Olmaz böyle şey... Benim için de

Haberin Devamı

Bir şov günü daha geldi... Bildiğiniz (veya bilmediğiniz) gibi bir yarışma programında cüri üyesiyim. Programın adı: “Olmaz böyle şey!” Her Cuma, Star’da, ana haberden hemen sonra.

Geçen hafta benim için de “olmaz böyle şey” durumu vardı. Program günü kara Cuma gibi bir şeydi. Bir takım işler için İzmir’deydim. Kahvaltıda fazladan bir bardak çay uğruna 11 uçağını kaçırdım. 2 saat sonraki uçakla indiğimde İstanbul’da kar fırtınası başlamıştı. Trafik arapsaçı. Dört gibi beni evden alıp stüdyoya götürecekler ama benim illa ki Metrocity’ye uğramam gerekiyor. Alacağımı aldım ama Metrocity’den çıktığımda ortalık kuzey kutbuna dönmüştü. Göz gözü görmez, kulak kulağı duymaz, taksi müşteriyi almaz durumdaydı. İşin kötüsü elimde ablamın ev hediyesi 9 kiloluk koca bir halı var. Yolun karşısına geçmem gerekiyor, daha pratik olur diye yolun altından, metro istasyonunun içinden gideyim dedim. Meğer beş kat aşağıya inmek gerekiyormuş. Elimdeki yükle yürüyen merdivenden yürüyen merdivene koşturuyorum ve bildiğiniz gibi onların başı sonu illa ki birbirlerinden deli gibi uzakta olmak zorundadır. Fakat ben hızımı alamayıp otoparka kadar inmişim. Bir kat gerisin geriye yukarı çıktım, metro istasyonuna girdim. Ve? Yürüyen merdivenler tam o sırada çalışmıyordu. 9 kiloluk halıyla 186 basamak. Kan ter içinde karşıya geçebildim, güç bela bir taksi tutabildim.

Bu sırada beni stüdyoya götürecek olan şoför arayıp duruyor. Nasıl aksi, nasıl nadan. Durmadan azarlıyor. “Ben Arnavutköy’e geldim, siz niye yoksunuz?” “Daha çok bekleyecek miyim?” “Arayıp duruyorum, sürekli meşgulsünüz” “Hanfendi olmuyor böyle...”

Yahu keyfimden bekletmiyorum herhalde! Bi dur! Eve vardım ama ne varma! Apartman merdivenlerinden inerken sen bir yuvarlan.. Basamağın keskin yerine tam bel üstü! Nefesim kesildi, yerden kalkamıyorum, hüngür hüngür ağlamak istiyorum ama yüzüm şişecek, ekranda kötü görüneceğim diye onu da yapamıyorum. Bu arada şunu unuttum, bir hafta önce boyunu kısaltsın diye yeni aldığım elbisemi terziye vermiştim. Bir haber alıyorum ki terzimiz yapmayı unutmuş! Ve benim başka giysim yok!

Terzi, süper mahcubiyetle 20 dakikada yapıyor, Manita Bey bi koşu gidip alıyor. Elime geçen bütün naylon çoraplarımı bir torbaya tıkıp stüdyoya doğru yola koyuluyorum.

Koyuluyorum da varabiliyor muyum? Nö. Niye? Çünkü asabi şoförümüz daha önce hiç gitmemiş stüdyoya ve stüdyo da hakikaten çok ama çok acayip bir yerde. Ayazağa’da fabrikaların arasında, imkan ihtimal bulunmaz bir yerde. Dönüyoruz dolaşıyoruz, aynı yoldan sekiz kere geçiyoruz ama stüdyoyu bulamıyoruz. Bir tane tabelası var, onun da önüne biri bir oluklu levha dayamış iyi mi! Ben tabii bunu önünden sekiz kere geçtikten sonra fark ediyorum.

Stüdyoya çok ama çok geç vardım, alelacele giyindim, saçım başım yapılacak, koltuğa bir oturdum, elbisem cart diye yırtıldı. Terzi aceleyle dikerken anladığım kadarıyla iğneyi ve ayağı değiştirmemiş, onlar da kalın gelmiş, ince kumaşı yıpratmış, kumaş esneyince, dikiş yerlerinden pıtır pıtır yırtıldı. Sökülme değil, bildiğin yırtılma. Hadeee seloteyple yapıştırmaya çalış, olmadı teğelle, olmadı zımbala...

Ben makyaj odasından “son 1” denildiği vakit ancak çıkabildim. Tam çıkarken ne oldu dersiniz? Güzel dursun diye taktığım takma tırnaklardan biri düştü.

Bitti mi? Hayır. Anons edildim sahneye çıktım... Sahneyi düz ayak sanırken... Meğer tam ortasında bir basamak varmış. Bu sefer yuvarlanmadım ama bilin bakalım ne oldu? 13 pontluk ayakkabım ayağımdan fırladı. Bir yandan Melda ile laflarken bir yandan çaktırmadan pabucumu giymeye çalışıyorum. Rezaletlerden rezalet beğen.

Kaç olay saydım? Uçağı kaçırma, taksi bulamama, 10 kiloluk halıyla lüzumsuz bir yol kat etme, terzinin elbiseyi kısaltmayı unutması, asabi şoförün stüdyoyu bir türlü bulamaması, tabelanın önüne birinin bir oluklu levha dayaması, elbisemin otururken yırtılması, tırnağımın düşmesi.. Ha bir de unuttum yanıma aldığım bütün çoraplar kaçık çıktı iyi mi! Ayşe hepsini çamaşır makinesinde yıkamış, yepyeni çoraplar kaçmış! Daha da fenası stüdyo acayyyip soğuktu.

Titremekten konuşamaz haldeydim. Bu hafta neler olacak bilmiyorum. Şimdilik stüdyoya sağ salim varabildim ve Ağrı dağına çıkmak isteyen bir kampçı kadar hazırlıklıyım. Üstümde yünlü bir elbise, ayağımda çizme. Cüri masasının altına soba da koydurdum. Bakalım ne olacak...


DİĞER YENİ YAZILAR