlendirmek! Çünkü bir eve iki depresif yeter! Bir Umut Yeter’de hem iki kadın, hem de bir adam çok ama çok yaralı... Onları ayağa kaldıracak kahramanın da bence Yılmaz olması gerekiyor. Bir Umut Yeter yayınlanacak tekrarlarıyla bu hafta daha fazla izleyicinin dikkatini çekecektir. Herkesin emeğine sağlık!
Ödüller Sibel ve Anons’a gitti
25. Uluslararası Adana Film Festivali için üç gün Adana’daydım. Uzun süredir kendime böylesi bir kıyak çekmemiştim. Öğlen 12.00’den gece 23.30’a kadar kısa aralar vererek bir sürü güzel film izledim. Ulusal yarışma filmlerinden de Dört Köşeli Üçgen, Babamın Kemikleri, Halef, Sibel ve Anons’u izleme şansım oldu. Halef dün vizyona girdi. İzlemenizi tavsiye derim. Çünkü reenkarnasyon meselesine odaklanıyor ve bunu bir kasaba üstünden çok iyi işlemiş. Damla Sönmez, Emin Gürsoy, Erkan Kolçak Köstendil ve Elit İşcan’ın başrolünü oynadığı Sibel ise benim çok beğendiğim filmlerden biri oldu. UNESCO tarafından koruma altına alınan Kuşköy’de geçen filmde Damla Sönmez’in sadece ıslık çalarak konuşması ise kesinlikle övgüye değerdi. Ödülü alacağı da daha o anda belliydi. Çünkü performansa dayalı karakterinin gözünden duyguyu seyircinin kalbine akıtmayı başarmıştı. Filmin ise en çok mekanın ve dilin olmadığı yerde bile anlaşmak mümkündür vurgusunu sevdim. Bu film festival yolculuğunda daha çok ödül toplayacaktır. Adana Film Festivali’nde de en iyi film ödülünü alması hakkaniyetli bir karar! Diğer favorim ise Mahmut Fazıl Coşkun’un senaristliğini Ercan Kesal’la birlikte üstlendiği Anons filmiydi. Film için Venedik Film Festivali’ndeki yorumları okuyunca filme gitmemek olmazdı. Anons; ordudan tasfiye edilmiş dört askerin, 1963 yılında yaptığı bir darbe girişimini kara mizah olarak işliyor. Radyodan okunacak bir darbe bildirisi için bir gece boyunca verilen mücadelenin işlendiği film 25. Adana Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü’nün sahibi oldu. Ben törene kadar Adana’da kalmadığım için NTV’den izledim. 19.30-20.30 arasında gerçekleşen yayında tüm ödüller dağıtıldı. Ama hızlı yayın yapalım derdine düşünce ödül alanlar konuşamadı. Ödül törenlerinin kısa olmasından yanayım ama bu kadarı da fazla kısaymış. Son olarak Adana Büyükşehir Belediyesi’nin ulusal sinemaya olan desteği umarım yüzyıllarca devam eder. Zaten Türk sinemasına destek olunması ve kendi sinemamıza sahip çıkmamız lazım. Umarım diğer festivallerde bu gerçeğin farkına varırlar.

Devamını Oku

Acun’un Amerika seferi

29 Eylül 2018

Acun Ilıcalı sürprizlerle dolu bir isim. Hiç durmuyor ve her defasında “Yok artık” dediğimiz başka bir projeyle karşımıza çıkıyor. Yunanistan, Meksika, Romanya, Kolombiya’nın ardından bu kez ABD’ye gözünü dikti. Yakında Amerika’nın en büyük kanallarından Fox TV’de bir formatın prodüksiyonunu üstlenecek

TV8’i aldığınızda konuşmuştuk. Aradan 4 yıl geçti. Zorlu bir süreç miydi?
Tahminimden çok daha fazla zorlandığımızı söyleyebilirim. Bütün televizyonculuk bilgimizi konsantre bir şekilde kullanarak kanalı istediğimiz yere şu an itibariyle getirdik. Bu da 4 yıl sürdü. Bizim yaptığımız akıllı insan işi değildi. Türkiye’de 25 yıllık alışkanlığı olan, share ortalaması 14-15 olan kanalların arasına ortalama share’i 1 olan bir kanalı illa sokacağız iddiasıyla yola çıktık. Bu arayı kapamak için de göbeğimiz çatladı. Ekip olarak çok büyük bir mutluluk yaşıyoruz.
- Hiç boş durmuyorsunuz. Yurt dışına açıldınız. Orada neler yaptığınızı merak ediyorum...
Rahat durmayan biriyim. Hayatım challenge (meydan okuma) ile geçti. Yeni bir challenge gerekliydi. Bunu dünyada ararken bir anda karşıma önemli ülkelerle anlaşmalar çıktı. Başardıkça da yeni ülkeler gelmeye başladı. Aslında yurt dışı maceramız 1.5 yıl önce Yunanistan’la başladı. Çok yüksek reytinglere imza attık. Bu bizim kendimize güvenimizi yerine getirdi. Yunanistan bizim dünyaya açılma kapımız gibi oldu. Tabii ki o sırada Türkiye’de çok komik iddialar vardı. Ben bunların hepsine gülüyordum. “Türk insanına göre program yaptığı için izleniyor” diyorlardı. Bu asla doğru değildi. İyi program yaptığımızı iddia ediyordum ben! Ayrıca o cümlede sanki Türkler kaliteli program izlemiyor iması var. Yani vatandaşımızı aşağılama var. Bizim dizilerimiz dünyayı yıkmış. Biz burada yaptığımız programlarla bu dizilerle mücadele edebiliyorsak neden dünyada başarılı olmasın? İkinci iddia; ‘Acun’un olmadığı iş tutmuyor’du. Ben mutfağımın iyi olduğunu söylüyordum. Aslında yemeği iyi pişiriyorum, servisi de güzel yapıyorum. Bu iddianın yanlış olduğunu da yurt dışı başarısıyla ispat etmiş olduk.
- Meksika’yla kısa süre önce bir anlaşma yaptınız...
Aslında Yunanistan’dan sonra Meksika’yla çalışmaya başladık. Ondan sonra Romanya, Kolombiya ve Amerika (ABD’de yaşayan, İspanyolca konuşan 70 milyona açık yapan Telemundo kanalı) geldi. Özellikle Amerika ve Meksika yayınlarımız olağanüstü gidiyor. Meksika’nın en büyük kanallarından biriyle çok önemli bir anlaşma imzaladık. 3 yıl boyunca kanalın bütün içeriğini üreteceğiz. Yıl boyunca 5 program yapacağız. Bu bizim için büyük bir gurur. Şimdi Macaristan’la anlaştık, Arjantin’le görüşüyoruz.
Bir de Fox’la anlaşıyoruz. Nasıl yani ABD’deki Fox TV mi?
Evet. Amerika’nın dört büyük kanalından biri olan Fox, yeni çıkaracağı bir formatı bizim üretmemizi istiyor.
Bu gelişme nasıl oldu?
Dünyaya sattığımız Exathlon formatımız hakkında görüşmek için iki defa Dominik’e geldiler. Orada bizim prodüksiyonumuza, işimizi nasıl yaptığımıza baktılar. Sonra bana “Exathlon’u 2 gün yayınlasanız olur mu?” diye sordular. Ben de “Olmaz, kabul etmem. Olay bir şey satmak değil. Bir şeyi eğer doğru şekilde konumlandıramazsam, Fox’a 20 bölüm satsam ne olacak ki? Evet, çok iyi para kazanacağım ama o beni mutlu etmeyecek. Ben o piyasada başarılı olmak istiyorum. O yüzden 2 bölümün başarılı olacağına inanmıyorum” dedim. Daha sonra tekrar geldiler ve kendi formatlarını bizim yapmamızı istediler. İnşallah nisan ayında Amerika’da yayında olacağız. Prensipte anlaştık, detaylarda bir yerlerde takılmazsak çok eğlenceli bir formatı yapacağız.
Acun-Beyaz avantajını kullanmamız lazım - Bu yoğunluk içinde ‘O Ses Türkiye’deki yerinizi Beyazıt Öztürk’e bırakacağınız konuşuldu... Bu sene Beyaz’ın jüri, Acun’un moderatör olacağı ‘O Ses Türkiye’ izleyeceksiniz. Bizim her yan yana gelişimiz olay oldu. O nedenle Acun-Beyaz avantajını kullanmamız lazım. Haklısın, çekim süreleri bana bu yoğunlukta büyük baskı yaratıyor. Ama ona zamanla karar vereceğiz. Beyaz her pozisyonda oynayabilecek biri. Fakat şimdi böyle bir birliktelik varken bunu en güçlü şekilde ekrana koymak istiyoruz. En güçlü şekilde Acun moderatör, Beyaz, Seda Sayan, Hadise ve Murat Boz jüri üyesi. - Peki bu sene Survivor’da neler olacak? Sürpriz olsun. Ama şu kadarını söyleyebilirim. Olimpik Survivor üzerine gideceğiz. BASİT ŞEYLERDEN MUTLU OLURUM - Sizi ne mutlu eder? İş tatminini 20 yıldır yaşıyorum. 20 yıl boyunca her sene bir önceki yıldan bilanço olarak daha iyi olmuşum. Artık vücudum psikolojik olarak iş başarısına alışkın diyebilirim. İlk işinizi başardığınızdaki tat bambaşka oluyor. Ama 20, 30, 40’ıncıdan sonra bu başarı işi mutlu ediyor ama insana eskisi kadar heyecan vermiyor. Fakat kızlarımla olduğum her an heyecan yaşıyorum. Ben basit şeylerden mutlu olan biriyim. Kendime ait küçük bir dünyam var. O küçük dünyamda eşimle yemek yediğimde, çocuklarımla vakit geçirdiğimde, kızlarımdan enerji aldığımda nasıl mutlu olduğumu anlatma şansım yok. - Peki iş dünyasında bundan sonra sizi ne mutlu eder? Dünyanın en büyük prodüksiyon şirketi olmak mutlu eder. Buna da çok uzak değilim.

Devamını Oku

TV8’de ne izleyeceğiz?

23 Eylül 2018

Bu yıl her kanalın ocak ayına kadar ne yapacağı belli! Kimsenin çok büyük bir aksilik olmadıkça planını bozmaya da niyeti yok. Çok fazla yedek hazırlığı da yok! Sanırım ilk defa her kanal genel müdürünün aynı dilden konuştuğu bir süreçten geçiyoruz. TV8 ise her zamankinden daha iddialı bir giriş yaptı ekrana. Bugün TV8 Genel Müdürü Aslı Çini Yaşaroğlu’yla bir araya geldik ve kanalın yeni sezonunu konuştuk.

Format kanalı olarak kabul görmüş TV8 iki tane dizi yapıyor. Niye böyle bir karar aldınız?

Çok şükür kanalımızın 5’inci yılına girdik. Belli bir oranı da yakaladık. Ancak bizim gündüz kuşağında kadın izleyici toplamamız gerekiyordu. Geçen yıl Serap Ezgü’yle yaptığımız Gerçeğin Peşinde ve Onur Büyüktopçu’nun sunduğu Yemekteyiz’le kanala çok ciddi bir kadın izleyici getirdik. Bu sene ters köşe bir şey, bir düğün formatı girdik. Bugün Düğünümüz Var gayet iyi gidiyor. Bir de yayınlandığı her ülkede 40-45 share alan MasterChef programını denedik ve sonucundan memnun kaldık. Bütün bunlarla kanalın özellikle kadın izleyicisi arttı. Onun verdiği cesaretle de dizi işine girdik. Bizim kanalımızın izleyicisi formata, filmlere ve artık gündüz kuşağına geliyor. Bunların yanına iki tane de dizi eklemek istedik. Hem ekranımızda çeşitlilik olsun istiyoruz, hem de dizilerin yurt dışı satışı var.

Peki neden Jet Sosyete ve Kızım’ı seçtiniz?

Perşembe akşamları ekranda iyi bir AB izleyici kitlesi olduğuna inanıyorum. Jet Sosyete hem bir komedi dizisi olması nedeniyle, hem de kanalımızın AB kitlesine seyirci çekmesi açısından seçtiğimiz bir dizi oldu. Bir de kanalımıza yakışacak, izleyicinin “Bu kanalda niye böyle bir dizi yaptınız?” demeyeceği, global olabilecek bir projeyi uzun süredir arıyorduk. Bir yıldır da MedYapım’la çalışıyorduk. Sonunda Kızım olmasına karar verildi.

Dizi beğenildi. Ama çarşamba akşamı Sen Anlat Karadeniz ve Diriliş Ertuğrul gibi çok yüksek reytingli dizilerin karşısında olmasına tepki var. İzleyici sizden diziyi kısa sürede yayından kaldırmayacağınıza dair garanti bekliyor...

Devamını Oku

İstanbullu Gelin sinir bozucu bir açılış yaptı

22 Eylül 2018

Uzun zamandır İstanbullu Gelin’in yeni sezonu başlasın diye bekliyordum. Sonunda beklenen gün gelip çattı. Boran Ailesi’ne ne olduğunu izlemek için ekran karşısına geçtik. Süreyya’nın öldüğünü, Esma Sultan’ı öldürdüğünü öğrendiğimiz ve kızı Yaz’ın ondan ne kadar nefret ettiğini gördüğümüz bir sahneyle başladı sezon.

Ne yalan söyleyeyim dumur oldum. Gayet sinir bozucu bir açılıştı. Bölüm boyunca da yukarıdan aşağıya düşen ve yardımcılarının Ayvalık’taki evine yerleşen Boranlar’ın yukarıya tırmanma çabasını izledik. Öyle büyük olaylar yoktu bölümde... Ama içinde bulundukları durumda değişip, dönüşen karakterleri tandık. 161 dakikalık bölüm nasıl aktı gitti anlamadım. Zeynep Günay Tan’ın rejisi, Deniz Akçay Katıksız’ın cümleleri ve oyuncuların şahane performanslarıyla İstanbullu Gelin yine bu sezona damgasını vuracağını belli etti. Daha önce yazmıştım, bu sezon Meral Çetinkaya ve İpek Bilgin sahnelerinde oyunculuk şöleni izleyeceğiz diye... Bölümün son 5 dakikasında bunu gördük. Bundan sonra daha lezzetli bölümler izleyeceğiz. Zira; Boranlar Ülfet Kavaklı’nın alt katına taşınıyor. Üstelik Adem’e yardım edip Boranlar’ın peşine takan da Ülfet Kavaklı imiş. Bu sezon Ülfet ve Esma geçmişin yüklerini bir bir masaya sererken bundan en fazla etkilenenler çocuklar olacak gibi görünüyor.

Kanalın Ayla hamlesi

Fox TV, 2 Ekim Salı akşamı Kadın dizisinin yeni sezonunu açacak. Ancak öncesinde yazın kaybettiği seyirciyi ekrana yeniden çağırmak için güzel bir hamle yapıyor. Geçtiğimiz yılın en çok izlenen filmi Ayla, salı akşamı Fox TV’de ekrana gelecek. İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Ali Atay, Damla Sönmez, Murat Yıldırım’ın başrolleri paylaştığı filmi, izlemeyen varsa mutlaka salı akşamı izlemeli. Özellikle İsmail Hacıoğlu ve Ali Atay’ın performansı görülmeye değer! Ayla’nın TV izlenmesi yüksek olacaktır. Böylece uzun süredir salı akşamları Fox’a uğramayan izleyiciyi Kadın başlamadan ekrana çekmiş olacak kanal!

Adana Film Festivali başlıyor

Yarın 25. Uluslararası Adana Film Festivali başlıyor. Bende bir hafta boyunca orada olacağım. Sabahtan gece yarısına kadar film izlemeyi özlemiştim. O nedenle bu festivali bol bol film izleyerek değerlendireceğim. Jüri başkanlığını Tomris Gritlioğlu’nun yaptığı, Ahmet Mümtaz Taylan, Cihan Ünal, Mehmet Açar, Mustafa Presheva, Nebil Özgentürk ve Tuba Büyüküstün’ün jüri üyesi olduğu ulusal uzun metraj film yarışmasında oldukça iddialı 15 film yarışıyor. Mahmut Fazıl Coşkun’un Anons, Ali Kemal Çınar’ın Arada, Abdurrahman Öner’in Aydede, Özkan Çelik’in Babamın Kemikleri, Mehmet Güreli’nin Dört Köşeli Üçgen, Banu Sıvacı’nın Güvercin, Osman Nail Doğan’ın Güvercin Hırsızları, Murat Düzgünoğlu’nun Halef, Hüseyin Karabey’in İçeridekiler, Ömür Atay’ın Kardeşler, Semir Aslanyürek’in Kaos, Tolga Karaçelik’in Kelebekler, Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti’nin

Sibel, Burak Çevik’in Tuzdan Kaide, Emre Yeksan’ın Yuva filmleri büyük ödülü almak için yarışacak. Toplam 900 bin lira para ödülü verilecek festivalden en iyi film 350 bin lira kazanacak.

Devamını Oku

Kızım doğru duygulara basarsa yükselir

21 Eylül 2018

Buğra Gülsoy, Leyla Lydia Tuğutlu, Beren Gökyıldız ve Serhat Teoman’ın başrollerini paylaştığı, TV8’in yeni dizisi Kızım çarşamba akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Tanıtımlarında vaat ettiği baba-kız dünyasını ilk bölümünde seyirciye sundu.

Buğra Gülsoy ve Beren Gökyıldız’ın performansları harikaydı. Ama ilk bölümde neredeyse dört kişi arasında geçen bir dizi izlediğimiz için bana fazla geldi. Yani 130 dakikadan uzun dizi yapıyorsanız, olay değil duygu anlatıyorsanız ya duygu sağma meselesini abartacaksınız ya da daha fazla oyuncuyla olay dağılımı yapacaksınız. Aksi taktirde ilk 70 dakikadan sonra kendini tekrar ettiğini hissetmeye başlıyorsunuz. Kızım şansı yüksek, konusu güzel, doğru duygulara basarsa kendi izleyici kitlesini oluşturabilecek bir dizi... Üstelik karşısında Sen Anlat Karadeniz ve Diriliş Ertuğrul olmasına rağmen... TV8 zaten dizi tutturma konusunda zorlu bir durumdayken Kızım’ı çarşamba günü yayınlaması işi daha zorlaştırmış. Belki Kızım başka bir günde olsa daha yüksek reyting alacaktı ama kanal çarşambayı seçerek iddiasını ortaya koymak istemiş. Bence iyi de yapmış. Geriye hikayeyi hareketlendirmek ve kanalın işin arkasında durması kalıyor.

Seksenler’in ilk haline benziyor

Keşke Hiç Büyümeseydik’in tanıtımlarını izlediğimde gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Hatta yerli “This is us” benzetmesinde bile bulunmuştum. Ancak ne yalan söyleyeyim izlediğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım. “This is us” duygusunun zerresini bile dizide hissedemedik. Üstelik bu dizi daha çok Seksenler’in ilk bölümlerindeki haline benziyordu. O dizide başladığında günümüz ve 80’ler arasında geçiyordu ve sürekli flashback hali izleyici tarafından beğenilmeyince tamamen geçmişte geçen bir diziye dönüşmüş ve seyircinin yıllarca diziye sahip çıkmasına sebep olmuştu. Yani bu formül yıllar önce denendi ve tutmadı. Bu sistemde de herkesin gençliğini başka isimler oynamalıymış. Bu şekilde inandırıcılığı olmuyor.

Aşk acısı erken açıklandı

Ufak Tefek Cinayetler’in yeni sezonu salı akşamı açıldı. Yine bir sürü mantık hatası vardı ama yine de ilgiyi kendisinde tutabiliyordu dizi. Ben artık bu dizinin mantık hatalarına takılmaktan vazgeçtim. Sürdürülebilir bir izlenme sağlayıp sağlamadığına bakıyorum. İşin içinde Merve Aksak olduğu sürece bu izleme isteği sürüyor. Ama Kerim Adil Sağlam’ın hikayesini keşke merak etmeye devam etseydik. Haftalardır Merve’nin en büyük rakibinin Kerim olacağı söyleniyordu. Yazın ortasından beri haberler yapılıyor. Biz keşke tüm bu düşmanlığı izledikten sonra ardında bir aşk acısı olduğunu öğrenseydik. Daha kılıçlar çekilmeden meselenin eski bir aşk acısı olması bence heyecanı düşürdü. Ezcümle; Ufak Tefek Cinayetler tüm eleştirilerimize rağmen ekranda son derece yüksek olan bir dizi olmayı sürdürüyor. Önemli olan da bu zaten!

Devamını Oku

Gülperi’de damar sağlam ama boşluklar var

19 Eylül 2018

Başrollerini Nurgül Yeşilçay ve Timuçin Esen’in paylaştığı Gülperi geçen hafta cuma akşamı başladı. Tanıtımlarından zaten damarının çok sağlam olduğunu anlamıştık ama hikayede bu kadar boşluk olmasını beklemiyordum. Olaya hızlıca girilmiş girilmesine ama o sırada da etrafa her şey savrulmuş. Öncelikle Gülperi’nin kim olduğunu biz sahneye Kadir girene kadar anlamadık. İzmir’den gelmiş ve çok iyi Türkçe konuşuyor. Çocuklarının geleceği için de Gaziantep’ten kaçmayı planlıyor. Ama nasıl oluyorsa küçücük çocuğu Can Antep aksanında konuşuyor. Gülperi hapishaneden çıkıp Bebek’e nasıl geliyor? O Bebek kısmına ben çok takıldım. En azından bize nasıl oraya geldiğini izletselerdi. En önemli sorun ise o çocukların annelerine nasıl o kadar düşman olduğuydu. Annesine mektup yazan Can, seyirciye annesine olan hasretini anlatan Can nasıl oldu da mahkeme gününden itibaren izleyiciyle iletişimini kesti. Çocukların annelerine düşmanlığını gizlemenin bu hikayeyi daha gizemli kılmadığının altını çizerim. Rejiye gelirsek; Cem Karcı çok beğendiğim bir yönetmendir. Ama toprak işi çekmek başka bir şey! Hikayenin büyük bir kısmı Gaziantep’te çekilmiş ama biz o bölgenin atmosferini yaşayamadık. Orası bir konaktan ve yakın plan çekilmiş bir çarşıdan ibaret olmamalıydı. O bölgenin atmosferini hissetmeliydik. Bir eleştirim de mahkemede çocukların alındığı sahneye dair olacak. Bu kadar dramatik bir sahneyi detaylarla öyle sağılmış bir halde izlerdik ki, çocukların düşmanlığını bize anlatmasanız bile beden dilleriyle izlettirebilirdiniz. Tüm eleştirilerime rağmen Gülperi’nin sağlam bir damarı olduğunu düşünüyorum.

Ehl-i Beyt Aşkına bu akşam ekranda

Hz. Hüseyin’in hayatının anlatıldığı, dramatik sunum ve müzik eserlerinin harmanlandığı, Ehl-i Beyt Aşkına isimli bir program hazırlamış TRT 1. Programda; deyişler, türküler ve tasavvuf eserleri eşliğinde bizi biz yapan hikayeler anlatılıyor. Bu programla; Horasan’dan Anadolu’ya, Balkanlardan Orta Asya’ya medeniyetimizin yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven insani olgunluğunun tarihsel köklerine ve referans değerlerine bir kez daha ışık tutuluyor. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından 20-30 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen 15.Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivalinin de ilk etkinliği olan “Ehl-i Beyt Aşkına” programı, Konya Selçuklu Kongre Merkezi’nden bu akşam 20.15’te TRT 1’de canlı olarak ekrana gelecek.

Bu sezon çok kanlı bir Çukur olacak
Çukur pazartesi akşamı sezonun ilk bölümüyle görücüye çıktı. Öyle bir bölüm izledik ki, neredeyse hiçbir başrol oyuncusu finale kadar yoktu. Zaten İdris Koçovalı’yı göremedik bile... Sanki bambaşka bir diziye dönüşmüştü Çukur. Erkan Avcı ve Berkay Ateş’in başrole oturduğu bölümde biz aslında Çukur’un yeni sahipleri Karakuzular’ı tanıdık. Finalde de Selim’in ölmediğini gördük. Bence haftaya Karakuzular’ın Çukur’u nasıl ele geçirdiğini izleyeceğiz. Sonra da Koçovalılar ve Karakuzular savaşı başlayacak. Risk alan işleri seviyorum. Yeni sezonunun ilk bölümünde iki yan karakteri başrole taşımak ve tüm kategorilerde zirveye oturmak büyük başarı. Net olarak bildiğim bir şey var. Erkan Avcı’nın canlandırdığı Çeto daha ısınıyor. Bekleyin, bize inanılmaz lezzetli bir karakter gösterisi sunacak. Berkay Ateş zaten çok yetenekli ama Çukur’da oyunculuğunun yanına bir de karizma eklemiş. Bu sezon çok daha kanlı bir Çukur bizi bekliyor. Haydi hayırlısı...

Devamını Oku

Filmler Bodrum’da tanıtıldı

15 Eylül 2018

Bu yıl 8’incisi düzenlenen Bodrum Türk Filmleri Haftası’na ben ilk kez katıldım. Yapımcıların, yönetmenlerin, oyuncuların ve sinemacıların basın mensuplarıyla bir araya geldiği oldukça verimli bir etkinlikti.

Ben etkinliğin ikinci gününe gidebildim. Yönetmenliğini Murat Şeker’in yaptığı başrollerini Şevket Çoruh, İlker Ayrık ve Murat Akkoyunlu’nun paylaştığı “Çakallarla Dans 5” filminin tanıtımı Murat Şeker Murat Akkoyunlu’nun katılımıyla gerçekleşti. Daha sonra Müslüm, Çiçero ve Türkish’i Dondurma filmlerinin tanıtımı yapıldı. Filmlerin yapımcısı Mustafa Uslu, Çiçero filminin yönetmeni Serdar Akar, oyuncuları Ertan Saban, Burcu Biricik ve Murat Garipağaoğlu fişe ilmlerini anlattılar. Ertan Saban, “2. Dünya Savaşı’na nasıl girmediğimizi anlattığımız sempatik, acıklı, sert bir ajan filmi yaptık” dedi. Tanıtımını izledik. Gerçekten inanılmaz görünüyordu. Erdal Beşikçioğlu ve Serdar Akar bir araya geldiğinde ortaya bambaşka bir şey çıkıyor.

Binnur Kaya rol alacak

Ayla filminin de yapımcısı Mustafa Uslu üç tane daha yeni film hazırladıklarını ve 2020 yılı Oscar’ı için bir hikaye hazırladıklarını söyledi. Nefis bir gerçek yaşam öyküsü olan projede Rus ve Türk oyuncuların yer alacağını da açıkladı. Antalya’da bir trafik kazası geçiren ve beyninin yarısını kaybeden bir Rus çocuğun ailesi tarafından terk edildiği bu gerçek öyküde; ona otistik çocukları olan bir Türk kadın bakıyor ve o çocuğu 10 yıl yaşatıyor. Doktorların yaşamaz dediği bu çocuğa o Türk annesi sevgisiyle üç kelime bile ettirmeyi başarıyor. Bu filmde Rusya’nın en önemli oyuncularından biri oynayacakmış. O Türk annesine ise Binnur Kaya hayat verecekmiş. Öykü inanılmaz. Eminim ortaya iyi bir iş çıkacaktır ve inşallah Oscar’a gideriz.

Bizi Hatırla 26 Kasım’da vizyonda

Yapımcılığını Avşar Film’in üstlendiği, senarist ve yönetmen koltuğunda Çağan Irmak’ın oturduğu, başrollerini Altan Erkekli, Tolga Tekin, Özge Özberk ve Binnur Kaya’nın paylaştığı “Bizi Hatırla” filminin tanıtımı da 8. Bodrum Türk Filmleri Haftası’nda gerçekleşti. Özge Özberk, Çağan Irmak ve yapımcı Şükrü Avşar’ın katılımıyla gerçekleşen tanıtımda Irmak, hikayenin Şükrü Avşar’a ait olduğunu, aslında önce ona bu hikayeyi yazacağını ama 30’uncu sayfaya geldikten sonra kendisinin çekmeye karar verdiğini söyledi. Özge Özberk ise uzun zamandır Çağan Irmak’la çalışmadıklarını, bu projenin 30’uncu sayfasını okuduğunda artık oynadığı karakteriyle ilgili bir sürü plan yapmaya başladığını söyledi. Özberk, “Bir tarafta sakin bir yaşam var ama diğer tarafta bir kaos ortamında kendimize bakmayı unutuyoruz. Bizi Hatırla bir kez daha kendimize bakıp, kendimizle yüzleşeceğimiz bir çok şey barındırıyor” dedi. Bizi Hatırla 26 Kasım’da vizyona giriyor.

Devamını Oku