Barış istiyorsan barışı da düşmanını da ciddiye alacaksın!

Haberin Devamı

Her ülke gibi Türkiye’nin de birçok yüzü var. Ama iki tanesi çok keskin bir biçimde ortaya çıkıp, birbiriyle çarpışıyor.

Gelişmişlikle ilkellik...

Bunlar sürekli olarak karşı karşıya geliyor ve yaşadığımız her felakete bu ikili çatışma tuhaf bir gülünçlük katıyor.

Elinde iphone 5 ile konuşurken, logar kapağı açık kalmış bir kanalizasyon çukuruna düşüp ölmek ancak bizim ülkemizde olabilecek bir şey mesela…

Ya da dünya; sınırları kaldırmış, uzayı hayatına katmışken, biz de bir tuşla onları izlerken hala yanındakine “Sen Kürt değilsin” demek bizim ülkemizde oluyor ancak…

Gelişmişlikle ilkellik herhalde daha uzun yıllar çarpışacak bu ülkede…

Öyle gözüküyor.

Çünkü yaşadığımız her felaketten sonra çok ağlayıp, yeni bir felakete gene kendi göğsümüzü kendimiz açıyoruz.

Ölmek için harcadığımız enerjiyi yaşamak için harcasak, gizlice ölümü özleyeceğimize yaşamayı özlesek, dünyanın en eğlenceli toplumlarından biri olarak yaşayabiliriz.

Bizi ne depremler, ne trafik kazaları, ne seller öldürüyor.

Bizi biz öldürüyoruz.

İlkelliğimiz gelişmişliğimizle kavgalı çünkü…

O yüzden gelişmiş bir ülkedeki gibi barışı konuşamıyoruz, barışmayı önemsiyormuş gibi yapıp kendi siyasi rantımızı kolluyoruz.

O yüzden devletin herhangi bir kurumuna dahil olanlar bu ülkenin efendileri, halk ise parya olarak görülüyor.

O yüzden bu ülkede yaşanan pek çok şey devletten maaş almayı, zulüm yapma özgürlüğü sananların yaptıklarına karşı duyulan öfkeden kaynaklanıyor.

O yüzden hala bu ülkeye demokrasi gelmiyor.

***


Son İmralı görüşmeleri ile yine ümitli, heyecanlı, “Acaba mı!” dedirten günlerden geçiyoruz.

Gazetelere, köşe yazılarına bakıyorum.

Birbirine benzer endişeler gizli satırlarının arkasında, öyle söylemeseler de…

Kimse gönülden ‘Bu sefer oldu’ diyemiyor.

Siz de benim gibi merak etmiyor musunuz?

Aslında“Kime daha çok güvenmiyoruz?” diye…

Devlete mi, hükümete mi, PKK’ya mı, İmralı’ya mı?

Bugüne kadar denenen barış süreçlerini kim gerçekten bozdu, bunu biliyor muyuz?

Son birkaç yılda 56 görüşme olmuş Öcalan’la…

Neler konuşuldu acaba?

Şimdi ne değişti?

Kim değişti?

Gerçekten değişti mi ya da?

Aslında taraflar birbirine güveniyor mu, bence asıl soru bu?

***


“Barış ancak düşmanla yapılır” sözü bence küçümsenecek bir söz değil Türkiye için…

Madem barışa ihtiyacın var, madem demokratikleşme sürecin senin bu barışı getirip getirmemene bağlı, o zaman düşmanını ciddiye alacaksın.

Hem barış yapmaya çalışıp hem de barışmıyormuş gibi yaparak çok fazla yol alınamadığını gördük.

Bu ülkenin barışa ihtiyacı var.

Artık ‘kandırma’ politikaları bitmeli...

Savaş bu sistemin ilkelliğinden kaynaklandı, barış ancak gelişmiş yüzümüzü ortaya koyarak gelebilecek.

O zaman ilkelliğin ayrılmaz parçası olan kurnazlıktan vazgeçmek, barışı da, barış yapacağın insanı da ciddiye almak gerek.

Herhalde ancak o zaman gerçek barışa ulaşabileceğiz ve gelişmişlikte ciddi bir yol katedeceğiz.

DİĞER YENİ YAZILAR