Henüz askerin yerine koyacak bir güç yok

Rahmi Koç, askerin gücünü azaltmak için AB kullanılıyor eleştirilerine "Asker saygın, güçlü, güven veren ve geleneği olan bir kuruluş. Türkiye'nin bugünkü mevcudiyeti onların sayesinde. Şimdi askeri kaldırdığınız zaman yerine başka bir güç koymalısınız. Yoksa boşluk olur. Ve o boşluğu siz dolduramazsanız birileri gelip doldurur" yorumunu yapıyor

Haberin Devamı

Rahmi Koç, Nazenin IV'le 19 Eylül 2004'te çıktığı dünya turunun 4'üncü etabını 20 Kasım Pazar günü Singapur'da bitirdi. Sözleşip marinada buluştuğumuz Rahmi Koç'la röportajımızın bugün 3'üncü günü... Dün kaldığımız yerden, üstelik de en heyecanlı noktasından devam ediyoruz...

* Başbakan türban konusunda bu kadar ısrar ettiğine göre türban meselesi artık kabul mü edilsin, yoksa bunun laiklikle tutar tarafı yok mu?

Politikacılar kendilerini böyle kutularda hapsetmemeli. Ettiğiniz anda sıkışırsınız. Kıbrıs meselesi de öyle bir meseledir mesela. AB mi, Kıbrıs mı? Yok böyle bir şey. Bu Amerikalılar'ın örneğine benzer; bir odayı boyayacaksınız. Kapıdan itibaren boyamaya başlarsanız karşı köşede sıkışırsınız, çünkü yanlış yerden başlamışsınızdır. Amerika'da "Kendini boyayla köşeye sıkıştırdı" derler. O yüzden konuları böyle siyahla beyaz gibi görmeyip, gri alanları keşfetmek lazım.

* Peki dönüp tabanına ne diyecek? Kamusal alanda türban işinden vazgeçelim mi diyecek yoksa unutturacak mı? Sizce kendisini sıkıştırdığı o köşeden nasıl çıkacak?

Her memlekette kamuoyu önemlidir. Kamuoyu da böyle pat diye bir günden bir güne oluşmuyor. Mesajla... Özal bunu çok iyi yapardı. Ortaya bir laf atıp, çekilirdi. O çiğnene çiğnene bir yere gelirdi, ondan sonra da o söylediğini pat diye yapardı. İlla ki türban konusunda değil, ne yapılacaksa önce mutlaka kamuoyunun hazırlanması lâzım. Çünkü demokratik bir ülkede iç dinamiklere çok dikkat etmeniz gerekiyor.

* Başbakan şu an bunu yapıyor olabilir mi?
Kafasında ne var bilemiyorum. Tabanına mı oynuyor, kamuoyunu bu işe alıştırmaya mı çalışıyor, yoksa sadece inat mı ediyor, bilemiyorum.

Başbakan daha az muhatap olmalı

* Ulema lafını ne kadar ciddiye aldınız?


İnsanlar konuşurken hata yapabilir. (Dönüp Dr. Erhan'a "Bekir Coşkun ne yazmıştı?" diye soruyor. Aldığı anımsatmayla devam ediyor) Bekir Coşkun diyor ki "Başbakan sabah başka bir şey diyor, öğle başka, o yüzden en son akşam dediğine bakmalı" diyor. Bence Başbakanımız daha az bu işlerin muhatabı olmalı. Bunu yalnız bizimki için demiyorum; Ecevit de, Mesut Yılmaz da sıkıştırıldıklarında hemen konuşurlardı. Oysa Batı'da böyle değil. Hükümetin bir sözcüsü var; her şeyi sözcü vasıtasıyla söylemeli. Başbakan sözünü önemli hadiselere saklamalı ve konuştuğunda ses getirmeli.

* Kaldı ki bizimkiler de seviyor konuşmayı...

Tabii. Oysa az söylerseniz daha kıymetli olur, hem de daha az hata yapmış olursunuz. İnönü hiç konuşmazdı. Çünkü bir konuşma yapmazdan evvel en son yaptığı 10 konuşmayı okurdu, bir hata yapıldığında düzeltilmesi zor oluyor. Meselâ Demirel ne diyor: "Dün dündür, bugün bugündür." O da bir stil.

* Demirel zaman zaman ilginç açıklamalar yapmaya devam ediyor, dikkate alıyor musunuz?

Bir laf ettiyse boş değildir, dikkate almalı.

* Sizce AB'ye girmesek de kriterlerini gündemine almış bir ülke olmakla mı yetineceğiz?

İlerlemek istiyorsak AB olmasa da yapmamız gerekir. AB'yi niye istiyoruz, çünkü kamuoyunda şunu şöyle yapacağım dediğiniz zaman herkes ayağa kalkıyor. Ama 'AB istiyor" deyince ses çıkmıyor.

* İşte bu yüzden AKP takiye mi yapıyor diye endişe ediliyor...

AB'ye girme zamanı geldiğinde de hem AB başka bir yapıya dönüşmüş olacak hem de Türkiye bugünkü Türkiye olmayacak. Evet, öyle diyorlar; AKP, AB'yi kullanıyor, askerin gücünü azaltmak için AB'yi öne sürüyor, diyorlar. Bilemem.

* Sizce eğer böyleyse de bu kötü bir şey mi?

Bakın bugün burada olmamızın 1'inci nedeni asker. Asker saygın, organize, güçlü, güven veren ve geleneği olan bir kuruluş. Türkiye'nin bugünkü mevcudiyeti onların sayesinde. Şimdi askeri kaldırdığınız zaman yerine başka bir gücü koymalısınız. Yoksa boşluk olur. Ve o boşluğu eğer siz dolduramazsanız birileri gelip doldurur.

* Peki devir teslim zamanı gelmedi mi?

Asker Anayasa'da yazılı, memleketin varlığını ve laikliğini korumakla yükümlü bir müessese. Onu aldığınızda yerine ne koyacaksınız?

* Sivil toplum otoritesi?

Bizim memlekette sivil toplum kuruluşları o güce henüz ulaşmadı.

* Meclis?

Tabii hepsinin üzerinde Meclis var. Meclis'i yapılandıran politikacılarımızın özgürce ve vicdanlarının sesini dinleyerek karar verdikleri gün problemler büyük ölçüde hallolabilir. Zaten bu bugünün değil, geçmişten gelen bir sorundur.

* Acaba asıl yerine konacak olan ve hepimizin güveneceği hukuk; sağlam bir yargı ve adalet ağı mı?

O çözülürse her şey çözülür. Bana soruyorlar, "Başkanlık sistemi olur mu?" diye, hukuk olmazsa hiçbir sistem olmaz. ABD'de var, ama orada hukuk iyi çalışıyor.

AB kendi içinde daha ciddi bir bölünmeye uğrayacak

* AB konusunda sanki herkesin gözü korktu, hatta bir soğuma başladı diyebih'r miyiz?

Bir defa ben AB'nin bizi 10 seneden önce alacağını sanmıyorum. 10 seneyi de uzatmayı isteyebilirler. O zaman AB'nin kendi içindeki durumu nasıl hallolacak onu da şimdiden kestirmek çok zor. AB mutlaka l'inci vites2'nci vites ayrımına uğrayacak. Yani İngiltere, Fransa, Almanya, belki de Hollanda bir iç bünye olacak, geri kalan 21'i de 2'nci sınıf vatandaş demek istemiyorum, ama öbürleri kadar sözü geçen olmayacaklar. Meselâ bugün orada herkesin bir oyu var, ama bunu uzun vadede sürdürmeyecekler. Çünkü kendi aralarında bir sürtüşme var. Bütçelerini, anayasalarını bile yapamadılar.

* Almanya sanayisinin de zor durumda olduğunu düşünüyorsunuz... Bu durumda AB'nin sonu ne olacak?

AB şarap içenlerle bira içenler arasında ikiye bölünmüş. Bira içenler Kuzey ülkeleri ve ingiltere; onlar her şeyin tam anlamıyla liberal olmasını istiyor. Fransa başta olmak üzere italya falan da şarap içenler; onlar liberal görünüp de liberal olmayan, koruyucu ülkeler. Esas kavga bunların arasında. Yeni katılan Polonya gibi ülkeler de bira içenlere katılmak istiyor. AB'nin ilerideki durumunu bu iki zıt görüş tayin edecek.

* Ciddi bir kavga çıkar mı?

Kavga çıkmasa bile çok ciddi sorunlar yaşacakları kesin. Çünkü bu anayasanın reddedilmesiyle zaten Amerika Birleşik Devletleri gibi olma hayalleri bitti. O artık olmayacak. Onun dışında ekonomik bütünlük olabilir, fakat Avrupa tek vücut olarak hareket edemeyecek. Avrupa'nın en zengin ülkesi Almanya'ydı ve artık Almanya'nın bütçesi AB'ye katkı yapmaya el vermiyor. Bu tarım yardımlarından en büyük istifade eden ise Fransa'ydı. Almanya "Ben artık bu paraları ödeyemiyorum" diyor. Halbuki Fransa çiftçisi de hükümetine baskı yapıyor; "Biz alıştık bu yardıma, bunları almaya devam edelim" diyor. Çatışma da bu noktadan çıkıyor zaten. Durumları zor.

* Bu, bize nasıl yansır?

Onların bu çatışmaları arasında bizimle müzakereye başlamaları, ilerlemeleri hep 2'nci planda kalıyor. Yani bizim işimiz de zor.

DİĞER YENİ YAZILAR