Davos’tan Tokyo’ya R. T. E

Haberin Devamı

Parti içindeki kuşku, kaygı ve ayrışma duyguları, “Gezi Parkı”ında başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, polisin aşırı güç ve ölümcül şiddet kullanımına tepki gösterdi ve “demokrasi sadece sandık değildir” diyerek Başbakan R.E.T.Erdoğan’ı uyardı. Ancak Başbakanın Tunus’tan “Sen karışma, evet demokrasi salt sandıktır” dercesine, yanıtı sert oldu. Yurda döndüğünde, Gezi’nin temsilcileriyle görüşen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ise (kaba deyişle) fırça çektiği söylentisi yayıldı. 2007 seçiminde soldan devşirdiği Ertuğrul Günay ve arkadaşlarının internet üzerinden sürdürdüğü eleştiriler Genel Başkanlarıyla iplerin kopmasına yetti. Günler, haftalar geçtikçe, çatışmayı tırmandırarak karşıtlarını sindirmeyi yeğledi. Ortaya attığı ve hiç biri somut belge ve kanıta dayanmayan suçlamalarla, düne kadar desteğini aldığı kurum, kuruluş ve çevrelere adeta savaş açtı. O yüzden, karşıtlarını dayanışma ve güç birliğine zorladı, sağduyulu yandaşlarını soğuttu. 16 Aralık 2013 akşamı artık, herkesi sindirdiğine ve güçlenerek “Çankaya Yoluna” devam ettiğine inanmış bir Liderin rahatlığı içindeydi!

17 Aralık sabahı gelen haberler, sanki bir kâbustu, rüya olmalıydı? “Demokrasi bizim için amaç değil, hedefimize ulaşmak için araçtır” diyerek yola çıkmıştı, “kızılcık şurubu içip kan kusmuştu”, sonunda da, ileri demokrasi vaadiyle “Generallerin elinden derin devleti ve vesayeti kendi eline almıştı”. “Komşularla ‘0’ sorunlu bir dış politika dönemini başlatmış, küresel güç ve bölgenin hâkimi olma yolunda hızlanmıştı”…”Ve artık “zirvedeydi”!

Bu gün 13 Ocak 2014. Daha, bir ay bile olmadı ama Başbakan R. T. Erdoğan zirveden aşağı freni patlamış kamyon gibi hızla iniyor. O denli telaş içinde ki, vites değiştirmeyi, el frenini çekmeyi bile düşünemiyor. Gazdan ayağını çekmek yerine, her kilometrede biraz daha hırsla basıyor. Çıktığı zirvenin yüksekliğine güveniyor olmalı ki, düze kadar daha çok yolu varmış inancında! Oysa başta kader birliği ettiği arkadaşları, “bu gidişin sonu ‘hayır’ değil” kaygısına kapıldılar. Kimi uyarmaya, kimi geri durmaya, kimi de kaçmaya çalışıyor. “Ölümüne arkasındayız” diyenlerin, tekneden en erken atlayacağından, hiç kuşku yok.

Şimdi artık, kamuoyunun gözü 30 Mart’taki seçim sandıklarında; Halkın, üç genel ve iki yerel seçimde de, “kendinden” sanıp, sahip çıktığı R. T. Erdoğan’a “yeter” diyeceğini bekleyenler, henüz azınlıkta. Çünkü geçen haftaki yazımda aktardığım gibi, AKP ve R. T. Erdoğan gerçeğini yıllardır gören çoğunluk, ortalama seçmene, “İnsan iç dünyasında yılların birikimiyle yerleşmiş din, gelenek, alışkanlıklar vs. gibi değerlerine baktığında gördüğü şudur: Büyük insanlar bir şeyi yapıyorsa, mutlaka bir bildikleri vardır! Müslüman adam asla kötülük yapmaz! Kapıya kadar her türlü yardım malzemesi getirenler hayırseverdir ve bir hayırsever dünya nimetlerine tenezzül etmez!’ Böyle bir bilince sahip insana, yolsuzluk haberleri ne kadar etki eder? Böyle bir bilinç’e sahip insanı, hukuksuzluk ve faşizm haberleri ne kadar değiştirir?” önyargısıyla, bakmayı sürdürüyor.
Ne var ki iki haftadır olanlar, “İstanbul’u nasıl yönettiysem Türkiye’yi de öyle yönetirim” sözüne inananların bile kafasını karıştırmaya yetti. “Dünya lideri” oldum diyen bir başbakan, bu kez bırakın yandaşlarını ve yanındakileri, kendisi de özgüvenini yitirmiş durumda. Hızlı düşüşünün rüya değil, çıplak bir gerçek olduğunun ayırdında. Öyle olmasa, Japonya’da, yıllardır söylediğinin tersine,“Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma gibi bir hedefi yok” diyerek, boynunu büker miydi!

DİĞER YENİ YAZILAR