Taksim Stadı'nın Türk futbolundaki önemi

Haberin Devamı

1930'lu yıllarda İstanbul'da güneşli bir gün, etrafı ahşap tribünlerle sarılı bir toprak saha. Küçük bir stad, ama tıklım tıklım dolu, şık kıyafetler giymiş kadın seyircilerin sayısı dikkat çekiyor. Tribünlere sığmayan şık hanımefendi ve beyefendiler sahanın kenarına konulan iskemlelerde oturuyorlar. Tribünlerin arasında bir balkon, muhtemelen devrin şeref tribünü, balkonun yanında sahaya inen bir ahşap merdiven. Seyircilerin maçın başlama saatine yakın artan tezahüratı futbolcuların bu merdivenlerden sahaya inmeye başlamasıyla zirveye ulaşıyor. Futbolcuların formaları tanıdıdığımız renklerde, sarı-kırmızı ve sarı-lacivert, aslında stad da tanıtığımız bir stad, daha doğrusu çoğumuzun geçen haftaya kadar bilmediğimiz, ama geçen hafta tanıştığımız bir stad, Taksim Stadı.

Taksim Stadının Türk futbolundaki önemi

Neredeyse iki haftadır beraber yatıp kalktığımız Taksim Gezi Parkı'nın olduğu yerde eskiden Topçu Kışlası ve Taksim Stadı vardı. Taksim Stadı 1920 ve 30'lu yıllarda İstanbul'daki lig maçlarının oynandığı stad idi. Hatta Milli Takımımız ilk maçını 1923 yılnda Romanya ile burada oynamış ve 2-2 berabere kalmıştır. “Bu kadar olay içinde bir stadyum nereden aklına geldi” diye sorarsanız, sebebi Taksim Kışlası'nın tarihi anlatılırken "Kışla yıkılmış ve yerine Taksim Stadı yapılmıştır" denilmesindendir. Oysa Taksim Stadı, belki de dünyada örneği az görülecek şekilde Taksim Kışlası'nın içindeydi. Kışlanın iç avlusunu saran kışlaya dayanmış ahşap tribünler farklı kaynaklara göre 4 ile 8 bin arasında seyirci alabiliyor, avlunun toprak zemini de lig maçlarına sahne oluyordu.
Kışlanın çevresinde bar ve restoranlar vardı
Taksim Stadı o yıllarda lig maçlarına sahne olduğu kadar, boks maçlarından atletizm yarışmalarına, 19 Mayıs gösterilerinden klasik müzik konserlerine kadar birçok etkinliğe de ev sahipliği yapıyordu. Kışlanın şimdiki Cumhuriyet Caddesi'ne bakan cephesinde Liverpool ve Denebola gibi bar ve restoranlar bulunuyordu. İmparatorluğumuzun üzerinde kara bulutların çökmeye başladığı yıllarda İstanbul Taksim'den öteye, yeni oluşan Teşvikiye, Feriköy ve Şişli gibi mahallere doğru büyümeye başlamıştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında şehir daha da büyümüş, Taksim Stadı da milletin artan futbol sevgisine cevap veremez duruma gelmişti. 1939 yılında Dolmabahçe'de eski has ahırların olduğu yere yeni bir stad yapılmasına karar verildi. Bu aynı zamanda Taksim Kışlası ile içindeki Taksim Stadı'nın da görevlerini yerine getirmiş olmaları anlamına geldi. Büyüyen şehrin parklara ihtiyacı vardı ve yeni şehir planına göre buranın şimdi
Taksim Gezisi olarak bir park olmasına karar verildi.
Taksim Stadı 1939 yılında etrafını saran kışla ile birlikte yıkılıp tarihe karıştı. O yılların futbolseverlerinin kalbinde derin bir iz bıraktığı kesin. Aynı yıl temeli atılan Dolmabahçe'deki yeni stadın yapımı araya giren İkinci Dünya Savaşı yüzünden ertelendi, yeni stad ancak 1947 yılında hizmete girebildi. Aradaki yıllarda Beşiktaş ve Galatasaray lig maçlarını şimdiki Çırağan Kempinski otelinin yeni binasının olduğu yerdeki Şeref Stadı'nda oynarken Fenerbahçe karşıda kendi sahasında oynadı.
Şeref Stadı'ndaki Beşiktaş'ın altın yılları
Bu yıllar Beşiktaş'ın altın yıllarıydı. Galatasaray 1930'lu yıllarda ikiye bölünmüş ve kulüpten ayrılanların kurduğu Güneş 1937/38 sezonunda şampiyon olmuştu. Bu aynı zamanda Taksim Stadı'nda oynanan son lig sezonu olmuştu. Galatasaray 1940'lı yılları liseli olmayanları takımda oynatmamak ısrarı yüzünden vasat sonuçlarla geçirirken Şeref Stadı'nı
paylaştığı Beşiktaş kendi mahallesindeki stadda geçireceği yıllara 5 yıl üstüste şampiyon
olarak başlamıştı.
Beşiktaş'ın siyah formalarıyla sahalarda fırtına gibi esmeye başladığı ve "kara kartallar" olarak anılmaya başlandığı yıllar işte Taksim Stadı'ndan sonra kendi mahallelerindeki Şeref Stadı'nda oynamaya başladığı yıllardır. Kimbilir, belki de Çarşı'nın Topçu Kışlası'na olan kızgınlığının arkasında bilinç altında yatan nedenlerden birisi de budur.
Benim anlayamadığım ise neden 1923 yılında yapabildiğimiz gibi stadın altındaki Liverpool barda bir bira içtikten sonra stadın tribünlerinde oturup o yıllardaki gerçek hanımefendiler ve beyefendiler gibi birlikte maç seyredemediğimiz, bırakın maç seyretmeyi birlikte yaşayamadığımızdır.

DİĞER YENİ YAZILAR