İstanbul Radyoevi yıkılsın yerine otel yapılsın (mı)?

Harbiye'deki İstanbul Radyoevi, gençlik yıllarımın buluşma noktalarından biriydi. Düne kadar kapısında askerler nöbet tutardı. Radyoevleri, 1960-1980 döneminde pek çok darbe ve karşı darbe girişimine tanıklık etti

Haberin Devamı

Harbiye'deki İstanbul Radyoevi, gençlik yıllarımın buluşma noktalarından biriydi. Düne kadar kapısında askerler nöbet tutardı. Radyoevleri, 1960-1980 döneminde pek çok darbe ve karşı darbe girişimine tanıklık etti. İşitsel ve görsel yayıncılıkta tekel kalkınca güç kaybına uğradılar. Şimdi toplumsal hayatın vazgeçilmez renklerinden birisi olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Dün sabah Harbiye'deki Radyoevi'ndeydim.

Program sonrasında çalışanlarla dertleştik. Hemen hepsi Mehmet Barlas'a öfke kusuyorlardı.

Haksız da sayılmazlar.
Barlas geçen hafta yazısında (Okumadığım için özür dilerim Mehmet Ağabey) şöyle demiş:

"Keşke mümkün olsa ve İstanbul Radyosu binası da bir kamu ihalesiyle satılıp yerine görkemli, modern bir otel yapılabilse. Görülen o ki, Taksim'den başlayan ve Taşlık'a uzanan alanda ve vadide bulunan taşınmazlar büyük değer ifade ediyor. Swissotel'den sonra Hilton'un da büyük bir rekabetle satılması bunun kanıtı. AKM ve İstanbul Radyosu gibi kamuya ait binaların bu açıdan yeniden yapılandırılmaları, hem aklın hem de ekonominin gereğidir."

Sizin fikrinizi bilemem ama Radyoevi binası, Gökkafes'ten, Hiltoridan ve karşısındaki orduevinden çok daha güzel, değerli ve estetik.

1945 yılında yapılan bu bina hakkında okuduklanm da duygularımı destekler nitelikteydi.

Öğreniyorum ki, İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakülteleri, İstanbul Adalet Sarayı, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi, Anıtkabir, İstanbul Radyoevi (Doğan Erginbaş, Ömer Güney, İsmail Utkular'in ortak projesi) ve Çanakkale Anıü gibi yapılar mimaride ulusal yaklaşımlara ağırlık verilen dönemin ürünleri.

İnterneti tararken okudum. Mehmet Kutluay tarafından yazılmış bir makale o dönemi şöyle anlatıyor:

"İkinci Dünya Savaşı nedeniyle yapı malzemelerinin getirilememesi (demir, çimento, cam) ayrıca bu dönemde yabancı mimarlara karşı tepkilerin de artması, mimaride yeniden geleneksel değerlere dönülmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. (Yabana mimarların hakim olduğu dönemde inşa edilen yapılara örnek; Sayıştay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Büyük Millet Meclisi, Ankara Üniversitesi, Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi). 1940 ve 1950 yıllarını kapsayan dönem II. Ulusal Mimarlık olarak isimlendirilmektedir. Fakat I. Ulusal Mimarlık, Osmanlı ve Selçuklu yapılarını örnek alırken, bu dönem temel çıkış noktası olarak Türk konut mimarlığını esas almıştır. Genel olarak kesme taş malzemenin kullanılmış olduğu II. Ulusal Mimarlık dönemi yapılarının en karakteristik özelliği simetri ve anıtsallıktır."

Barlas'in "Yıkılsın, yerine otel yapılsın" dediği ve radyo yayıncılığına göre dizayn edilmiş bina, İstanbul'a kimliğini veren yapılardan. Aynı zamanda kültür yaşamımıza tanıklığıyla da eşsiz bir özelliğe sahip. Radyoevi binasını halka açık hale getirmek, binayı koruyarak turizmin hizmetine sunmak veya müze yapmak kabul edilebilir bir yaklaşım.

Umarım, AKP Hükümeti (ve özellikle Maliye Bakanı) Barlas'ın önerisini ciddiye almaz da şehri kuşatan kişiliksiz, kimliksiz ve sadece kâra odaklı mimari (!) anlayış bir mevzi daha kazanmaz.

Önerim şu: Barlas, o bölgede mutlaka bir otel görmek istiyorsa, Harbiye Orduevi'ni gözüne kestirebilir. Orduevinin yıkılarak daha yüksek, modern, görkemli bir otel dikilmesine ön ayak olabilir. Nasıl olsa, askeri yapılar da kamu malı sayılır!

DİĞER YENİ YAZILAR