Acıların kadını: MT

Haberin Devamı

Ev kazaları sonucu ölümün, ölüm sıralamasında dördüncü sırada olduğunu biliyor muydunuz?

Ben bunun nasıl olduğunu geçen gün çok yakından öğrendim...

Olay Çarşamba günü sabah saat 8 sularında gerçekleşti. Acilen evden çıkmam gerekiyordu. Banyo yapıp hazırlanmam için sadece yarım saatim vardı.

(Flash back - Mayıs 2011)

Mimar: Duş kapısını iyi bir marka yaptır. Bir kere olsun tam olsun. Akıtma sızdırma olmasın. Hüppe pahalıdır ama iyidir.

Mutlu: Tamam haklısın. Islak banyo kadar nefret ettiğim bir şey yok.

(Flash back iki - Kasım 2011)

Mutlu: Sayın Hüppe! Bu kapı sızdırıyor. Gelin yapın.

Hüppe: Tamam

(Flash back üç - Aralık 2012)

Mutlu: Hüppe! Banyom göl oluyor!

Hüppe: Tamam

(Flash back dört - Şubat 2013)

Mutlu: Ayşe bu vileda banyonun yanında dursun. Madem sızdırmayı önleyemedik bari vileda elimin altında olsun.

Ayşe: Tamam

***


Peki 4 “tamam” kaç doğruyu götürür?

Çarşamba sabah saat sekizde banyodan çıktım ve elim viledaya gitti. Vileda yerinde yoktu! Ayşe “tamam” demişti ama viledayı yine aşağı kata götürmüştü belli ki. Ayaklarım ıslak bir halde, hızla merdivenlerden inerken...

Gerisini ne siz sorun ne ben anlatayım...

Sonuç: Üç ayrı kaburgamda birer kırık. Sağ arkamda ağır zedelenmeye bağlı felaket bir ağrı... Belimdeki bir kasta belli hareketler yaparken çok şiddetli spazmlar... Nefes almada güçlük... Sağ dirsekte travma... Ve onlarca çürük...

Dükkan işte bu nedenle 4 gündür kapalıydı.

Ancak durumun vahametine günler sonra vakıf oldum. Zira hatırlarsanız bundan iki ay önce sakat dizimin üzerine yeniden (bu sefer 2,5 metreden) düşmüş ve ambulansla Baltalimanı Kemik Hastanesi’ne kaldırılmıştım. Orada dünyanın en güzel gözlü (ama aynı zamanda pek gaddar) doktoru, kırık yok diye neredeyse beni azarlayarak yollamıştı hastaneden. (Kraliçeler gibi gelip Hint fakiri gibi postalanmak..)

Bu sefer de öyledir diye ısrarla hastaneye gitmedim. Fakat ağrı artınca bir gece yarısı, yaka paçadan bir tık daha düzgün bir şekilde hastaneye götürdüler beni. Filmim çekildi. Doktor bir tomografiye bir de bana baktı ve aynen şunu dedi: “Bravo yani! Cahil insan yapsa anlarım ama siz?”

Tealaaam... Hastaneye her gidişimde bir azar işitmek zorunda mıyım?

Fakat kaburgalarının kırık olduğunu bilmek insanın hiçbir işine yaramıyor. Yerinden oynamadıysa, ciğeri delmediyse bekliyorsun acıların kendi kendine geçsin...

Hayatımın en ağrılı günlerini geçirdim diyebilirim. Belimdeki kasıma ikide bir de spazm giriyordu ve her bir spazm sıkı bir tekme gücündeydi.

Çoğu doktor ağrı işini çok küçümsüyor. “Madem düştün, çekeceksin” havasındalar.

Çareyi spor hekimi bir arkadaşıma danışarak buldum. Sporcuları tedavi eden bir fizyoterapsite yönlendirdi. Fizyoterapist sırtıma “kuru iğneler” yaptı. Akupuntur gibi ama akupuntur değilmiş. Sonra elektrik akımı verdi. En sonunda da düşük miktarda elektrik akımı veren çok acayip bir yara bandı taktı. 36 saattir sırtımda. Beyne giden ağrı sinyallerini bozuyormuş.

Bütün bunları şunun için yazdım: Her doktor her şeyi bilmiyor. Uzmanlık hakikaten ciddiye alınması gereken bir şey. Tek başına ağrı uzmanlığı diye bir şey var. Kendinizi hırpalatmayın boşu boşuna.

Bir de basamaklara kaydırmazlık şeridi diye bir şey var tabii...

DİĞER YENİ YAZILAR