O yaşlı, yalnız ve aksi kadın.. Ben miyim?

Haberin Devamı

Çalışma odamın baktığı duvarın üzerinde bir badem ağacı var. İki haftadır müthiş bir faaliyet içinde. Kuru bir dal yığınıyken önce beyaz çiçeklerini açtı, gelin oldu sonra da yapraklarını çıkardı. Şimdi belli ki harıl harıl eriklerini büyütüyor.
Kimse istemedi ondan böyle bir şey. Zaten kimseyi memnun etmek için de yapmadı. Bir vazifesi var: memleket de batsa, dünya da yıkılsa o onu yapacak.

***


O kadar sıkıldım o kadar sıkıldım ki yüreğim gene böyle kuru erik gibi büzüştü.
Kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. Ne güzel bir ülke deyip duruyorum.
Gazete okumayı kestim. Televizyon izlemeyi de. Zaten sapık bir işe giriştim. Ondan başka bir şey yapamıyorum. (Yazılarım bu yüzden seyrek çıkıyor. Nisan ortasından sonra eski düzene girecek, Yani umarım.)
Biraz nefes almak için balkona çıkıyorum. Mahalleye bakıyorum..
Marketin önüne kamyon yanaşmış, envai çeşit mal boşaltıyor. Deterjanlar, bisküviler, naylon kadın çorapları.. Beş yaşında bir oğlan gözlerini dikmiş, işçileri izliyor.
Tesisatçı ekibi almış ellerine plastik alet çantalarını bir yerlere gidiyor.
Balıkçı dükkanının önüne park etmiş arabanın şoförüyle kavga ediyor.
Rum ilkokulunun bahçesindeki çınar ağaçların tepesindeki kargalar pis pis bağırıyor.
Beş altı delikanlı gürültülü gürültülü merdivenlerden iniyor.
Simitçi Hasan “yetişen alıyor. Yetişemeyen aç kalıyor” diye diye tezgahını sürüyor.
Yuvadaki çocuklar öğlen uykularından uyanıyor.. Başlıyorlar bağırışmaya.
Bir kahve içimi sürede görüyorum bütün bunları.
Ah diyorum. Hayat tam gaz devam ediyor, boş ver. Erik ağacı da yerinde, simitçi Hasan da, kargalar da.. Boş ver. Yüreğini sıkma.

***


Sonra sokağın uzak ucunda bir yaşlı teyze beliriyor. Ağır ağır geliyor. Ama nasıl ağır, neredeyse duracak. Elinde bir naylon torba, içinde avucum kadar bir şey. Onu bile zor taşıyor.
“Yaşlanınca güler yüzlü olmak zor” diyorum. İnsanın yüzü gülümsememeye doğru gidiyor. Niyetin iyi de olsa aksi görünüyorsun. Bir yere takılmadan, tökezlemeden yürümeye, önünü görmeye, avucum kadar bir şeyi düşürmeden taşımaya çalışırken gülümsemek bir lüks oluyor.

***


Sonra fark ediyorum bizim mahallede ne çok yaşlı kadın var. Yaşlı ve yalnız. Yaşlı, yalnız ve zayıf.
Neden bu kadar yalnızlar? Neden bu kadar yaşlılar? Neden bu kadar zayıflar?
Daha önemlisi: Neden bu kadar dikkatimi çekiyorlar? Bir yalnız yaşlı kadın görmeyeyim, gözümü alamıyorum. Beş yaşında çocuğun işçilere takılması gibi ben de yaşlı kadınlara takılıyorum kalıyorum.
İçim üşüyor. Geleceğimi mi görüyorum yoksa? O karşıdan ağır ağır gelen yaşlı zayıf asık suratlı kadın... Ben miyim?
Böyle mi olacağım? Yaşlı, yalnız ve zayıf? Avucum kadar bir şeyi taşırken zorlanan, kazıklanacak diye ödü kopup manavların canına okuyan, bir liralık otomat gideri geldi diye hayıflanan, cimri, sevimsiz, aksi?
Herkes geleceğine mi dalar gider?
O velet de market malzeme tedarikçisi mi olacak?
Bu mudur?
Peee...
Öyle ise eğer: ne acayip bir paradoks. Zayıf bir kadın olmak için 80 yaşıma mı gelmem gerekecek?

DİĞER YENİ YAZILAR