İçimizdeki ‘bonzailer’ büyüyor…

Haberin Devamı

Japonlar toprak döşedikleri tahta tablaların içinde yalnızca kendilerinin bildiği yöntemlerle küçücük bahçeler yaparlar, üç dört parmak boyunda serviler, kiraz ağaçları, çınarlar yetiştirirler o minik bahçelerde.

Bonzai denir o minik ağaçlara, o küçük bahçelere.

Şimdilerde dolaştığım çicekçilerde çok güzellerini görmeye başladım.

Ve ne zaman bonzailere rastlasam Japonların ağaçlara uyguladığı yöntemi biz hayata uyguluyoruz diye düşünmeye başladım…

Her ağaç var bizim bahçemizde de, hukuk var, eşitlik var, demokrasi var, dürüstlük var, politika var, siyasetçi var, aşk var, hayat var ama her biri gerçeğinin yanında bonzai ağaçları gibi.

Gerçek bir çınarın yanında bir bonzai çınarı neyse gerçek hukukun, demokrasinin, adaletin yanında da bizimkilerin boyu da o kadar.

Bizi yönetenler, yalnızca kendilerinin bildikleri yöntemlerle 90 yıl uğraşıp her şeyi küçültüp minicik bir hayatın içine yerleştirmeyi başarmışlar.

***


Her şey oluyor ama hayatımız hep bonzai kalıyor sanki bu ülkede.

Zaten şimdilerde yaşadığımız o ‘delirme’ de küçük süs ağaçlarımızı büyütmek istememizin yarattığı öfkeden.

Gerçek ağaçlar ancak gerçek duygularla, gerçek mücadelelerle büyüyor çünkü.

Kendi ülkemizde artık ‘azınlık’ olduğumuzu da söyleseler acılarımızla, öfkelerimizle, şiirlerimizle, şarkılarımızla, gençlerimizle, çığlıklarımızla ağaçlarımızı büyütüyoruz.

Bir de sanırım sanatla…

Ne olursa olsun, bu ülkenin sanat damarının hiç kopmaması beni umutlandırıyor.

Dünyayla bütünleşilen tek yer sanki sanat.

Yarın Joan MIRÔ sergisi başlıyor İstanbul’da.

Katalan ressam ve heykeltıraş…

Dünyaca tanınmış Mourlot ve Maeght koleksiyonlarında yer alan altmış eseriyle 19 Ocak 2014’e kadar Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak.

İspanya’nın en önemli sanatçılarından biri Mirô…

Merak edip biraz araştırdım, çok hoşuma giden şeyler okudum hakkında.

***


“Kırsalda geçen ömrümün özeti ve peşinden gideceğim şeyin başlangıç noktası” dediği ilk önemli eseri “Çiftlik”i ünlü yazar Ernest Hemingway almış ve bu tablo için “Çiftlik’i dünyadaki hiçbir tabloya değişmem” demiş.

1924 yılında Andre Breton Sürrealist Manifesto’yu yayınladığında, Andre Masson, Max Ernst, Louis Aragon ve Paul Elouard ile birlikte akıma ilk katılanlardan biri olmuş Miro.

Hatta Andre Breton ‘aramızda en sürrealist oydu’ diyormuş Miro için.

Paris’te geçen yıllarında en yakın dostlarından birisi Pablo Picasso’ymuş.

***


En ilginç bilgi, bunu duymamıştım, 1974 yılında Dünya Ticaret Merkezi için yaptığı duvar çalışması 11 Eylül saldırılarında yok olan en değerli sanat eserlerinden biriymiş.

Katalan kimliğinin sembolü Barcelona futbol takımının 75. yılı ve 1982’de İspanya’da düzenlenen Dünya Kupası’nın afişlerini Miro tasarlamış.

***


Yaklaşık otuz yıl önce Joan MIRÔ ile yapılan bir görüşme, bir turizm markası olma yolunda İspanya’daki devrimi başlatmış.

General Franco’nun ölümünün ardından, 1980’lerin başında İspanya, dış dünyada artık şiddet, ölüm ve baskı ile hatırlanmak istemez ve ülkenin imajını düzeltmek, İspanya’yı yabancılar için bir cazibe merkezi haline getirmek için bir şeyler yapmaya karar verir.

Uzun çalışmalar sonucunda bir slogan bulurlar: “İspanya, güneşin altındaki zenginlik.”

Ve bunu bir logoyla birleştirmek isterler ama kimse iyi bir şey yapamaz.

O dönem yaşayan en büyük sanatçılardan biri olan Joan MIRÔ ’nun kapısı çalarlar, 89 yaşındadır MIRÔ ve hastadır.

MIRÔ diğer sanatçıların aksine kendisinden tam olarak ne istendiğini anlar ve siyah, kırmızı ile sarı güneşten oluşan o meşhur çalışmasını hazırlar.

O günden beri İspanya’nın turizm logosu Miro’nun o eseridir.

***


Sanat insanı hayatın karanlığından nasıl kurtarıyor değil mi?

İçindeki tüm bonzaileri büyütüyor.

Bugün başlıyor sergi.

Boşverin her şeyi, bir ağaç daha büyütün, imkanınız varsa Miro’yu görmeye gidin.

DİĞER YENİ YAZILAR