Gazete Vatan Logo
Magazin İskoçya ve İrlanda'da ruhum dinlendi

İskoçya ve İrlanda'da ruhum dinlendi

En son ‘Selam Bahara Yolculuk’ filminde karşımıza çıkan oyuncu Aslıhan Güner için seyahat bir yaşam biçimi. Ama Güner, sırt çantasını alıp yola çıkanlardan değil. Onun için iyi bir seyahatin püf noktası doğru planlama. Sıcak yaz günlerinde İskoçya ve İrlanda seyahatine çıkan Güner, “Yeşile doydum” dediği seyahatini Şamdan Plus için yazdı

İskoçya ve İrlanda'da ruhum dinlendi

Bu sıcak havalarda “Nerelere kaçsak?” diye düşünürken ne zamandır düşündüğümüz İskoçya’ya gitmeye karar verdik. Edinburg ile başlayan yolculuğumuz Glasgow ile devam etti. Ardından deniz yolu ile İrlanda’ya geçtik. Belfast ilk durağımızdı. Dublin ile turumuzu tamamladık. Edinburg’da kendinizi bir Ortaçağ masalında zannedebilirsiniz. Mağazalar, dükkanlar, marketler; bütün modern yaşam, tarihi binaların içinde geçiyor. Sanki bir açık hava müzesi gibi, başımı çevirdiğim her yerde tarihi binalar, kuleler vardı. Harvey Nichols mağazasının bulunduğu bina mesela... Fotoğraflarım için inanılmaz bir arka plan oldu Edinburg. Arnavut kaldırımlı sokakları, kilt etekli gayda çalan sokak çalgıcıları, renkli mağazaları ile sürprizlerle dolu. Kaldığımız otel Holiday Inn harikaydı. Şehirde her yer park. Şehrin en meşhur caddesi Princess Street. Hemen arkasında ise cadde boyunca Princess Street Gardens uzanıyor. Onun arkasındaki kayaların üzerinde ise meşhur Edinburg Kalesi yükseliyor. Kaleye doğru yürürken Princes Street Gardens’ın içinden geçiyoruz. Her yer rengarenk güllerle çevrili. Hava serin, buralar belli ki az güneş alıyor. Buna rağmen bu güzelim gülleri nasıl yetiştiriyorlar diye şaşmadan edemiyor insan. Taş sokaklardan kaleye tırmanmak biraz çaba istese de, kalenin burçlarına çıktığınızda gördüğünüz şehir manzarası her şeye değiyor. 360 derece Edinburg bizi karşılıyor. Kaleden aşağı inen iki kilometre uzunluğundaki Royal Mile, yani Kraliyet Yolu üzerindeki pub’lar, hediyelik eşya dükkanları, restoranlarıyla ilgi çekici görüntüler sunuyor. Ertesi gün zamanımızı sokaklarda geçirdik, mağazalarla dolu Princess Street’te dolaştık, Sir Walter Scott anısına 1846’da yapılmış Scott Monument’ı gördük.

Haberin Devamı

NESS GÖLÜ CANAVARI TURİSTİK METAYA DÖNMÜŞ

Edinburg’u anlatıp da Loch Ness’ten bahsetmeden olmaz. Glasgow’a geçmeden önce bir Highlands turu da yaptık ve bu sayede Ness Gölü Canavarı’nı da ziyaret etme fırsatı bulduk. Highland, İskoçya’nın en kuzeyine verilen isim. Loch Ness gölünün kıyısında bulunan Inverness şehri ise Highland’in başkenti kabul ediliyor. Doğası ve büyüklüğü ile inanılmaz bir göl Loch Ness. Tekneyle tur yapıp gölün üzerinde yeşille dolu birçok anıya sahip oldum. Aslında gölün bu kadar meşhur olmasına sebep, Nessie adındaki göl canavarı söylentisi. Gölün üzerinde her an gözümüz suda, ya çıkarsa diye beklemeden edemedik. Zaten yöre halkı bu canavarı o kadar benimsemiş ki, bebekleri, anahtarlıkları, magnetleri ile tam bir turistik metaya dönmüş koskoca canavar!

Haberin Devamı

Edinburg’dan kuzeye çıktıktan sonra bu kez Glasgow’a doğru yeniden aşağıya iniyoruz. Genel olarak hava gri ve yağmurlu olsa bile şehrin farklı bir büyüsü var. İskoçya’da birçok sokakta geleneksel kostümleriyle gayda çalan İskoçyalılar görmek mümkün. Tabii benim Karadeniz’e tutkumdan dolayı her yerde gaydanın sesini duymak çok hoşuma gitti. Kalabalık bir şehir Glasgow, İskoçya nüfusunun üçte biri burada yaşıyormuş. 1481’de kurulmuş, şehirle aynı ismi taşıyan üniversitesi görülmesi gereken yerlerden biri. Şehir aynı zamanda İskoçya’nın alışveriş cenneti olarak da biliniyor; pek çok alışveriş merkezi ve mağaza bulunuyor. Glasgow’da sokaklarda barlarda restoranlarda gördüğüm devasa çiçek süslemeleri beni renkleriyle cezbetti. Glasgow bir liman şehri ve en önemli özelliklerinden biri buradan İrlanda’ya kalkan feribotları. Biz de feribotla Belfast’a geçtik, benim için bu deniz yolculuğu farklı bir deneyim oldu.

Haberin Devamı

İrlanda’da Türk izleri

Yaklaşık iki saatlik keyifli bir yolculukla şehirde panoramik bir tur yaptım. En çok aklımda kalan yerlerden biri inanılmaz bir mimari yapıya sahip olan Queen’s Üniversitesi. Belfast’ta kalmadan Dublin’e geçmeyi tercih ettik. İki şehir arasındaki yolculuğumuz nefis manzara eşliğinde yaklaşık iki saat sürdü. Burada Türklere ait iz bulmak çok hoşuma gitti. İrlanda 1800’lerin sonunda büyük bir kıtlık yaşamış. Osmanlı Padişahı Abdülmecit kendisinden yardım talep edilmediği halde 5 gemi dolusu yardım malzemesini İrlanda’ya göndermiş. İrlanda halkı bu yardımı hiç unutmayarak ‘ay-yıldız’ı, yardımın indiği Drogheda şehrinin sembolü haline getirmişler. Hatta şehrin futbol takımının sembollerinin de buradan esinlendiği söyleniyor. Dublin’de de şehrin ortasında Türklere hitaben bir teşekkür plakası vardı. St. Stephens Green, Dublin’deki en eski ve en büyük parklardan biri. St. Patricks Cathedral’i görkemli bir bina ve bahçesi de çok güzel. Dublin Kalesi de öyle. Yine en aklımda kalan anılarımdan biri İrlanda geceleri... Temple Bar bölgesi pubları, restoranları ile şehirde hayatın en renkli aktığı bölge. Tüm bunların dışında İskoçya ve İrlanda’da yeşile fazlasıyla doyduğumu söyleyebilirim. Bu sonsuz yeşillik size doğal olarak huzuru getiriyor.

Haberin Devamı