Temiz gıda talebi tali bir konu değildir!

Haberin Devamı

Arkadaşlarla oturmuş konuşuyorduk. Konu dönüp dolaşıp Türk basınında “muhalefetinin” ne kadar güdük olduğuna geldi.

Arkadaşım şöyle dedi: “Türk basını sahte bal, tarım ilacı dışında bir şey yapmaz hale geldi”

Bu cümlenin anlamı şu: Adam gibi muhalefet yapabilseydi sahte ballarla uğraşmaya tenezzül etmezdi. O zabıtanın işi, basının değil. Malzeme yokluğundan bala taktı.

Arkadaşımın “basının düşüklüğü” hakkında örnek olarak gıda meselesini vermesi beni çok şaşırttı. Bense tam tersi bu konular neden yeterince işlenmiyor, neden gıda sanayinin alçaklıklarına teslim olmuş gidiyoruz diye üzülürken bir kesim içinse konu yokluğunda konu imiş...

Bir kez daha söylemek istiyorum: “Kimyasallarla kirlenmiş gıda” hayatımızın en önemli konusu. Başka konulara gözümüzü kapatalım demiyorum. Memleketin her tarafı yamuk, kabul.

Ama temiz gıda medeni bir ülke vatandaşının temel ve birincil talebi olmalıdır. Tali bir konu değildir. Gidersin gıda olmaktan çoktan çıkmış kimya deposu cipsleri vs yersin yemezsin, o senin iradene kalmış. Ancak pazardan manavdan aldığın taze sebze meyvenin içinde tarım ilacı olması görmezden gelinecek bir şey değildir.

Şu an yediğimiz her on meyvenin ve sebzenin yedisinde parçalanmamış tarım ilacı var. Bunlar organlarınızda depolanıyor. Ve sonu hiç hoş olmayan kanser gibi hastalıklara neden oluyor.

Temiz gıda talebi bildiğinizi yaşama hakkına girer. Tarım ilaçlı meyve sebzenin satışa sunulması da cinayete teşebbüse girer.

Devletten başka bir kurum da yok bunu düzenleyecek.

Ama onlar Uludere’de kaçakçıların üzerine tonlarca bomba atmakla, sonra da faturasını BDP’ye çıkarmakla meşgul.

Bazen hepimizden kurtulmak mı istiyorlar acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kimimizi hızla, kimimizi yavaş yavaş öldürerekÖ “Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!” diyen Emrullah Efendi aklıma geldi. Yukarıda birileri “Şu halk olmasa devleti ne güzel idare ederdik” diyor olabilir mi?

Mehmet Yaşin’in “İstanbul lezzetleri”

Çok güzel bir kitap daha. Hürriyet yazarı Mehmet Yaşin İstanbul lokantaları hakkında bir rehber kitap hazırlamış. Ama öyle sıradan bir rehber değil. Yaklaşık 150 lokanta, pastane, fırın var kitapta. Çoğu kadim mekânlar. Yani hikâyesi, tarihi olan lokantalar. İşte Yaşin bu hikâyeleri es geçmek yerine anlatmış.

Mesela Mısır Çarşısındaki Pandeli Lokantası 5-6 Eylül olaylarından sonra kapanıp gidecekken Menderes’in ricasıyla kaldığını bilmezdim. Kadıköy’deki Beyaz Fırın’ın Beyaz Rus kökenli olduğunu sanırdım, değilmiş. Makedon’muşlar. Pastanecilerin hepsinin neden Hemşinli olduğunu da öğrendim. Köftecilerin hepsinin Rumeli kökenli olduğunu yeniden teyit ettim.

Mehmet Yaşin, sevdiğimiz diliyle bütün bu hikâyeleri tatlı tatlı anlatmış, derlemiş toplamış. Temizlik, lezzet, servis, mekân ve tuvaletler için yıldızlarını atmış. Lokantaların favori yemeklerinin de tarifini eklemiş. Yani aslında hem bir rehber kitap hem de bir yemek kitabı.

Ben isterdim ki fiyat konusunda bir bilgi olsun. Zira İstanbul’daki fiyatları artık aklım almıyor. Üniversiteden mezuniyetimizin 20. yılında bir yemek yapalım demiş arkadaşlar. Kitchenette KİŞİ BAŞINA 180 lira fiyat vermiş!!! Tekrar ediyorum yüz seksen lira! Bir insan hele ki 40 yaşın üstünde bir insan 180 liralık ne kadar yemek ve içki tüketebilir? İşte böyle zırva fiyatların küstahça teklif edildiği ve bazılarının da kabul ettiği acayip bir şehirde yaşıyoruz. Bu nedenle rehber kitaplarda ne kadar “soyulacağımız” konusunda önceden bir uyarı olması iyi oluyor.

İstanbul Lezzetleri, Mehmet Yaşin, Doğan Kitap, 32 TL

DİĞER YENİ YAZILAR