Mesele: Kendini bulmak

‘The Danish Girl’ (Danimarkalı Kız), geçtiğimiz yıl Stephen Hawking’in hayatını canlandırarak Oscar kazanan Eddie Redmayne’nin, ‘izleyeni etkisi altına alarak büyülediği film’ olarak tarihe geçecek!

‘The Danish Girl’ (Danimarkalı Kız), geçtiğimiz yıl Stephen Hawking’in hayatını canlandırarak Oscar kazanan Eddie Redmayne’nin, ‘izleyeni etkisi altına alarak büyülediği film’ olarak tarihe geçecek!

Mesele: Kendini bulmak

Geçtiğimiz yıl Steven Hawking’in hayatını konu alan ‘Her Şeyin Teorisi’ filminde inanılmaz bir oyunculuk sergileyen Eddie Redmayne’nin bu filmden sonra nasıl bir rol ile kamera karşısına geçeceği merak konusu olmuştu. The Danish Girl ile ilgili haberler yayılmaya başlayıp ardından da fragman ve afişler gün yüzüne çıktığında filmin vizyon tarihini beklemek inanılmaz zorlaşmıştı.

ETKİSİNDEN ÇIKMAK ZOR

Redmayne (Einar Wegener/Lili Elbe), Alicia Vikander (Gerda Wegener) ve Amber Heard’in (Ulla) rol aldığı filmin yönetmen koltuğunda ‘The King’s Speech’ ile Oscar kazanan Tom Hooper oturuyor. David Ebershoff’un 2000 yılında yayınlanan aynı isimli kitabından uyarlanan filmi izledikten sonra etkisinden çıkmak zaman alıyor.

Einar Wegener isimli ressamın gerçek hayat öyküsü kısaca şöyle: Ressam olan Gerda ve Einar (1882 doğumlu), Kopenhag Sanat Okulu’nda tanışıp aşık olur ve hemen evlenirler. Gerda’nın tablolarında yer alan badem gözlü, alımlı model çok beğenilir. Gerda’ya sanat çevresinde şöhretin kapılarını açar. Herkes bu güzel modelin kim olduğunu merak eder. Çok geçmeden modelin, ressamın kocası Einar olduğu ortaya çıkar. Bir erkeğin kadın kıyafetleri giymesi ülkede hoş karşılanmaz. Danimarka’da huzurları kaçan çift, Paris’e yerleşir. İçindeki kadını keşfeden Einar, artık ‘Lili’ olarak yaşamaya başlar. Bir süre sonra sadece kıyafetlerle kadın olmak yetmez ve ameliyatlar başlar. Dünyadaki ilk transseksüel ameliyatı olan kişi olarak adını tarihe yazdırır. Ancak mutluluğu bir türlü yakalayamaz!

Haberin Devamı

TUTKULU BİR YOLCULUK

- Gerçek hikaye böyleyken, filmde bazı konular atlanıyor. Mesela Gerda’nın resimlerinde model olarak kendi kocasını kullanması nedeniyle aldığı eleştirilere yer verilmiyor. Daha çok Einar’ın Lili olma serüvenini izliyoruz. Bu yüzden de oyunculuk konusunda Redmayne’ye çok fazla iş düşüyor.

Haberin Devamı

- Redmayne, film ile ilgili bir röportajında, “Kendini bulmak ve kendin olmak hakkında son derece tutkulu bir yolculuk. Lili, çok cesurdu. Özgün bir hayat yaşamak için her şeyini verirdi” diyor. Bu cümlelerle konuyu o kadar iyi özetliyor ki Redmayne... Lili’yi nasıl bu kadar iyi canlandırabildiğini anlayabiliyoruz. Redmayne, sadece senaryoyu okuyup kamera karşısına geçen bir oyuncu değil. Canlandıracağı karakterin bütün duygusunu, düşüncelerini, arzularını iliklerine kadar hisseden, yaşayan bir oyuncu. Başka türlü o el hareketleri, naiflik, bakışlar vs. asla yapılamaz.

- Filmdeki en büyük sorun Redmayne’nin oyunculuğunun her şeyin önüne geçmesi. İzlemeye başladıktan sadece birkaç dakika sonra gözlerinizi Redmayne’den alamıyorsunuz. Geriye kalan her şey birer aksesuar gibi duruyor. Gerçekten çıtayı bu kadar yükseğe çıkarmışken bundan sonra nasıl bir karaktere bürüneceğini çok merak ediyorum.

- Gerda’yı canlandıran Alicia’nın da hakkını yiyemem. Ara ara gözlerimizi Redmayne’den alabiliyorsak o da Alicia sayesinde oluyor. ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ındaki adaylığını sonuna kadar hak ediyor.

Haberin Devamı

- Lili’nin yolculuğundan sonra en etkileyici şey; Gerda’nın Einar’a her koşulda bağlılığı ve sevgisiydi. Çok sevdiği kocası her geçen gün elinden kayıp giderken onun destek olma çabası takdiri hak ediyor.

- Görüntü yönetmeninin başarısı da asla göz ardı edilemez. Kıyafetler, renkler… 1800’lü yılların sonu, 1900’lü yılların başları o kadar güzel resmedilmiş ki... Her şey birer sanat eseri gibi duruyor.

- Dönemin LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks) bireylerine bakış, çok iyi anlatılıyor. Sadece halkın değil, bilimin de yaptığı yanlışlar açık bir şekilde gözler önüne seriliyor. Kendini kadın olarak hissettiği için beynini delmek isteyenler, şizofreni teşhisi koyanlar, elektrik verenler…

- Geçtiğimiz haftalarda Leonardo DiCaprio’nun ‘The Revenant’da (Diriliş) -40 derecede doğada tek başına kalan bir adamı ne kadar iyi canlandırdığını, oyunculuk dersi verdiğini yazmıştım. Bu sözlerimin sonuna kadar arkasında olmama rağmen, bu yıl da ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan Redmayne’nin ödülü daha fazla hak ettiğini düşünüyorum. İki sene üst üste Oscar’ı kazanan oyuncular tarihte var. Redmayne neden onlardan biri olmasın?!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR