Kritik sorular

AB'nin, bir "siyasal proje" olarak varlığını sürdürmek için Türkiye'ye gereksinimi var. İtiraf edilmese de gerçek bundan ibaret

Haberin Devamı

AB'nin, bir "siyasal proje" olarak varlığını sürdürmek için Türkiye'ye gereksinimi var. İtiraf edilmese de gerçek bundan ibaret. Avrupa Anayasası metninde "Hıristiyanlık" a yer verilmemesi de bunun tescili. Avrupa, Türkiye üzerinden, tarihinin en ilginç dönemeçlerinden birine yaklaşıyor.

Gelgelelim, bu köşeden usandırıcı bir sıklıkta dile getirdiğim sorun karşımızda duruyor: Avrupa'ya "siyasal ve toplumsal zihniyet" açısından hazır değiliz. Biz Türklerin "uyum sağlama" konusunda özel bir yeteneğimiz olduğu tartışılmaz. Ama AB, yalnızca coğrafyasına uyum sağlamamızla, renk değiştirmemizle, ekosistemin içinde bir yaşama alanı bulmamızla sınırlı tutulabilecek bir "yeni dünya" değil. AB, içinde düşünmemiz, üretmemiz ve yapıcı stratejiler geliştirmemiz gereken bir siyasal proje.

* Bugün Avrupa'daki Türklerin büyük çoğunluğu hâlâ adacıklar halinde yaşamayı yeğliyor, sosyal ilişkilerinin yoğunluğunu olabildiğince kendi içlerinde tutuyor ve çok gerekmedikçe dışarıyla ilişki kurma zahmetine girişmiyor. Pek "uyumsuz" sayılmazlar, ama süregelen yaşam tarzının bir parçası da değiller. Avrupa'daki "Küçük Türkiye"ler, bu yanıyla, sözünü ettiğim sorunun bir göstergesi.

***

"Modern devlet'le ilişkimiz henüz gereken düzeyde değil. Cemal Bali Akal, "Devlet Kuramı" (Dost, 2000) derlemesinin önsüzünde "modern devlet'in yalnızca beş yüzyıllık bir tarihi olduğunu vurguladıktan sonra, can alıcı sorunun "Devlet nedir?" değil, "Devleti nasıl düşünüyorum?" olduğunu söylüyordu. Akal şunu ekliyordu sözlerine: "Devleti düşünmek, önce skolastik zihniyete (feodal zihniyet ve kilise zihniyeti), sonra da diğer zihniyetlere karşı, modern zihniyeti düşünmektir."

* "Hukuk devleti" demek yeterli değil, onu içselleştirmek gerek. Sorun, yasal düzenleme yapmakta değil, bunların işlevselliğine ve dönüştürücülüğüne içtenlikle inanmakta. "Modern devlet" kavrayışını içselleştirmedikçe, "uyum sağlamaya" ve "göz boyamaya" devam edeceğiz. Yalnızca başkalarınınkini değil, kendi gözümüzü boyuyor olacağız. Asıl sorun da bu zaten. Yenilikçiyiz, yürekliyiz, koşullar zorladığında riske girmekten çekinmiyoruz. Ama henüz "modernlik"in eşiğindeyiz. Rahmetli Özal'ın açtığı kapı hâlâ yarı aralık ve bugün de bir "zihniyet dönüşümü" nün öncülerini bekliyor.

Yolun başındayız. Aralıkta umduğumuz olursa, daha zorlu bir sürece giriyoruz. Oysa, kim ne derse desin, hazır değiliz. Türkiye'nin yeni kuşaklan bu kaygıyı giderecek bir "irade"yi üstlenebilecek mi? Türk toplumu buna gönülden bir destek verecek mi? Siyasal bir yenilenmeyi başaracak mıyız? "Devleti nasıl düşünüyorum?" ve "Onu modern bir yapıya dönüştürecek iradeyi sergilemeye hazır mıyım?" sorularına kolektif bir karşılık üretebilecek miyiz? Bunlar şimdi de "kritik sorular."

DİĞER YENİ YAZILAR