17 Aralık iyimserliği!

Haberin Devamı

17 Aralık'ta patlayan yolsuzluk ve rüşvet dalgası, iktidar için kısa sürede tsunamiye dönüştü. Halk ilk günlerdeki şaşkınlığını, kısa sürede atlattı. Dosya dalgaları yayıldıkça hukuku çiğneme pahasına yürütülen örtbas etme çabaları her gün biraz daha batışa doğru sürüklenmeye yol açıyor.

Ama ülke geleceği için en önemlisi, halkın gözü önünde yıllardır (mağduriyeti) hakkı yenmişliği oynayanların gerçek yüzü ortaya çıkmasıdır.

Mecliste kızgın rüzgârlar esmeye devam etse de, 17 Aralık'tan bu yana ben ve benim gibiler, gelecek için daha iyimser olmaya başladık. Aslında bu günlere geliş, genç kuşağın Taksim Gezi’de alevlenen akıl ve düşün gücü sayesinde oldu. Bu gerçek, hiçbir hırsın laik demokratik cumhuriyeti, çağdaş uygarlık yolundan döndüremeyeceğini de gösterdi. İktidardan gelen engellemeye karşın, politikacılarımız dışındaki yetişmiş insan kaynağımız, zaten son yirmi yılda uluslararası yarışta parlamayı başarmıştı. Başta, tıp, sanat, spor olmak üzere her alanda Avrupa’nın önüne geçmiş durumdayız. Artık, organ nakli ve kanser tedavisinde en ileri olan ABD düzeyine ulaşan bir doktor kadrosuna sahibiz. Binlerce beynimiz, mühendisliğin her dalında birçok ülkede başarıdan başarıya koşuyor. Sanatta, sporda Avrupa standartlarını yakaladık denebilir. Ödül alan sanatçılarımız ve yazarlarımızla gurur duyuyoruz. Kısacası, cumhuriyetin 90. yılında nitelikli insan kaynağımızla uygar dünyanın dört bir yanında var olmanın övüncü içindeyiz.

Demokratik her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de halkın oy verdiği partiden birincil beklentisi aş ve iş derdinin çözümüdür. Yakın yıllara kadar Ankara’da politikacının, öyle ya da böyle partizan hesaplarla aldığı günlük kararlar yüzünden ekonomimizin bir gecede altüst olduğu çok olay yaşadık; 1980’lerden beri yine genç kuşağın, politikacıdan devraldığı ekonomimiz, Ankara’nın sert rüzgârlarını kısa sürede atlatabilen bir yapı kazandı artık. 17 Aralık'tan bir gün önce ekonomik ve mali sorunlarımız, ne denli iyi ya da kötüyse yani 16 Aralık sabahı ekonomide ne durumdaysak, bir ay sonra bugün aynı çizgideyiz. Parasal göstergelerdeki oynamaların, genel gidişatı olumlu ya da olumsuz etkilemesi artık söz konusu değil. Bu bize, çalışma ve iş yaşamımızı yöneten ve yönlendiren karar sahiplerinin, kurum ve kuruluşların Ankara’dan yani politikadan bağımsız hareket ettiğini gösteriyor. Elbette milyarlara varan yolsuzluk ve rüşvet haberlerinin üzerine gidilmeli ve gereği yapılmalıdır. Ancak, bu gibi haberler, 800 milyar mal ve hizmet üreten, dış satımı 200 milyara çıkan bir ekonomiyi artık eskisi gibi etkilemez oldu.

Halk, aş-iş ve ileri(!)demokrasi sözüne inanarak seçtiği bir politikacının yetkisini, herkese ve her şeye hükmetmek için kullandığını ilk kez gördü. 1950’den beri halk adına iktidarı teslim alan hiçbir parti, toplumsal ve siyasal yaşamı 17 Aralık sabahının yolsuzluk ve rüşvet ortamına getirmemişti. 1950’den bu yana hiçbir politikacı, kendi askeriyle, polisiyle, hâkimiyle, savcısıyla ve hatta diplomatıyla bu gün olduğu gibi bir güven bunalımı yaratmamıştı. Daha önce hiçbir başbakan askeri vesayeti kıracağım diyerek, kendi vesayetini ülkeye hâkim kılma hırsına kapılmamıştı.

Son 40 yılını eylemli olarak içinde geçirdiğim ülkemin 60 yıllık politika yaşamında gördüklerim, bildiklerim bana, seçmenin sağduyusuna kesinlikle güvenmeyi öğretti. Halkımız kendi sesini ve kokusunu aldığı politikacıya hep sahip çıkmıştır. Bunun yakın geçmişteki iki örneği, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'tir. Halk her ikisini de kendinden bilip, benimsediğini göstermek istercesine birine “Çoban Sülü”, diğerine “Karaoğlan” demiştir. Bir yıl önce yaşanan çöküşten, aş ve iş diye kıvranan kitleler, 2002 seçiminde Kasımpaşalı Erdoğan'ı kendinden bilmişti(!). 17 Aralık'tan bu yana olanlar, bu halkın bir yeni “kendindeni” aramaya başladığını gösteriyor. Sizi bilmem ama ben hiç olmadığım kadar iyimserim.


DİĞER YENİ YAZILAR