Gazete Vatan Logo

TBMM'de bir ilk!

Gül, Gezi Parkı olaylarıyla ilgilideğerlendirme yaptı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni yasama yılı açılış konuşmasını, TBMM Genel Kurulu'na ilk kez gelen eşi Hayrünnisa Gül de takip etti.


Genel Kurul'da, Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının ardından, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, birleşime beş dakika ara verdi.

Verilen aranın ardından Çiçek, gündeme göre Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın andiçeceğini kaydetti.

Haberal'a "geçmiş olsun" diyen ve kürsüye çağıran Çiçek, "Sayın Haberal Genel Kurul'da yok, bir sonraki birleşimde and içecektir" dedi.

Daha sonra Genel Kurul'da, TBMM ihtisas komisyonlarının oluşacağı üye sayısı ile üyelerin partilere göre dağılımını içeren liste okunarak kabul edildi.

Alınan karar gereğince, Çiçek, yarın saat 15.00'de toplanmak üzere birleşimi kapattı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşması 45 dakika sürdü.

Cumhurbaşkanı olarak son kez milletvekillerine seslenen Gül, konuşmasında gezi olaylarından demokratikleşme paketine, dış politikadan ekonomiye kadar pek çok konuda mesaj verdi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül de ilk kez Genel Kurul'da, Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasını Cumhurbaşkanlığı locasından izledi. Hayrünnisa Gül, eşinin konuşmasını zaman zaman kitapçıktan takip etti.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasını, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dinledi.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Genel Kurul'da yer almazken, Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak hazır bulundu.

Genel Kurul'da yeni yasama yılının açılışını Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve kuvvet komutanları, Bakanlar Kurulu üyeleri, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör ile yabancı misyon temsilcileri de izledi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşması sırasında, kendisine refakat eden TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, konuşmayı komisyon sırasında oturarak izledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurul salonuna girmeden önce, kuliste Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Bekir Bozdağ, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal ve bazı milletvekilleriyle sohbet etti.

24. Dönem 4. Yasama Yılı'nın başlaması dolayısıyla milletvekili sıralarına kırmızı gül bırakıldı.

Gül'den Meclis açılışında 'Gezi' mesajı


TBMM’nin açılışında milletvekillerine seslenen Cumhurbaşkanı Gül, demokratikleşme paketini olumlu bulduğunu belirterek, “Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğine de inanıyorum” dedi. Gül, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili de değerlendirme yaptı.



Türkiye Büyük Millet Meclisi iki buçuk aylık tatilin ardından bugün açıldı. Yeni yasama yılı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yasama yılının açılışına katıldı. Yeni yasama yılının ilk oturumu saat 15'te başladı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasından satır başları:

"Her yasama yılı başında bu kürsüden ülkemizi yakından ilgilendiren gelişmelerle ilgili fikirlerimi söylüyorum. Görev yaptığım 6 yıl boyunca Yüce Meclis'in seçtiği 11. Cumhurbaşkanı olmanın şeref ve gururunu hep taşıdım. Demokrasimizin yaşaması için yoğun mesai harcayan tüm sisyasiler ve milletvekillerimize teşekkür ederim.


Anayasa'nın bana verdiği yetki ve sorumlulukları, demokratik teamüller, hukukun üstünlüğü, kamu vicdanı ve milletimizin hassasiyetleri çerçevesinde kullanmak için azami çaba sarfettim. 2007 yılındaki seçilme sürecinde yaşanan demokratik olgunluğa yakışmayan zorlama ve tartışmaları arkamda bırakarak, Türkiye'nin normalleşmesine özen gösterdim.

Çoğulcu demokrasilerde siyasi partiler birbirleriyle yarışır neticede ülke kazanır. Sizin mücadelenizden de hep Türkiye kazanacaktır. Aktif siyasetin içinde gelen biri olarak seçimlerin belirleyeciliğine yürekten inandım. Demokratik tahammülerin zorlandığı dönemlerde dahi halkımızın milli iradesini sandığa yansıtacağına inancım hiç bitmedi. Katılımcı çoğulcu bir demokrasi anlayışı içinde reformların gerçekleştirilmesini savundum. Bu şartlar altında, umutlarını Türkiye'ye çevirmiş kardeş halklar için yapabileceğimiz en iyi şeyin demokrasiyi korumak olduğuna inanıyorum.

Her tartışmaya siyah-beyaz, doğru-yanlış, haklı-haksız, bizden-onlardan, dost-düşman zaviyesinden bakamayız. Kutuplaşmalardan kaçınarak, demokrasimizin değer ve erdemlerine toplum olarak sahip çıkalım.

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ

Bir ülkede gelişme ilerleme refah ve mutluluk demokrasi çatısı altında mümkün olabilir. Son yıllarda sessiz devrim olarak nitelendirilebilecek pek çok refor gerçekleştirildi. Bu süreçte iktidarın olduğu kadar muhalefetin de pek çok katkısı olmuştur.

Dün Sayın Başbakan'ın açıkladığı yeni adımları memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğine de inanıyorum.

GEZİ MESAJI

Gezi Parkı'nda çevre duyarlılığı sergileyen gençliğin eylemlerini demokrasinin tezahürü olarak gördüm.

Uzun yıllar yargısız infazlarla, işkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, gelişmiş demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu.

Bu nedenle, gerek ben gerek hükümet yetkilileri, iyi niyetli mesajların alındığını eylemlerin hemen ardından ifade ettik.

Ne var ki, bazı aşırı gruplar, şiddet kullanarak ve vandalizm sergileyerek barışçı gösterileri istismar etme teşebbüsünde bulunmuşlardır. İyi niyetle başlayan bu eylemler zamanla kamu düzenini bozan, yanlış bir niteliğe bürünmüştür.

Neticede, talihsiz olaylar yaşanmış ve maalesef bu süreçte biri polis altı vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Bu eylem ve olaylarda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı dilerim.

Millet olarak bu olaylardan gerekli dersleri çıkartmalı, yapılacak ayrıntılı sosyolojik çalışmalarla özellikle genç kuşakların hissiyatını anlamak için duyarlılık göstermeliyiz. Demokrasilerde, farklı düşünceler, itirazlar, şiddete bulaşmadan, hukuk ve meşruiyet sınırları içinde ifade edilebilir. Böylece, yetkililerin ve kamuoyunun dikkati çekilebilir.

Ne var ki yapılacak bu eylem ve gösterilerin toplum hayatının genel akışını engellememesi ve diğer vatandaşların hak ve özgürlüklerini zedelememesi gerekir. Şiddet yoluyla demokratik mesaj ve taleplerin dile getirilmesi de, bu mesajların alınması da sözkonusu olamaz. Toplum düzeninin illegal şekilde bozulduğu durumlarda ise yetkililer elbette görevlerini yerine getirmek zorundadırlar.

ÇÖZÜM SÜRECİ

Bu olayları arkamızda bırakarak, artık ileriye doğru bakmalı ve bu tecrübeden demokrasimizin katılımcı ve çoğulcu vasıflarını güçlendirme yolunda yararlanmalıyız. Unutmayalım ki farklılıklarımız milli kumaşımızın renk ve desenleridir. Esasen bu renkler ve desenler bir bütün olarak 'milletimizi' oluşturmaktadır. Bu nedenle, tüm kimliklere, inançlara ve hayat tarzlarına saygıyla yaklaşmak ve sorunlarını çözüme kavuşturmak toplumsal barışın vazgeçilmezidir.

Çözüm sürecinde mevcut sükunet ortamının kalıcı kılınması için gerekli adımlar kararlılıkla atılmalı. Bu elbette bir pazarlık süreci olamaz. Sorunun özü de çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır.

Mili birlik ve beraberliğimiz pekiştirmenin yolu tüm vatandaşlarımızın inanması ve sahiplenmesinden geçer. Demokratik sahiplenme şiddetle ve tehditle olmaz. Herkes sorumluluk duygusu içinde hareket etmeli.

DIŞ POLİTİKA

Geçen yıl bu kürsüden küresel ve bölgesel değerlendirmelerden karamsar bir tablo çizdiğimi hatılayacaksınız. Maalesef bu tablo bugün çok daha kötü durumda. Suriye'de geçtiğimiz yıl binler olan kayıp sayısı yüzbinlere çıkmıştır. Irak'ta son 10 yıldır devam eden terör ve şiddet dalgası sadece geçen Ramazan ayında 1500 ölümle sonuçlanmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yoksulluk ve huzursuzluklar devam etmektedir.

Yaklaşık yüzyıl önce yasaklanmış kimyasal silahlar kullanılmakta; Orta Çağ'da Hıristiyan aleminde yaşanan mezhep çatışmalarının benzeri, maalesef bu sefer bizim bölgemizde Müslümanlar arasında cereyan etmektedir. Ardımızda bıraktığımızı düşündüğümüz soğuk savaşın ideolojik rekabet ve vekalet savaşlarının benzerleri, bugün Suriye'de sahnelenmekte; radikalizm ve aşırılık küresel düzeyde yayılmaktadır. Arap dünyasında yönetenler ile yönetilenler arasındaki meşruiyet bağını sağlamlaştıracak demokratik dönüşüm süreci sancılı bir döneme girmiştir. Bahsettiğim küresel ve bölgesel konjonktür, doğal olarak ve belki de en fazla ülkemizi çetin dış politika tercihlerinde bulunmaya zorlamaktadır.

Tüm bu olumsuz tabloya rağmen ülkemiz, işleyen demokrasisi ve gelişen ekonomisiyle bölgesinde bir istikrar adası ve umut kaynağı olmayı sürdürmektedir. Esasen bizim açımızdan en temel dış politika önceliğinin de bize yumuşak ve erdemli güç olma özelliği sağlayan bu konumumuzu korumak ve bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları muhafaza etmek olduğu kanaatindeyim. Türkiye ancak bu yolla, çevresinin demokratik değişim ve dönüşümüne katkı sağlar. Dolayısıyla, önceliklerimizi bu şekilde belirlemek, halkımıza karşı sorumluluğumuzun ve ülkemizin yüksek menfaatlerinin bir gereğidir.

Bu vahşi iç savaşa bir son verilemezse korkarım gelecek sene bu rakamların katlanarak devam ettiğini hep birlikte görürüz. İnsanlık onuru ve vicdanını yaralayan bu durum karşısında uluslararası camianın daha fazla hareketsiz kalması kabul edilemez. Suriye halkının bekası, güç dengesi politikalarına, soğuk savaş mantalitesiyle yürütülen vekalet savaşlarına ve dar çıkar hesaplarına feda edilmemelidir.

İç savaşlar, savaşların en acımasız olanıdır. Bu çatışmalar uzadıkça radikalizm ve aşırıcılık kök salmakta, kendi altyapısını oluşturmakta, sadece iç savaş yaşayan ülkeyi değil, bölgesel ve küresel istikrarı da tehdit etmektedir. Bunun örneklerini, Afganistan'da, Somali'de, Irak'ta gördük, görmeye devam ediyoruz. Bu bağlamda, her ne gerekçe ile ve kaynağı ne olursa olsun masum insanları vahşice katleden her türlü eylemi kınıyorum. Ülkemizi, hemen yanıbaşımızda filizlenen tehlikelerin uzağında tutmak, şüphesiz milli güvenlik politikamızın öncelikleri arasındadır.

SURİYELİ SIĞINMACILAR

Bugün itibariyle sayıları yüzbinleri bulan ülkemizdeki Suriyelilerin memleketlerine olan bağlarının idamesi ve kopmaması için Suriye'nin bir an önce yeniden yönetilebilir ve yaşanabilir bir ülke haline getirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, bu durumun kalıcı hale gelmesinin mülteciler için de kabul eden devletler için de ne kadar zor ve kalıcı bir soruna dönüştüğünün dünyada çok çarpıcı örnekleri mevcuttur. Suriye halkının acılarının dindirilmesi ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulması için çabalarımızı uluslararası camiayla birlikte kapsamlı ve iyi planlanmış bir siyasi çıkış stratejisi çerçevesinde kararlılıkla sürdürmeliyiz. Nihai hedefimiz, kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruyan yeni bir Suriye'nin inşası olmalıdır. Bir geçiş döneminin ardından kurulacak yeni Suriye'de, savaş ve insanlık suçu işlemiş kişilere asla yer verilmemelidir. Suriye'de devam eden insanlık dramının sona erdirilmesinde BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Suriye'ye komşu ülkelerin birlikte yürütecekleri samimi çabaların belirleyici rol oynayabileceğine inanıyorum. Er ya da geç insanlığın ortak vicdanının bu vahşete son verecek bir çıkış kapısını aralayacağına dair umudumu korumak istiyorum. Suriye'nin içinden geçtiği bu zor süreçten bir şekilde menfi etkilenen halkımızın meselelere sağduyu içinde yaklaşan vakur tutumunu da şükranla karşıladığımı bu vesileyle ifade etmek isterim.

Çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış ülke olan Mısır’daki gelişmelerin hem Arap hem de İslam dünyası bakımından her zaman önemli yansımaları olmuştur. Biz Mısır’ın geleceğinin halkının özgür iradesinin tecelli ettiği ve demokrasinin temel prensiplerinin hayata geçirildiği temel sistemde yattığına inanıyoruz. Bu doğrultuda kardeş Mısır’ın tekrar kaldığı yerden çağdaş demokrasiye geçmesini siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, ülkenin yaralarının sarılması bakımından bütün siyasi akımların yer alacağı özgür ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesini umut ediyoruz. Mısır halkı ve devleti ile kadim kardeş ve dostluk aramızdaki görüş farklılıklarını aşacak kadar güçlüdür.

CUMHURBAŞKANI RUHANİ İLE GÖRÜŞME

İran’da yeni bir dönem başlatan Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşme fırsatı buldum. İkili ilişkilerimizi ilerletmek ve çeşitli bölgesel meselelerde işbirliğimizi güçlendirmek hususunda anlayış birliğine vardık. Ayrıca İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında başlayan ilk doğrudan temaslarında bölge barışına katkı sağlamasını temenni ediyorum. Son on yıldır kritik bir dönemden geçen Irak’ın toprak bütünlüğü ile siyasi birliğini hep savunduk. Irak’ta on yıldır süren şiddetten büyük üzüntü duyduk. Irak ülkemizin en önemli ticari ve ekonomik ortaklarından biridir.

Körfez ülkeleri ile karşılıklı saygı ve güven temelinde büyük bir ivme kazanan ilişkilerimiz son dönemde her alanda meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu ülkelerle çok sayıda önemli ticari, ekonomik ve askeri anlaşmalar imzalanmıştır. Ayrıca körfez ülkeleri işbirliği ülkeleri ve Türkiye pek çok bölgesel meselede benzer tavırlar sergilemişlerdir.

Ortadoğu’nun temel sorunu olan Arap İsrail ihtilafı çözülmeden bölgenin ve dünyanın huzur bulması mümkün değildir. Son dönemde bağlayan müzakerelerin tüm Filistinlilerin kabul edebileceği 1967 sınırlarını esas alan başkenti Doğur Kudüs olan bağımsız ve yaşabilir bir Filistin devletinin kuruluşuyla ve kalıcı bir barışla neticelenmesini arzuluyoruz. Bir yandan müzakereler sürerken bir yandan işgal altındaki Filistin topraklarında yeni yerleşim yerlerini inşasına izin veren İsrail’in tavrını çok tehlikeli ve bu süreçle bağdaşmaz buluyoruz.

Bugünde hangi kriterlere göre bakarsanız bakın ekonomik, siyasi, askeri ve insani ilişkilerimizin siklet merkezini hala bu ülkeler oluşturmaktadır. Kuşkusuz bu ilişkilerin en temel sütunu üyelik müzakerelerini sürdürdüğümüz Avrupa Birliği ile münasebetlerimiz teşkil etmektedir. Bir ayağını sağlam şekilde Avrupa Birliği’nde tutan bir Türkiye hem kendisi için belirlediği hedefleri gerçekleştirebilir hem de Avrupa Birliği ile birlikte bölgesine komşu halklara ve çok daha etkili bir destek sağlayabilir.

Euro bölgesinde yaşana kriz Avrupa Birliği’nin daha esnek bir yapıya kavuşturulması gereğini ortaya çıkartmıştır. Bu yeniden yapılanma sürecini dikkatle takip etmeli 5 yıl öncesinin değil 5 yıl sonrasının Avrupa Birliği’ni düşünerek stratejilerimizi belirlemeliyiz.

Amerika Birleşik Devletleri ile ikili çerçevede ekonomik, siyasi, askeri ve bilimsel alandaki ilişkilerimizin önemi kadar bölgesel konulardaki istişarelerimizde önemlidir. Öte yandan NATO müttefiklerimizle ortak değerler temelinde yürütülen ilişkilerimiz bugünde dayanışma ruhu ile sürdürülmektedir. Bu bağlamda Suriye’de kriz dolayısıyla hava savunma sistemimize katkı sağlamak suretiyle Türkiye ile dayanışma sergileyen müttefiklerimiz Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Hollanda hükümetlerine teşekkür ederim.

KIBRIS MESELESİ

Yaklaşık 50 yıldır devam eden Kıbrıs meselesi artık bir çözüme kavuşturulmalıdır. İki toplum arasında doğrudan müzakerelerin yürütülmesi elzemdir. Başlayacak süreç herkes için bir samimiyet testi olacaktır. Türkiye her zaman olduğu gibi adada adil ve kalıcı bir barışın tesisi konusunda her türlü diplomatik süreci destekleyecek ve kardeş KKTC halkı ile dayanışmasını en yüksek seviyede tutacaktır.

Cumhurbaşkanlığım döneminde en fazla önem verdiğim alanlardan biri de kardeş Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler olmuştur. Bunun en önemli kazanımı Türk konseyinin kurulmasıdır.

Komşumuz Rusya Federasyonu ile yürüttüğümüz çok kapsamlı ilişkilerin her geçen ilerlemesinden büyük memnuniyet duyuyorum. Türk dış politikasının son 11 yılda sergilediği aktif çabalar ülkemizi küresel ve bölgesel bağlantıları güçlü bir ülke haline dönüştürmüştür. Bu itibarla G20’nin aktif bir üyesi olarak dünyanın yükselen ekonomileri Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya ile ilişkilerimize daha da ivme kazandırmamız gerektiğine inanıyorum. Aynı şekilde Afrika, Latin Amerika ve Pasifik ülkelerine açılım politikalarımızın sürdürülmesinde büyük fayda vardır.

2008’de Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan kısa süre için önce Avrupa’yı daha sonra tüm dünyayı tesiri altına ekonomik krizin etkileri henüz tam atlatılamamıştır. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere gelişmiş piyasa ekonomilerinin kriz döneminde uyguladıkları parasal genişleme politikalarını değiştirme yönünde verdikleri sinyaller aralarında ülkemizde olduğu yükselen ekonomilerin kur ve faiz göstergelerin bir dalgalanmaya yol açmıştır. Ancak bu hareketler ülkemize has bir durum olmayıp diğer yükselen piyasalarla paralellik arz etmektedir. Türkiye'nin makro ekonomik değerleri son derece güçlüdür. Enflasyon ve faiz oranları tek hanelere inmiştir. 2001 yılında yaklaşık yüzde 18 olan faiz harcamalarının gayri safi yurtiçi hasılaya oranı 2012 yılında yüzde 3 buçuğa inmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşları da bu olumlu tabloyu görerek geçtiğimiz dönemde ülkemizin notunu yatırım yapılabilir ülke seviyesine yükseltmiştir.

Önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerde 2008 krizi sonucu başvurulan parasal genişleme politikalarının büyük ölçüde değiştirileceğine şahitlik edeceğiz. Türk ekonomisi açısından bu yeni dönemin kayda değer etkileri olacağı aşikardır. Artık ülkemizde kronikleşen düşük iç tasarruf oranı sorununu halletmemiz öncelik arz etmektedir. 1990’larda yüzde 23’ler civarında olan bu oran ilerleyen yıllarda düşmeye başlamış son dönemde ise alınan tüm tedbirlere rağmen ancak yüzde 15’e yükseltilebilmiştir. Düşük tasarruf oranı sürdürülebilir bir büyüme performansını yakalamamamızın önünde en önemli engellerden birini teşkil etmektedir. Bu doğrultuda gerçekleştirilecek yapısal reformlar her zaman dikkat çektiğim gibi ülkemizin orta gelir tuzağına düşmemesi bakımından son derece hayati bir konudur.

Verimliği arttırmanın ilk şartı eğitim kalitesini yükseltmektir. Türkiye'nin temel bilimler eğitimindeki performansı son sıralarda yer almaktadır. Hükümetimizin eğitime bütçede en fazla payı ayırdığı en büyük yatırımları yaptığı bir dönemde ortaya çıkan bu durum hala eğitim sistemimizde kat edilmesi gereken mesafe olduğunu işaret etmektedir. Üniversitelerimizden de eğitim ve araştırma performanslarını aynı şekilde yükseltmelerini beklememiz toplum olarak en tabi hakkımızdır. Bir diğer önemli şart ise bilim, teknoloji ve yenilik politikalarına öncelik vermekten geçer. Dolayısıyla araştırma, geliştirme ve inovasyon faaliyetlerine son yıllarda sağlanan desteğin artarak devam etmesi büyük önem taşımaktadır.

EKONOMİK REFORMLAR

Son 12 yılda ülkemizi işleyen bir piyasa ekonomisi yapma konusunda pek çok iktisadi ve hukuki kültür reformlar hayata geçirildi. Ülkemizde sağlana siyasi istikrar süreklilik arz eden önemli ekonomik başarılara tahvil edildi. Yapılan reformlar sayesinde yerli yabancı ayrımı gözetmeden tüm girişimcilere dostça davranan bir ekonomi olduğumuz algısı tüm dünyada yerleşti. Önümüzdeki dönemde de bu kazanımlarımızın ve dünya piyasalarındaki müspet algımızın aşınmasına izin vermemeliyiz. Hem yabancı yatırımcıyı ehem ülkemizdeki müteşebbisi rahat ve güvenli hissettirecek ortamı her zaman muhafaza etmeliyiz. Bir ülkenin ekonomik büyümesi tek başına toplumsal barış ve huzurunda teminatı olamaz. Ekonomik büyümenin sağladığı refah artışının da adil dağıtılması önemlidir. Bu bağlamda ülkemizdeki gelir dağılımını düzeltici sosyal politikaların devamında büyük yarar vardır. Bu açıdan kentsel dönüşüm projelerinin çevre, şehir estetiği ve sosyal intibak kriterleri de dikkate alınarak uygulanması elzemdir.

Nihayet kadınların başta siyaset ve ekonomi olmak üzere toplum hayatımızın tüm alanlarına aktif katılımlarının sağlanması beşeri kalkınmamızın anahtarı olacaktır.

Bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin 90.yıldönümünü kutlayacağız. Tüm halkımızla birlikte Cumhuriyetimizin bu zaman zarfında elde ettiği kazanımlardan gurur duyuyorum. Bugün ekonomisi, demokrasisi ve ordusuyla güçlü bir ülke olarak tüm dünyada saygın bir yere sahibiz. Yolumuza azimle devam edeceğimizden de hiç şüphem yoktur. Bu seçildiğim görev sürem içinde benim son yasama yılını açış konuşmam. Cumhuriyet’in 27.yıl dönümünde doğmuş ve onun en önemli erdemlerinden biri olan fırsat eşitliğinden yararlanmış bir Türk vatandaşı olarak milletimizin bana lütfettiği cumhurbaşkanlığı görevini layıkıyla yerine getirmeye çalıştım. Geriye bıraktığımız 6 yıl içinde doğru bildiklerimi söylemeye, hatırlatmaya ve yapmaya gayret ettim. Rehberim anayasamız inançlarım ve vicdanım oldu. Hayatım boyunca halka hizmeti hakka hizmet bilerek yüce milletimizin hizmetinden hiç ayrılmadım. Bundan sonrada bu anlayış ve şuurla milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yüce meclisin ebediyete intikal etmiş tüm üyelerini ve bütün şehitlerimizi bir kere daha rahmetle yadediyor ve yeni yasama yılının milletimiz için hayırlara vesile olmasını cenahı haktan niyaz ediyorum.

Haberin Devamı