Sayın Duman'la seyahat-2

Dünün özeti: Sayın S. Duman beyfendiyle, kendisi hakkında yazacağım beş övgü dolu yazı karşılığı Bodrum'dan İstanbul'a dönmekteyim

Haberin Devamı

Dünün özeti: Sayın S. Duman beyfendiyle, kendisi hakkında yazacağım beş övgü dolu yazı karşılığı Bodrum'dan İstanbul'a dönmekteyim. Ultra lüks ama iki saatte bir stop eden cipiyle 19 saatte İstanbul'a varabilmenin hikayesidir...

Sabah altıda yola çıkarak yetişmeyi planladığımız üç buçuk Bandırma - Yenikapı feribotunu elbette ki kaçırmıştık...

"Olsun" dedi. "Ben altı buçuk feribotu için de bilet almıştım.."

Allah'ım dedim... Ben nasıl yüce bir insanla karşı karışayım böyle! Bu nasıl bir kendini bilme, bu nasıl bir kâmil olma, bu nasıl bir temkin olayıdır...

Ve lakin altı buçuk feribotunun kalkmasına bir saat kalmıştı ve biz on saatte ancak Manisa Saruhan'a varmıştık. Yetişmemiz için uçmamız gerekiyordu ki bu, ortalama saatte 40 kilometre süratle teoride ve pratikte pek mümkün değildi...

Tabii mesele sadece harikulade otomobilimizin harikulade teknik arızası değildi... Beyefendi güvenli sürüşten yana olduğu için kağnı süratini tercih edenlerden... Bilhassa şehir içlerinden geçerken bakkaldan su mu almak için arabayı durdurmaya hiç gerek olmuyordu. Atlıyordum arabadan, koşuyordum bakkala, kapıyordum suyumu, yol da sorup geri dönüyordum. Haberi bile olmuyordu... Ne kadar pratik öyle değil mi? Zaten neden 90'la giderler hiç anlamam. Gereksiz bir şey...

İkinci unsur da şuydu: Verdiğimiz her mola yaklaşık bir buçuk saat sürüyordu. Tahmin ediyorum Süleyman Demirel'den sonra memlekette en çok el sıkışan insanlardan biri Sayın Selahattin Duman'dır. Yol boyu mecburen mola verdiğimiz yirmi beş tesiste tek bir personel kalmadı Selahattin Bey'in o kutsal tombul elinden nasiplenmemiş olan. Yeni evli damat gibi ha bire tokalaşıyor... Adam seviliyor, anladık. Aynı işi yapan biri olarak beni ayar edecek kadar ilgi görüyor hatta... Tamam ama sırf ilgi görüyor diye mutfaklara dalıp aşçılarla hasbıhal edip, yetmiyormuş gibi tavla oynamaya kalkmalar da... Bilemiyorum artık bu kadarına ne denir...

Özetle, tokalaşmaktan, iki saatte bir stop etmekten, önümüze çıkan HER tezgahta durup zeytin, meyve, çömlek, sepet ve hatta otomobil yedek parçası almaktan ve de tabii ki homini gırtlak yapmaktan bir türlü ilerleyemediğimiz için elbette ki ancak dokuz buçuk feribotuna yetiştik. Elbette ki ona da bileti vardı...

Ben "yürüseydim daha mı hızlı giderdim acaba?" diye düşünürken büyük sürücü, süper pilot Selahattin Bey aynen şunu dedi: "İyi geldik ha?.. Geçen sefer, buna da yetişememiştim... Acele edince oluyormuş demek ki..."

İstanbul'da, evimde olduğuma hâlâ inanamıyorum... Bir ara yaşlanıp yollarda ölüp gideceğime inanmaya başlamıştım... Susurlukta gömülürsem hiç ziyaretçim olmaz derken... Geldik sağ salim. Öldürmeyen Allah öldürmüyor...

DİĞER YENİ YAZILAR