Eylül şoku

Haberin Devamı

Eylül çok fena bir ay... Ağustos ile eylül arasına bir ay daha olmalı. En azından yarım bir ay.. Şöyle 15 günlük bir ay mesela. Geçiş ayı... Ne isim veririz ona sonra düşünürüz...

Zira her yıl aynı şey oluyor. Ağustos bitip takvimde 1 Eylül’ü gördüm mü şok geçiriyorum... Parti ortasında elektrikler kesilivermiş gibi oluyorum. Midemde/yüreğimde tuhaf bir sıkışma oluyor..

“Nasıl yani! Yaz bitti mi şimdi? E ama daha ben adam gibi tatil yapamadım, yeterince denize giremedim, yeterince parti yapamadım, yeterince kahkaha atamadım, yeterince sarhoş olamadım!” paniğine kapılıyorum... Halbuki gezeceğim kadar gezdim... Üstelik sanki de bir parti hayvanıymışım gibi...

Peki nedir bu Eylül geldi/“winter is coming” paniği?

Bu başka bir şok, başka bir hayal kırıklığı.. Üstelik geçen gün “şu sıcaklar bitsin artık ne olur” diye utanmadan yalvaran da bendim... Zira evim felaket sıcak ve bebek yüzünden klimayı huzurla çalıştıramıyorum...

Dahası Eylül, ayların en güzeli... Ne terliyorsun ne üşüyorsun. Hala ısrarla çıplak ayakla gezerken, güneşli bir öğleden sonra, hafifçe ürpermek hoş bile oluyor. Sonra fotoğraf çekmek için de mükemmel bir ay. Nefis bir ışık oluyor. Dik inen ışığın pusu yok artık. Keskin gölgeler, yoğurt gibi beyazlar da yok.. Her açıdan, her şekilde güzel çıkıyor fotolar. Adalara falan gitmek için de en güzel ayÖ Belki de asıl şimdi fıldır fıldır dolaşmak lazım. “Güneş çıktı, çarpar” korkusu olmadan uzun yürüyüşler de yapma zamanı.

Fakat en güzeli: Palamut! Pazarda gördüm, mutluluktan gözlerim yaşardı... Dayanamadım 4 tane birden aldım. Kimlere kısmetse onlara pişireceğim! Nasıl? Tabii ki takoz ızgara! Evet, en dandik yöntem ama kabul edin şahane oluyor... Palamut pilaki falan da denedim ama takoz, ilk defa balık pişirdiğimden beri favorim! (Hey gidi hey! Nasıl da hatırladım şimdi o soğuk Kadıköy günlerini, rıhtımdan sudan ucuz palamut alıp, bekar evimizde ayarı kaçırıp bir sürü takoz yaptığımızı!)

Üstelik palamuttan sonra balık akını da devam edecek... Her Salı pazardan bir sürü balık alıp dört gün boyunca her gün balık yeme günlerim başlıyor. Yanında bol naneli, bol limonlu marul salatası...Yani bu açıdan şikayet edecek bir şey yok...

Dahası İstanbul Sanat Bienal’i de başlıyor. 14 Eylül Cumartesi başlayacak 20 Ekim Pazar bitecek. Başlığı: “Anne ben barbar mıyım?”. Bienal, Gezi Ruhu’nu ne kadar aşabilecek bilinmez ama Bienal işlerini daima heyecanla takip etmişimdir...

Üstelik Bienal dışında paralel olarak açılacak bir sürü sergi de olacak.. Rahat bir ayakkabı ile her sabah bir mekana gitmek çok mutluluk verici olacak..

Sonra devam ettiğim türlü kurslarım da başlıyor.

Yunanca kursum davetiye yollamış bile... Arkasından bir sürü faaliyet daveti de gelir şimdi...

Sonra filmler, tiyatrolar...

Güzel işte bunlar... Ama yine de... Nedir bu “yine bir şeyleri kaçırdım” duygusu?

Ah eylül... Sana bu kadar hızlı girmemek lazım. Bir alıştırma ayı, hiç olmadı haftası şart arada...

DİĞER YENİ YAZILAR