Ya o Başbakan'ın eşi olsaydınız?

Çağın tasvirini, saçma bağımlılıklarımızı, 'ters köşe' sorular, sürükleyici senaryolarla yüzümüze vuran ve her geçen gün dilden dile dolaşarak izleyici kazanan bir dizi var: 'Black Mirror' (Kara Ayna)!

Haberin Devamı

'Çağımız için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şeyse hakikattir.
Dahası, hakikat azaldıkça ve yanılsama çoğaldıkça çağımızın gözünde kutsal olanın değeri artar' der ya, yüzyıllar öncesinde yazılan 'Hıristiyanlığın Özü' adlı eserinde Feuerbach.
İşte günümüzde, çağın tasvirini, saçma bağımlılıklarımızı, 'ters köşe' sorular, sürükleyici senaryolarla yüzümüze vuran ve her geçen gün dilden dile dolaşarak izleyici kazanan bir dizi var: 'Black Mirror' (Kara Ayna)!

Ya o Başbakanın eşi olsaydınız

BİR YOUTUBE VİDEOSUYLA BAŞLAR HER ŞEY

Bir sabah uyandınız; Facebook’tan Twitter’a pek çok sosyal medya aracında ‘hızla’ bir Youtube videosu dolaşıyor… İngiltere Prensesi kaçırılmış; elleri bağlı, gözleri yaşlı, kendisini alıkoyanın mesajını okuyor. Söylediği özetle şu, “Eğer İngiltere Başkanı istenilen saatte, ‘canlı yayında’ bir domuz ile cinsel ilişkiye girmezse İngiltere’nin çok sevilen, genç ve güzel prensesi öldürülecek! Eğer bir hile, oyun olursa yine öldürülecek.”

SİZ OLSANIZ, NE YAPARDINIZ?

Herkes bilgisayarları başına kilitlenmiş; haber kanalları bunu haber yapıp yapmamayı tartışırken; CNN gibi ‘Amerikan’ kanalları haberi veriyor ve ardından başka bir şey konuşulmaz oluyor:

İngiltere Başbakanı bir domuzla birlikte olacak mı?
Siz Başbakan olsanız ne yapardınız? Nasıl bir çıkış yolu arardınız?
Ya Başbakan’ın eşi olsanız? Ya da onun ekibinden biri?
Halk önce, kamuoyu yoklamalarında “Olur mu öyle şey? Başbakan böyle bir şey yapmazsa da hakkı var” diye görüş bildiriyor.
Bu arada Başbakan’ın çalışanları, kaçıranı ararken devreye ‘yedek bir plan’ sokmaya kalkınca iş seyir değiştiriyor. Kamuoyunda “Başbakan domuzla bir araya gelmeli” görüşü ağırlık kazanıyor...
Yine soruyorum; siz olsanız ne yaparsınız? Yanıtı zor bir soru.
Zaten ilk sezon, ilk bölümüne böyle bir giriş yapan ‘Black Mirror’ da (Kara Ayna) çok sıradan bir dizi değil.

ELEŞTİRİ SİSTEMİN İÇİNDEN

İlk başta söylenebilecek şey şu: Dizi, Charlie Brooker’ın bir ürünü. Peki Charlie Brooker kim? Ara sıra bile olsa The Guardian Gazetesi’ne bakanların ‘ekşi suratlı’ köşe fotoğrafından hatırlayabileceği, sarkastik televizyon eleştirmeni.

Ya o Başbakanın eşi olsaydınız



Aynı zamanda bir yayıncı, mizahçı, hiciv ustası, sunucu, yapımcı, gazeteci, yazar ve senarist.
Yeni medya düzenini tam da işin kalbinde eleştiren farklı bir adam… BBC için hazırladığı ‘How TV Ruined Your Life’ (Televizyon Hayatınızı Nasıl Bozar) türü programlarıyla tanınıyor. Teknoloji ve buna bağlı ürünlere bağımlılık, televizyonun manipülasyonu gibi konularda çok etkili, çok komik, çok ironik yazılar yazıyor. ‘Black Mirror’ da tüm bunların vücut bulmuş hali.

HER SEZON 3 BÖLÜM

Her sezon 3 bölüm. Her bölüm 45 dakika ve birbirinden bağımsız. Apayrı bir senaryo, farklı oyuncular, farklı dönem ve konseptler...
80’lerin sonlarındaki fenomen dizi ‘Alacakaranlık Kuşağı’nı hatırlar mısınız? Onu da andırmıyor değil! Bir İngiliz güzelliği de var tabii (Yine çok severek izlediğim House of Cards’ın da orijinalde bir İngiliz dizisi olduğunu vurgulayayım).

GÜNÜMÜZDEN BİLİM KURGUYA

The National Anthem (Milli Marş) adlı bölümde, sıradan bir İngiltere izlerken, ikinci bölüm bir tür bilim kurguya dönüşüyor.
Ama aslında şu an bile içinde olduğumuz bir bilimkurgu.
‘Tek kurtuluşları, her gün ekranlarla dolu bir odada zorla izlettirilen şovların nesnesine dönüşmek olan bir esirler dünyası’. Günümüzdeki gibi yarışmalar, bu yarışmaya katılıp ‘seyredilen’ olmaktan başka arzusu olmayan insanlar…
Bir sonraki bölüm ise kulaklarının arkasına yerleştirilen ‘Grain’ adlı cihazlarla yaşadıkları her anı ‘kaydedip’ yeniden izleyen, gün içinde nostalji yapan, kaydedip izlerken günü yaşayamayan, ilişkilerini farklılaştıran insanlar.

ÖLMÜŞ EŞTEN TELEFON GELSE!

İkinci sezonda bir başka bölümde ise bu köşede daha önce bahsettiğim bir olguya gönderme yapılıyor; ABD’li bilim adamı ve gelecek bilimci Ray Kurzweil’in “Ölümsüzlük mümkün” teoremine…
“Yakın gelecekte insan beyni, kişiliği, anıları, yetenekleriyle birlikte bilgisayara aktarılacak; oradan da bir android araçta vücut bulacak...” diyor ya Kurzweil.
Bir yakınınız ölmüş, bir şirket size onun tüm Facebook, Twitter mesajlarını, e-maillerini inceleyerek bir ‘sanal kişilik’ yarattığını söylese ne düşünürsünüz? Mesela yakın zamanda ölen eşinizden bir telefon gelse, telefondaki ses aynı ‘onun gibi’ espri yapıyor, onun cümlelerini kuruyor olsa ne yapardınız?

Ya o Başbakanın eşi olsaydınız

BAĞIMLILIĞA AYNA…

Diyorum ya dizi, bize çok uzak gibi görünen ama çok yakındaki bir geleceğe dair ‘ters köşe’, ‘bıçak sırtı’ sorular soruyor; teknoloji ve nimetlerine bağımlılığımıza, nimetlerine, rezaletimize bir kara ayna tutuyor.
Dizi şu an için mis gibi alt yazılarıyla internetten izlenebiliyor. En kısa zamanda burada da bir kanalda yayınlanması dileğiyle…

DİĞER YENİ YAZILAR