Gazete Vatan Logo

Vefasız futbol için intihara kalkışmadım!

Antalyaspor’u küme düşürdüğü için intihara teşebbüs ettiği iddia edilen Yılmaz Vural, VATAN’a çarpıcı açıklamalar yaptı

Düşünün, takımınızın teknik direktörü maç oynanırken, sahadaki oyunculara kızıp ani bir kararla soyunma odasının yolunu tutuyor. Üstelik Türkiye Birinci Ligi gibi, rekabetin üst düzey yaşandığı bir ligde... Yılmaz Vural, kızması, konuşması, esprileri, ara sıra savurduğu tekmeleri, tokadıyla Türk futbolunun tarihinde gördüğü en renkli simalardan biri. Tavırları ve açıklamalarıyla maçın bile önüne geçtiğine bugüne kadar birçok kez tanık olduk. Hiçbir zaman hayalini kurduğu üç büyüklerde antrenörlük yapamadı ama takla atmaya kadar varan kazanma hırsı ve neşeli kimliğiyle, futbol seyircisinin gönlünde kendine ait bir yer edindi. Her ne kadar çabuk sinirlenebilen bir yapısı olsa da, taraftar onu ”Bu alemde kral, Yılmaz Vural“ diye çağırdı. Kritik bir maçta kendisini küme düşüren golü atan futbolcunun elini sıkacak kadar centilmenliğiyle bilinen Vural, şimdi yepyeni bir başlangıcın eşiğinde.

Antalyaspor’un kader maçından bir önceki gece neler geçiyordu aklınızdan?
Sadece bir maç oynayacaktık. Kazanırsak ligde kalacaktık, kaybedersek düşecektik. Çok rahat uyudum. Çünkü bunu bir müsabaka olarak görüyordum. Futbolda kazanmak da var kaybetmek de. Tabii ki ligin son maçı olması, artık oradaki kaybın telafisi olmaması, son maçların artık sahada oynanmayacak intibasının olması, sizi tedirgin ediyor.

Ve küme düştünüz...
Ben değil, Antalyaspor düştü. Oyuncusu masum, yöneticisi masum, taraftarı masum. Tek suçlu ise biziz. Diyorlar ki, ”Antrenörün başarıdaki payı yüzde 10’dur. “ Öyleyse, benim başarısızlıktaki payım da yüzde 10’dur. Yüzde 90 kimin suçu o zaman? Vurun abalıya. Antrenörlük böyle zavallı bir meslek. Çünkü Türkiye’de sportif anlamda yöneticilik yapan kimse yok. Oraya gelen arkadaşların siyasi ya da ticari amaçları var. Babasının oğlu olsanız, onların bu amaçlarına zarar verirseniz, gideceksiniz.

Yani siz kendinizi başarılı buluyorsunuz?
Kendimi başarısız görmüyorum. Antalyaspor’dan bir lira almadan, kayyuma giden bir takımı yeniden doğurmuşsunuz. Seneye bir daha birinci lige çıkardık ve belki sonunda nihai hedefe ulaşabilirdik. 25 milyon borçla aldığınız kulüp şu anda eğer borçlarını büyük ölçüde bitirmiş ve kurumsallaşmışsa başarılı sayılabilir. Ayrıca, Antalya’nın oynadığı oyun her yerde takdir edildi. Ve insanlar ”Nasıl düştü?“ diye birbirlerine sordular. Futbol bir seyir olayıysa, demek ki seyredenlere keyif vermişiz. Bu takımın iyi olması adına sonuna kadar hiçbir karşılık beklemeden elimden geleni yaptım. Ben Antalya ikinci lige düşmesine rağmen, orada kalmayı çok istedim. Fakat bunun mümkün olmadığını gördüm.
Beni yıpratmaya çalışıyorlar

Üzüntüden intihara teşebbüs ettiğiniz iddiaları doğru mu?
Bu tamamıyla bir espriydi. Ahmet Çakar’ın programında oldu. Gürcan(Bilgiç) dedi ki, ”Duyduk ki, sen başına silah dayamışsın, kendini öldürmek istemişsin.“ Ben de ”Bunu nereden duydun?“ dedim. Çok emin bir yerden duyduğunu söyledi. ”Ee yaptım, doğru. Sonra? “ dedim. ”Öleyim de kurtulun benden” diye de bir espri yaptım.

İntihara kalkıştığınızı gören oldu mu?
Yok, canım öyle bir şey... Diyorum ya bu tamamen espri amacıyla söylediğim bir laftı ama nedense çok ciddiye alındı. Benim antrenörlük hayatımın gidişatı entresandır. Elimi kaldırsam problem oluyor. Söylemlerim de gündem oluyor. Nedense Yılmaz Vural, yalnızca bir antrenör gibi gözükmüyor. Hem kimin için intihar edeceksiniz? Oyuncular için mi, yöneticiler için mi? İntihar, belli değerler için yapılır. Yaşamınla ilgili verdiğin bir karardır. Bunu yapabilmek için öyle bir şey kaybedeceksin ki, bu kayıp seni böyle saçma sapan bir eyleme itecek.

Kimse aramadı mı sizi?
Toplasanız 3 eski oyuncum bile aramamıştır. Görevime devam etmemi isteyen yöneticilerden de hiçbiri aramadı. Onu bırakın, bir tek taraftar bile aramadı. Yaşamdan daha değerli bir şey var mı? Bu insanlar için mi yaşamınızı sona erdireceksiniz?

Küme düştükten sonra taraftarın size tepkisi ne oldu?

Antalyaspor taraftarlarının çok terbiyesizce bir tavrı oldu. Benim ağzımdan Fenerbahçe’yle ilgili söylemler çıktığı için kızmışlar. Kulübe ben yokken gelmişler. Bana sarı lacivertli bir etek giydirmek istemişler. Güya ben demişim ki, ” Bu takım düşerse etek giyerim. “ O sarı lacivertli eteği getirip ”Giy bu eteği, sözünü tut“ dediler.

Sizin yanınıza gelip etek mi giydirmek istediler?
Yürek ister birisinin benim yanıma gelip etek giydirmek istemesi. Ben varken gelemezler. O kulübün çalışanları, yöneticileri orada toplantı yaparken içeriye sinek bile giremez. Ama şimdi meydan boş olunca, ona da müsade ediliyor.

Antalya taraftarına hâlâ kızgın mısınız?
Hayır, bu davranışı yapan küçük bir taraftar grubuydu. 15 kişi gelmiş, bir terbiyesizlik yapmışlar. Halbuki saygı duyacaklar. İlk senesinde hiç kimse bana bu takımı çıkart demedi. Ve ben bu takımı birinci lige çıkardım. Alex Ferguson, Manchester United’ı kaç kere düşürdü, tekrar devam etti.

Antalyaspor teknik direktörlüğünden istifa ettikten sonra jübile yapacağınız, futbolu bırakacağınız konuşuluyor...

İlk defa sizden duydum bunu. Hakkımda ”Antrenörlüğü bırakıyor “ dedikoduları çıkaranlara gülüp geçerim. Ben daha 53 yaşımdayım. Türkiye’ye 73 yaşında bir yabancı antrenör getiriyorlar. 53 yaşında, sporda olağanüstü deneyimleri olan kendi öz evlatlarının antrenörlüğünden ise rahatsızlık duyuyorlar. Demek ki, ”Emekliye ayrılacak“ gibi söylemlerle beni yıpratmak istiyorlar. Maalesef bu davranış, ülkenin insanına verdiği değeri gösteriyor. Feldkamp’ın yaşına bakarsanız, ben 20 sene daha antrenörlük yapabilirim. Başarılı da olursun, başarısız da. Ama antrenörlük hayatın yine devam eder. Bu yüzden, bırakmak gibi bir amacım yok. Bilakis, takım düşürmek konusunda bir deneyimiz yoktu. Artık o konuda da kuvvetli bir deneyimimiz var.
Teknik adam şovmen olmalı

Bazı antrenörler gibi bir iki-sene ara verip tazelenmek istemiyor musunuz?
İki sene ara verdiniz mi Türkiye’de bir daha antrenörlük yapamazsınız. Bunu göze alıyorsanız, buyrun dinlenin. Ben yorulmadım ki, bu işi severek yapıyorum. Yorgun olacak kadar da bir hamallık yapmıyorum. Ayrıca, antrenör herkesi memnun edecek, her takımı şampiyon yapacak diye bir görüş yok.

Ötekilerden farkınız ne?
Bir sürü antrenör var Türkiye’de. Herkes bir şeyler söylüyor ama hiçbiri konuşulmuyor. Ayrıca, ben Türkiye liginin değişmesinin nedeniyim. Geçen sene, seyirci taşkınlığına, küfüre 250 milyar ceza veriliyordu. “Siz bunu seyirciler disipline olsun diye yaptınız ama daha çok azmaya başladılar. Çünkü tehdit unsuru olmaya başladı“ dedim. Benim söylemim dikkate alındı ve sonunda bu ceza kaldırıldı.

Futbol dışı zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önceleri canımız sıkılmıştı bayağı. Kendimizle barışık değildik. Daha ilk kez bugün insan içine çıkıyoruz. Şimdi yeniden hayata dönmeye çalışıyoruz. Yavaş yavaş yeniden sosyal ilişkilerimize, arkadaşlarımıza geri dönüyoruz. 1988’de Antalyaspor’a teknik direktör olduğumdan beri Antalya kenti ve insanıyla ilişkilerim çok canlıdır. Bu yüzden, 20 senedir Antalya’da yaşıyorum. Orada iki evim var. Yazları genelde orada geçiriyorum. Kışında arada gelip gidiyorum. Antalya’daki işim sona erse de, ben Antalyalı olmaya devam edeceğim.

Yeşil sahalar dışında Yılmaz Vural nasıl biridir?
Yalnız futbol camiası değil, sanat camiasının da içindeyim. Dostlarım var, ilişkilerim var. En yaşlısı Adnan Şenses, kendisi benim babam gibidir. En genci ise, Beyazıt Öztürk. Bu camiada yeteneğiyle ön plana çıkan insanların hepsi de benim arkadaşlarım. Onlar beni de kendinden sayıyorlar, çünkü bende bir ”teatral“ yetenek görüyorlar. Doğallığım, verdiğim mesajlar, insanları cezbediyor. Türkiye’de benim gibi insanlara ihtiyaç var. Çünkü herkes aman sendeci olursa, bu ülkede soru işaretleri bitmez. Birileri de bu işleri yapmak zorunda.

”Şovmen“ bir yapınız olduğunun onlar da farkında yani...
Bu benzetme beni rahatsız ediyor. ”Şovmen “ derken, bu işi gerçekten profesyonel meslek edinmiş insanlara saygısızlık ediliyor. Şovmenliğin acayip tarafı ne, anlamıyorum. Bir teknik direktörün tabii ki ”şovmen yanı“ olacak. Futbol bir temaşa, bir gösteri olayı değil mi? Siz 100 bin kişiye bir gösteri sunuyorsunuz. Orada sadece bir futbol becerisi yok. Stadyumun içerisindeki her şey insanları ilgilendiriyor. Ne şovmenliği yapıyoruz ki? Sahanın kenarında futbol takımıyla ilişki kurmakla uğraşıyoruz. Başarmak adına orada kendimizi perişan ediyoruz. Bunu da şovmenlik sayıyorlar. Sadece futbol değil, sosyal yönü de gelişmiş, verdiği mesajlarla topluma önemli şeyler söylemeye çalışan, devrimci yapısı olan bir adamım.

Birinci ligde kupa yüzü görememenize rağmen futbol izleyicisi sizi çok seviyor. Tüm bu özellikleriniz yüzünden olabilir mi?
18 ayrı takımda çalışmak demek, Türkiye’nin bütün coğrafyalarında ikişer üçer kez olmak demektir. Örneğin, Karadeniz’de üç kez oldum; Rize, Samsun, Trabzon. İç Anadolu’da ise dört kez; Ankaragücü, Gençlerbirliği, Konya Kombassan, Eskişehirspor. Zaten Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray’ın dışında şampiyon olan takım yok ki... Ben bunu hep yarış olarak görmüşümdür. Yarış içinde de rakiplerimizle hep dostluğumuz oldu. Kaybettikten sonra da, gidip onları kutlamayı bilmişizdir. Bu yüzden halk da beni çok sevdi.

“İkinci lige düşen bir takımı çalıştırmam“ dediniz mi?
Hayır. Sadece yönetim kurulunun sözleşmemi uzatmak istemediğini söyledim. Bu da çok doğal. Çünkü Türkiye’de şimdiye kadar düşen bir takımın hocası olarak takımın başında kalan birisini görmedim. İnsanların sizin orada olmanızı sağlayacak gücü yok. Eğer çok ısrarcı olurlarsa, yönetim kurulu da gidebilir.

Tribün şiddeti son zamanlarda tırmanışa geçti. Sizce futbol cinnetin eşiğinde mi?Şiddetin kaynağı toplumdur. Futbol statlarına hep ”Arena“ adları verilir. Eskiden de ”arenalar“ vardı. Buradaki gladyatörler kılıçlarla, oklarla, mızraklarla birbirlerini öldürmek için mücadele ederlerdi. Kralın işaretine bağlıydı her şey. El aşağı doğruysa ”öldür“, yoksa ”yaşat“ anlamına gelirdi. İnsanların o agresiflik ve şiddet duygularının giderildiği yerin adıydı arena. Ve ölüm de vardı. Toplumlar zamanla medenileşince ölüm yerini başka şeylere bıraktı. Futbol statları, modern çağın arenaları oldu. Biz de eskilerin gladyatörleriyiz. Obje de burada insan değil, futbol topu. Dolayısıyla, statlar insanların agresiflik duygularını toprağa gömdükleri, bağırdıkları, çağırdıkları yerler haline geldi. Bu yüzden, futbol çalışanlarının işleri gerçekten kolay değil. Çünkü buraları insanların bu tür duygularını dengeleme, frenleme, deşarj etme yerleri oldu. Tabii ki bunun kontrolünü yapmak lazım.
Dünyanın en hümanist ‘insanıyım’

Sizin de zaman zaman bu kontrolde zorlandığınız, sinirinize yenildiğiniz anlar olmuyor değil...
Ama bizim kimseye bir zararımız yok ki... n İki futbolcunuz kırmızı kart gördüğünde onları dövmüştünüz ama?
Döveceksin abi, yaptığı bir hata bir futbol kulübünün düşmesine neden oluyorsa... Bir futbol takımının maliyeti yıllık 15-17 trilyon. Bu yaptığı davranış milyonlarca taraftarı olan bir camiayı etkiliyorsa, ne yapacaksın? Bakın İliç’in Galatasaray’dan ayrılmasının nedeni son maçta yaptığı yanlışlar. Belki de koca Galatasaray takımının şampiyon olmasını o yapmış olduğu davranışlar engelledi. Ha oradan tokatlanarak gitmişsiniz, ha kovulmuşsunuz. Benim için hiç farkı yok.

”Futbolcuyu dövmek hakkımdır “ mı diyorsunuz?
Olur mu öyle şey. Bunun öncesi de var. Spontan gelişmiyor. O oyuncu, bir maç atılıyor, bir maç oynuyor. Devreye 2-1 galip giriyorsunuz, soyunma odasında oyuncuyu uyarıyorsunuz. Maç başlamış kulübeye yeni oturmuşken, 46’ıncı dakikada kafanızı bir kaldırıyorsunuz, iki kişi birden dışarı çıkıyor. Biz de makine değiliz ki... Yanına gidip ”Niye atıldın“ diye sorunca saçma sapan şeyler söylüyor. Orada sizin canınız yanıyor. Sabrın örneğini mi vereyim? Çok doğal, insani tepkimi koyuyorum. Çünkü sonradan bu ders oldu. Bu sene Antalyaspor’da bir tane futbolcum bile kırmızı kart görmedi. Türkiye tarihinde herhalde örneği azdır. Eğer biraz gururunuz varsa ve 50 bin kişinin önünde size saldırmamı istemiyorsanız, yapmayacaksınız.

Futbolcularınız sizin bu mizacınızla ilgili neler söylüyorlar?
Dünyanın en hümanist insanıyımdır. Futbol dışında benden daha sakin, daha sevecen bir insan olamaz. Ama saha içine çıkınca işler değişir. O konuda taviz vermem. Kimseye de muhtaç olmam. Futbolcular zamanla kendi çocuklarımızdan daha önemli oluyor. 1969’da Sakarya’da futbola başladım. 38 yıldan beri hem oyunculuk, hem de teknik adam olarak futbolun içerisindeyim.

Nasıl bir yönteminiz vardır, diktatörvari bir antrenör müsünüz?
Yöntemlerin tekdüze olması mümkün değildir. Yeri gelince diktatör olursun, yeri geldiğinde de demokratik. Benimkisi bu yöntemlerin karışımıdır.


Ertuğrul’un teknik direktörlük lisansı yok

Ertuğrul Sağlam inşallah Beşiktaş’ta başarılı olur. Sonuçta, Türk antrenörünü temsil ediyor. Aslında bu mantık yanlış. Kendini temsil ediyor. Yabancı antrenörler başarılı olunca, yabancı antrenörleri mi temsil etmiş oluyor? Sonra, öteki bir yabancı daha geliyor. Aslında antrenörlükte herkes kendini temsil eder. Kendi başarıları da kimseye mâl edilemez. Ertuğrul’la kısa bir dönem çalıştık. Gaziantep’ten Samsun’a getirmiştik onu. Ama antrenörlüğü hakkında yorum yapamam. İki senedir başarılı olduğu ve Kayseri’de neler yaptığı ortada. İki sene üst üste 5’inci bitirdi ligi. Bu da azımsanmayacak bir başarı. Fakat şimdi bakıyorsunuz, Ertuğrul tartışılıyor. Çünkü çoğu kişi ona onay vermiyor. Daha antrenörlük diplomasını almadı. Kursa gidiyor. Ertuğrul’un teknik direktörlük lisansı dahi yok. Ama bana dışarıdan sorarsanız ben Ertuğrul’un oraya gitmesinden memnunum. Zamanı ki getirdiler. Yöneticiler artık sorumluluğu üstüne alıyor. O da heyecanı ve deneyimiyle bunu yapabilir diye düşünüyorlar. İnşallah onu oraya getirenlerin yüzünü kara çıkarmayacaktır.



“Ali Bilgin benim
yüzüme nasıl bakacak?”

Ali Bilgin kamptaydı, oynamayacaktı zaten. Ama biz bütün takımı kampa alıyoruz. Sakat, cezalı kim varsa katılıyor. Maç akşamından bir gün evvel, sabah kalktık kahvaltıya. Bir baktık nerede bu diye. McDonalds’tan bir şey alacağım diye çıkmış, bir daha geri dönmemiş. Sonradan duyuyoruz ki, Ahmet Dursun onu jipine alıyor, menajer Doğan gece geliyor, Ali Bilgin’i alıyor. Meğer Mayıs’ın 15’inde bir avukata vekalet veriyor ve biz Erciyes maçına giderken sözleşmesini tek taraflı fesh ediyor. Sen hiçbir şey değilken seni Almanya’nın bir amatör takımından alıp buraya getiriyoruz. Ona ekmek kapısını açıyorsak,bize bir şeyler sormalı. Şimdi benim yüzüme nasıl bakacak? Antalyaspor yok artık. Ben de yokum, o da yok. Neticede ilişkiler devam ediyor. Bu konuda hata yaptı. Ama iyi çocuktur. Umarım Fener’de başarılı olur.









Haberin Devamı