Kalamiti Ceyn kurabiyesi hikayesi

Haberin Devamı

Bir komşumuz vardı. Dünyanın en kötü kurabiyelerini yapardı. Hem kötü hem de illa ki bayat olurdu. Zira bir seferde üç tepsi yapar, onları kocaman bir kavanoza koyar, kapağını kapatır, çeşmenin altındaki dolaba kaldırırdı. Artık şansına; kurabiyen 1 haftalık mı olur 20 günlük mü bilemezsin… Her halükarda kötü olurdu.

Bugün, onlardan da beterini yapmayı başardık…

Ortalık fokur fokur kaynarken bize kurabiye mi anlatacaksın ey “mevzusuz” yazar?

Evet galiba öyle olacak… Zira memleketin mevcut hali nedeniyle giderek daha çok mutsuz olmaktayız. En iyisi dedim Ayşe’ye “gel evimiz kurabiye koksun. Kurabiye kokan ev güzeldir. Biraz kafamız dağılır. Hem Piti de kemirir…”

***


Ve fakat…

Hahahaa…

Elbette… VE FAKAT!

Zira bu satırları yazan İclal Aydın değil Mutlu Tönbekici!

Yani kurabiyeden mutluluk yakalamaya çalışırken başarılı olabileceğimi mi sandınız!?!

No, never, n’asla!

Olaylar şöyle gelişti.

Her beyaz Türk bozuntusu gibi benim de koruma altına aldığım çocuğumu çokçokçok sağlıklı bir şekilde yetiştirmek gibi bir takıntım var.

Epey bir zamandır da zaten sağlıklı beslenmeye kafayı takmıştım bildiğiniz gibi. Evde yoğurt mayalamalar, evde tam unlardan ekmek pişirmeler, ilaçsız gübresiz gıdalar peşinde koşmalar ve saire… Ama Türkiye gibi bir ülkede kolay kolay yol alınamıyor… Neyse bu başka konu…

Dolayısıyla dedim ki “ben sokaktan aldığım kurabiyeyi bebeğime vermem. Bebe kurabiyesi yapmak da atla deve olmamalı…”

İntenette saatlerce sağlıklı kurabiye tarifi aradık… Ve tabii hüsran!

Şöyle sözüm ona sağlıklı kurabiye tarifleri var: “bir paket kabartma tozu, bir paket vanilin, yarım paket margarin…”

“Sağlıklı”nın ne olduğunu ve ne olmadığını bu blogcu arkadaşlara anlatmalı biri! (Kabartma tozu sodyum bikarbonattır ve sodyum da bebekler için zararlıdır. Vanilya ve vanilin farklı şeylerdir. Marketten aldığını vanilya tozu vanilya kokulu ama vanilya OLMAYAN bir kimyasaldır. Margarini biliyorsunuz zaten…)

Sonunda kafamıza göre bir şey yapalım dedik. Tariflerin içindeki zararlıları ayıklayıp bir kurabiye reçetesi yaptık.

Ancak bir şeye olumsuz başlayınca harbiden olumsuz sonuç alınıyor.

Ayşe, aşağı yukarı benim tam tersim. Bol şeker, bol un (üstelik beyaz), bol yağ, bol patates, bol pirinç, bol makarna…

Öyle onun sapı, bunun kökü diye bir şey yok. Ki aslında onun köyünde yapılanlar bir organikçiyi zevkten öldürebilecek kadar doğal. Ne böcek ilacı ne gübre! (Hatırlayın: Piti ile Artvin dağlarındaki yaz maceramız)

Ama şehre inince başka oluyorlar.

Ben sağlıklı kurabiye yapalım dediğim andan itibaren “ben iyi bir şey olacağına ihtimal vermiyorum” deyip durdu.

Ben tarif okuyorum o yüzünü ekşitiyor. Ben malzeme öneriyorum o burun kıvırıyor.
Sonunda “tamam, kafama göre yapacağım bir şey” dedi.
Beraber yapalım dedim, bana da yüz ekşitti. “Sen bebeğinlen ilgilen…”

***


Yarım saat sonra evimiz çok güzel kurabiye koktu.
Koktu kokmasına ama yazık ki kurabiyeler “at kafana, yarsın” model bir şey oldu.
“Sert olması kötü olduğu anlamına gelmez” dedim ama tadınca o komşumuzun kurabiyelerinden de beter olduğunu anladım.
Kurabiye değil de ekmek olmuş daha ziyade. Üstelik tıkız.
O an komşu teyzemi hatırladım… Kadıncağızın arkasından konuşarak meğer ne çok günahını almışım.
Kurabiye yapmak bir marifetmiş. Hele hele sağlıklısını yapmak…
Ama öğreneceğim… İnat ettim bir kere…
Üstelik… Evet rahatlatıyor…

DİĞER YENİ YAZILAR