Gazete Vatan Logo

Şöhretin nimetlerinden faydalanıp külfetini kabul etmemek olmaz (2)

Yaşadığı skandal günlerden sonra Amerika'ya gidip kendini unutturan Tamer Karadağlı, Yunanistan adına Oscar'a aday adayı olan "Bir Tutam Baharat"la "karşı yaka"da konuşuluyor. Karadağlı, iki hafta sonra yeni dizisi "Yağmur Zamanı" ile Türkiye'de "yüzünü gösterecek." Çok konuşulan oyuncu, uzun aradan sonra ilk kez ses verdi

* Bir daha mı? Bir daha ne zaman olacak?
Söz gelişi söyledim işte...

* Hiç maddi sıkıntı çektiğin oldu mu?
Öyle çok kötü durumlara düşmedim. İstanbul'a geldiğimde Ankara'da biriktirdiğim biraz param vardı. İstanbul'a gelince piyasanın seni tanıması için belli bir zaman geçmesi gerekiyor. Tiyatro, seslendirme yaptım. Her önüme gelen teklife de tamam demedim. O dönem içinde "bu piyasanın içine nasıl giriliyor" diye düşündüğüm çok zaman oldu. Ama öyle büyük maddi sıkıntılar yaşamadım.

* Genç oyunculardan beğenmediklerin var mı?
Var tabii. Beğendiğim bir sürü genç oyuncu da var, beğenmediklerim de var. Özellikle komedi dizilerinde daha çok belli oluyor kötü oyunculuk. Komik olmakla gülünç olmak arasında çok ince bir çizgi var. O çizgiyi aşarsanız gülünç olursunuz. Ama beğendiğim de bir sürü oyuncu var.

* Kim diye sorsam söylemeyeceksin tabii...
Yo söylerim.

* Beğendiklerini söylersin. Beğenmediklerini?
Söylemeyeyim daha iyi.

* Mustafa Altıoklar'ın bir projesi üzerinde çahşıyormuşsunuz...
Mustafa ile birkaç film üzerinde çalışıyoruz. Mustafa'nın sekiz senedir üzerinde durduğu bir senaryo var: "İstanbul İşgal Altında." O filmde Mustafa Kemal'i oynayacağım. Atatürk'ün hayatı değil ama beni çok heyecanlandıran bir proje.

* Genel olarak bakınca, taşımak zorunda olduğun pekçok yük var. Bu işin külfeti de bu olsa gerek.
Öyle ama ben hazırlıklı geldim. Önce "Ferhunde Hanımlar "la yavaş yavaş tanındım. Üç kişi, beş kişi derken yüzler, binler oldu. O dizide 1300 bölüm doktor Selçuk'u oynadım. Sonra "Çocuklar Duymasın" geldi. Okuldan yeni mezun bir genç olarak böyle bir başrole çıksaydım çok tehlikeli olabilirdi. Artık bir yaşa geldim, belli şeyleri sindirebiliyorum. O yüzden benim için çok yumuşak bir geçiş oldu. En azından televizyon işinin bir bayrak yarışı olduğunu biliyorum. Nasıl birkaç sene önce başkaları vardı gündemde, biz bayrağı aldık, biz de başkalarına vereceğiz.

* Cevabını bildiğim bir soru sorayım. Ünlüler Çiftliği'ne neden girmezsin?..
Bu bir tercih. Ben girmem. Girenleri eleştirmek bana düşmez ama.

* Orada senin gibi tiyatro eğitimi almış bir Toprak Sergen var ama...
Toprak çok yakın arkadaşımdır. Bana sorsaydı girme derdim.

* Ünlü olduğun için mi katılmazdın böyle yarışmalara? Ya daha işin başında olsaydın?
Öyle işlerin içinde olmam. Ben işimi yaparım. Oyuncuyum ben.

Dizi ile gerçek yaşam aynı değil
* "Sanatçının topluma örnek olması gerekir" diye insanların ağzına sakız olmuş bir laf vardır. İnanıyor musun buna?
Çok katılmıyorum. Sanatçı olarak mezun olduğumuzda böyle bir soru sorulmadı ki! Her birey topluma örnek olmak zorunda, bu sadece bizim omuzlarımıza yüklenmemeli. Çok göz önünde olduğumuz için daha dikkatli olmamız gerekebilir. Politikacılar için de geçerli bu. Ben sanatçının halka malolmasını anlamıyorum. Politikacılardır halka malolan. Sanatçı özdeşleşir sadece. Ama politikacı halkın seçtiği, oy verdiği insandır. Halkın oyuyla oraya gelmiştir. Bize de oyunu seyrederek veriyor. Beğeniyor ya da beğenmiyor. Bu uzun yol içinde zaman zaman hatalar yapılabilir. Ama önemli olan hatalardan ders alıp bir daha tekrarlamamaktır.

* Yaşadığın son olayın da bir hata olduğunu mu düşünüyorsun?
Tabii ki. Ben hata yaptım. Hiç inkâr etmedim. Hata yaptım, özür diledim. Evet, bu bir hataydı. Ama artık geriye dönüp bakmıyorum. O hatamdan çok büyük bir ders aldım. Hakkımda söylenen, yazılan her şeyi içime attım, hepsini değerlendirdim. Ama artık bedelini ödedim. Dikiz aynasına bakarak yaşayan bir insan değilim. Önemli olan gelecektir. Daha yapacağım çok güzel şeyler var. Umut dolu ve sevinçliyim.

* Bir daha aynı hataya düşmem mi diyorsun?
Düşmem. Türk insanı bağışlayıcıdır. Sevdiğine kızar. Bunun için belki de bana böyle büyük bir tepki gösterdi. "Ulan biz seni çok seviyorduk, bu hatayı senin yapmaman gerekiyordu" dedi.

* Bu olay herhangi bir playboy'un başına gelmiş olsaydı bu kadar tepki almayacaktı diyorsun...
Benden beklentileri daha farklı olduğu için kızdılar. O yüzden ne cevap verdim, ne polemiğe girdim. "Haklısınız, özür dilerim" dedim sadece. Bütün bunlar bir yana ben oyunculuğumda bir sekteye uğramadım. Yine aynı oyuncuyum. İşim her şeyden önemli. Şimdi ayrı bir sevinç yaşıyorum. Çünkü yurtdışında çektiğim film Yunanistan adına Oscar'a aday oldu. Yeni dizim "Yağmur Zamanı" iki hafta sonra Show TV'de yayına giriyor...

* Buna benzer bir şeyi en son Yılmaz Güney örneğinde yaşadık. Yılmaz Güney katildi diye bir yayın başladı. Katildi ama sanatçıydı da. Topluma kötü örnek oldu diye filmlerini silip atacak mıyız? Ya da ona hayran olanlar da eline silahı alıp adam mı vuracak? Demek istediğim şu. Sanatçı kişiliği ile özel yaşamındaki tutarsızlıkları ayıramaz mıyız bir sanatçının?
Bunun hesabını ben de çok yaptım. Ama bizim insanımız çok duygusal. Televizyonda seyrettiği kişiyle özdeşleştiriyor kendini. Mesela "Çocuklar Duymasın"ı bir dizi gibi seyretmediler. Sanki öyle bir ev var. Bir Haluk, bir Havuç varmış gibi seyrettiler. O evin içine girdiler yani.

* Ve seni kendisine ihanet etmiş gibi gördü..
Aynen öyle. Belki de en büyük tepki bu yüzdendir. Oysa dizi ile gerçek yaşam aynı değil.

Haberin Devamı