Gazete Vatan Logo

Ödüllendirme ama nasıl...

Toplumsal ve sosyal değişimle birlikte, kuralların daha sıkı olduğu bir kuşaktan gelen anne-babalar şimdilerde ödülü çocukları ile iletişim kurarken bol keseden kullanıyorlar. Peki ya ödülün, ödüllendirmenin sonuçları zannedilen kadar masum değilse?

Ödül genel olarak ikiye ayrılır: dışsal ve içsel ödül. Dışsal ödül, bir performansı karşılığında çocuğa verilen para, bir eşya, şeker vs. gibi somut ödüllerdir. İçsel ödül ise çocuğun uğraştığı işten duyduğu haz ve doyumdur. Dışsal ödül çocuğun dışsal bir motivasyon kazanmasına; söz konusu ödülü elde etmek için çabalamasına sebep olurken, içsel ödül çocuğun içsel motivasyon kazanmasına; bir işi sadece o uğraşma sürecinde yaşayacağı haz duygusu için yapmasını sağlar. “Karnen iyi olursa sana bilgisayar alacağım” vaadi bu nedenle çoğu zaman işe yaramaz. Çünkü artık amaç çalışma, gelişme, yeni şeyler keşfetme hazzı değil o ödüle kavuşmaktır. Bu şekilde aşağı çekilen içsel motivasyon, sonraki dönem çocuğun çaba harcamasını da engeller. Bu konuda uzun yıllardan beri yapılan çalışmalar içsel motivasyona sahip çocuklara dışsal bir ödül verilmeye başlandığında, o işi yapmaktan duydukları hazın azaldığını; sadece ödülü almak için çaba göstermeye başladıklarını göstermiştir. Etkileri bununla da sınırlı değil… İçsel motivasyona sahip çocukların özerlik duygusu daha yüksek olmakta; kontrolünün dışarıda değil kendilerinde olduğunu fark edebilmektedirler. Bu da eğitim hayatlarında, şartları değiştirmek için çaba gösterebilmelerini, yanlış yapmaktan korkmamalarını, keyif aldıkları çalışmalarda yaratıcı işler çıkarmalarını kolaylaştırıyor.

İçsel motivasyonun gelişmesini sağlayan en önemli unsur ise bir çocuğun kendisini (var olan becerilerini, yeteneklerini, bilgisini) gerçekleştirmesini sağlayacak ortam sağlamaktır. Toplama işlemini öğrenen bir çocuğun iki ile beş rakamını toplamayı başardığında duyduğu hazzın korunmasını sağlayacak olan eğitimcilerin, anne-babaların kullandığı geri bildirim verme dilidir. Bu noktada ise sözel ödül veya övgüyü yerinde kullanmak önem taşıyor.

Sürekli dışsal bir ödül sunmak gibi çok sık kullanılan “çok akıllı benim oğlum/kızım” övgüleri de geri tepebiliyor ve niyetin tam tersi etkilere sebep olabiliyor. Anne-babalar sürekli övgü vermenin çocuğun özgüvenini yükselteceğini düşünse de buz dağının görünmeyen bir kısmı var. Sürekli “Çok akıllısın”, “Matematik’te çok iyisin”, “Başarılı bir öğrencisin” gibi geri bildirimlerle ödüllendiren çocuklar başarısız olabilecekleri, bir basamak daha zor çalışmaları denemekten kaçınıyor veya yapamadıklarında çok yoğun hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ya da kişiliğine yönelik geri bildirimle ilkokul yıllarını başarıyla tamamlayan çocuklar, elbette lise yıllarında zorlandıkları ve çalışmayı gerektiren derslerle karşılaşıyorlar. İlkokul başarılarını doğuştan gelen zekâlarına bağlamayı öğrenmiş olan çocuklar lise yıllarında düşüş yaşayabiliyorlar, çünkü çalışmayı, anlamadığı ders için çaba göstermeyi zekâlarının yetmediğine yoruyorlar. Övgü veya ödülle perdelenen sırtlarındaki yük onları başarısızlıklar karşısında çaresiz bırakabiliyor. Çabasını kendi değeri, zekâsı ile bir tutmayı öğrenen bir çocuk daha sonraki yıllarda sınav kaygısı ile karşımıza çıkabiliyor. Çünkü yapamadığı zamanlarda bunu akılsız, ailesinin gözünde değersiz olarak yorumlamayı ve kabullenilmeme tehlikesi yaşayabileceğini çok küçük yaşlarda öğreniyor. Oysa çabasına yönelik geri bildirim alan çocuklara anne-babalar önemli bir mesaj iletiyorlar: Bu bir süreç ve kontrol sende. Bunu fark eden çocuk çalışmanın hazzını yaşıyor; sonuca değil sürece odaklı yaklaşıyor; zorluğu fırsata dönüştürme yolları bulabiliyor ve en önemlisi notların, yapılan işin sadece bir performans olduğunu; topyekûn bir kendilik değerinin göstergesi olmadığını öğreniyor.

Ödülün, övgünün sıklığı da önemli bir faktördür. Aralıklı şekilde ve gerçekçi şekilde sunulan ödülün veya övgünün etkisi daha fazla; çünkü beyin hayal kırıklığı yaratan, zorlayıcı durumlarla baş etmeyi de öğrenebiliyor. Her defasında ödüllendirilen çocuklar, sabırlı olmayı, azimle çalışmayı öğrenemiyorlar; çünkü ödül ortadan kalktığında pes edebiliyorlar. Her denemede dışarıdan bir onay bekliyor, kendi performanslarını değerlendirme becerisi de geliştiremiyorlar.

Çocuklara bir iş karşılığında ödülün nasıl sunulacağı kadar nasıl eleştirileceği de motivasyonlarını etkiler. Çocukların kişiliğine veya ortaya çıkan sonuca yönelik yapılan eleştiriler (“Çok beceriksizsin”, “Notun çok kötü” gibi) sadece yetersiz, çaresiz, reddedilmiş hissetmelerine sebep olmakla kalmıyor; aynı zamanda çocuk bir sonraki çalışmasında başarı elde etse de çabasını takdir etmiyor; o başarının kendi değerinin göstergesi olduğuna inanıyor ve daha stresli bir çalışma süresi geçiriyor. Ödül gibi çabasına, sürece yönelik verilen geri bildirim (“Çalışma planını gözden geçirmen gerekiyor” gibi) çocuğun bir sonraki çalışma için daha çok çaba sarf etmesini ve rahat olmasını sağlıyor.

Ailelere ödülün, övgünün cazip gelen kısmı ise çocuklarını her alana övdüklerinde onların kendilerine olan güvenlerinin artacağını düşünmeleridir. Ancak özgüven ve ödül bu kadar basit bir ilişki içinde değildir. Özgüven içinde pek çok değişkeni barındırır. Kişiliği, zekâsı, aklı için övülen bir çocuk anne-babası tarafından bunu duymaktan elbet memnuniyet duyar ancak sonraki faturaları bu memnuniyetten daha ağır olabilir.

Haberin Devamı