12 Eylül 'tatilci'lerine...

Haberin Devamı

Türkiye’nin çağdaş yaşam hakkına sahip insanları, bu hakkı mücadele ederek elde etmedi.

Bu hak onlara verildi.

Cumhuriyet armağan edildi, demokrasi hediye...
İnsan hakları, kadın-erkek eşitliği, medeni kanun, seçme-seçilme hakkı, adil yargı hakkı, eşit çalışma hakkı, öğrenim hakkı, tatil hakkı hep birileri tarafından kitlelere sunuldu.

O birileri, bir kurtuluş savaşı vererek, çağ dışı kalmış bir imparatorluğun yıkıntıları arasından yeni bir devlet kurmakla kalmamış, orada yaşayanların köle değil insan, tebaa değil vatandaş olmaları için de ellerinden geleni yapmışlardı.

Dipten gelen dalgalarla, sokağa dökülen kitlelerle gelmedi bütün bu devrimler... Cumhuriyetin kurucuları, çağdaş uygarlık adına ne varsa, bu ülkenin insanlarına vermek için ömür tüketti.

Ve yaptıkları devrimlere kitlelerin sahip çıkması için sayısız dil döktüler.

Eserlerini “halka”, “gençlere”, “kadınlara” emanet ettiler.
Halkımızın büyük bir bölümü devrimlerin nimetlerinden yararlanmakta gecikmedi. “Egemenliğin” tadını çıkardılar. Kadınlar artık toplumsal yaşama katılıyor, gençler eğitim görüyor, kültürden sanata, tatilden eğlenceye kadar çağdaş yaşamın bütün olanaklarından yararlanıyorlardı.

***


Bütün bunların bir gün kaybedilebileceği kaygısı kimsede yoktu. Cumhuriyetin ikinci, üçüncü, dördüncü nesli geldikçe “rehavet” artık kader olmaya başlamıştı. Hep böyle gidecek sanılıyordu.

Oysa, karşı-devrimcilerin alttan alta yaklaştıklarını, serpilip güçlendiklerini pek gören olmadı. Olsa da ciddiye alınmadılar. Çağdaş, laik, demokrat insanlar, en yakın çevrelerine bakıp, kendilerine benzeyenleri gördükçe, bütün Türkiye’yi öyle sandılar. O hakları elde etmek için bir şey yapmamış oldukları gibi, onları korumak ve geliştirmek için de çaba göstermediler. “Böyle gelmiş böyle gider” diye...
Şimdi anlaşıldı ki, böyle gelmiş ama böyle gitmeyebilir. Geç de olsa bir uyanış başladı.

Hâlâ uyanmayanlar var mı?

***


Bunları neden hatırlattım, bu soruyu neden sordum?
Bir okurun “vaveyla”sı üzerine.

Referandumun gerçek bir anayasa oylaması olmadığını, iktidarın yargıyı ele geçirme projesi olduğunu savunan okur, oyunun “hayır” olduğunu ilan ettikten şu iddiada bulunuyor:

“Ben tatile çıkmadım. Zaten öyle uzun tatiller yapacak maddi imkânlarım da yok. Ama biliyorum ki, referandumda hayır oyu verecek yüz binlerce kişi tatilde. Referandum bayrama denk geliyor. Eminim çoğu referandum günü de tatilde olacaklar ve oy kullanmayacaklar. Meydanı kime bırakacaklar biliyor musunuz? ‘Ölüleri bile mezardan kaldırıp ‘evet’ oyu verdirin’ diyenlere... Tatillerini bir gün eksik yapsalar da gelip oy kullansalar ne olur sanki? Bu kadar da sorumsuzluk olmaz ki...”

Kaç tatilcinin tatilini kısa kesip referandumda oy kullanacağını kestirmek elbette mümkün değil. Belli ki bu okurumuz, “rehavet” içindeki seçmenlerden yana dertli. Bir de çağrıda bulunuyor:

“Artık kim yapar bilmiyorum; Kılıçdaroğlu mu, bir başkası mı, bir çağrı yapsalar da şunlar kıçlarını toplayıp tatilden dönseler ve referandumda oy kullansalar. Türkiye artık tatil yörelerinde, sahillerde yan gelip yatma yeri değil. Hiç değilse bir gün için bu sorumluluğu gösterseler.”

DİĞER YENİ YAZILAR