Mevzuat Hazretleri

Haberin Devamı

İki gün önce Murat Menteş’in çok güzel bir yazısı vardı:

“Resmi ve gayri resmi danışmanlar bir türlü ‘Artık devir değişti, bu insanlar ideolojik şablonlarla düşünmüyor, kavgacı değiller, bakın bin türlü espri yapıyorlarÖ Duvarlara ‘Mustafa keser’in askerleriyiz!’ yazıyorlar’ demeyi akıl edemiyor! Başbakan ile halkın arasına giriyorlar. ‘Yedirmeyiz’miş! Bu saçma sapan, bayağı lakırdıyla gerilimi tırmandırıyorlar. Çünkü onlar da demode siyasetin bir parçası. Ve çatışma sayesinde varlık kazanıyorlar.”

Siyasi iffetten söz ediyor bugün Hüseyin Çelik. Kılıçdaroğlu’nu iffetsizlikle itham ediyor. Ve fakat hemen sonrasına Gezi olaylarını yeniçeri ayaklanmalarına benzetiyor. “Hoşafın yağı kesildi” gibi sudan sebeplerle kelle avcılığı yapan yeniçerilerden söz ediyor. Ve yine bayat “AKP’yi çekemediler, 14 illegal örgüt var işin içinde (daha önce 7 demişlerdi), dış mihrak, darbe, Ergenekon” retoriğine bağlıyor. Demokrasi dersi veriyor. Hesapça.

Ne tesadüftür ki The Economist’in bu haftaki kapağında Erdoğan, 3. Selim pozunda ve kılığında yer alıyor. Fazladan elinde bir gaz maskesi var. “Demokrat mı Sultan mı?” diye de soruyor dergi. The Economist, Erdoğan’ı padişaha benzetmek isterken bilerek mi yeniçeri ayaklanmasında kellesi giden 3. Selim’i seçti yoksa pozu mu hoşlarına gitti bilemiyorum. Zira 3. Selim bir 4. Murat veya Yavuz Sultan Selim gibi “kanlı” bir padişah değildi.

Ama meselemiz bu değil. Demokrasiden en çok söz edenlerin demokrasiden, çok seslilikten en az haberdar olması. Yunanca “dimos” halk demek. “Kratis” ise iktidar. Bürokrasi ise devlet memurlarının iktidarı demek.

Bürokratlık nasıl bir hastalıktır bilmiyorum. Devlet “hizmetine” giren hemen hemen herkes nasıl oluyor da 1940 kafasına yani memurun iktidarı kafasına giriyor anlamadığım bir şey.

Bakıyorsun en medeni, en dünya, en memleket görmüş kişi bile bir iki yılda değme bürokrat olmuş, dış mihrak, illegal örgüt, provokasyon diyerek, meydanlardaki insanların zekalarıyla alay etmeye başlıyor. “Bizim bildiklerimizi siz bilmiyorsunuz, bir takım şeylere alet oluyorsunuz” blöfüyle de demodeliklerini, bayatlıklarını, ezikliklerini örtbas etmeye çalışıyorlar.

Peki diyelim ki öyle. Diyelim ki 7 düvel bir araya geldi ve bu direnişi organize etti. Diyelim ki üç beş ağaç sever de bu işe alet oldu.

O kadar akıllı ve istihbarat doluysan senin vazifen bu komplolara müsaade etmemek ve ta başından akıllı manevralarla sokağa dökülmüş halkı doğru bir şekilde manipüle etmek değil midir?

Hakaret ederek, aşağılayarak, alay ederek kışkırtmak, sonra polisi ölümüne üzerlerine salmak nasıl bir ferasettir? Nasıl bir komplo savarlıktır? Madem güya elinde bir dolu istihbarat var, insan böyle olacağını bile bile ortamı kızıştırır mı? Devletin bir kanadı (Abdullah Gül ve Bülent Arınç) ortamı yumuşatmaya çalışırken onları da rezil edercesine hala aynı sertliği sürdürür mü?

Çok açık ve net: Krizi yönetemediniz. Bilemedin belki de bir çay ikramıyla çözülecek bir meseleyi bir memleket kalkışmasına çevirdiniz. 3 cana mal oldunuz.

Ama klasik mevzuat hazretleri gereği kuyruğu dik tutmaya çalışıyor ve yalan dolan istihbaratlar sürüyorsunuz şimdi önümüze.

Bu “danışmanlar”, bu istihbarat kaynakları nasıl bu kadar yalancı olabiliyor, nasıl bu kadar alçak olabiliyorlar aklım almıyor. Polis şiddetini maruz göstermek için daha ne yalanlar söyleyecekler çok merak ediyorum.

Fakat bildiğim bir şey var ki bu bayat 1940 kafasıyla eğitimli, çağdaş AKP tabanını da ikna edemiyorsunuz.

Başbakanı, büyük bir kalabalık karşılasın diye yollanan SMS’lerden birine şöyle yanıt vermiş bir AKP’li: “Gelemem, direnişteyim.”

DİĞER YENİ YAZILAR