Bundan sonra...

Haberin Devamı

Lüzumsuz bir referandumdu. Siyasal partiler arasında ve kamuoyunda “konsensüs” sağlanmadan hazırlanan anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması bir anlamda “yangından mal kaçırma” gibi oldu.

İktidar istediğini elde etti, referandumda anayasa paketine “evet” oyunu aldı.

Anayasa değişikliği için Meclis’te üçte-iki çoğunluk gerekirken, referandumda yüzde 50’nin bir fazlasıyla amaca ulaşmak mümkündü ve iktidar bu yolu seçti. İktidar olmanın kendisine büyük avantaj sağladığını ve bu avantajı alabildiğine kullanacağını biliyordu. Kullandı da...

***


Mayıs ayında liderini değiştiren CHP’nin, kampanya boyunca ne kadar koştursa da derdini anlatabilmek için zamanının yetersiz olduğunu biliyordu. Bu bir genel seçim değil, referandum olduğundan, diğer partilerin muhafazakâr tabanından oy alacağını biliyordu. Medya desteğinin çok büyük ölçüde arkasında olduğunu biliyordu.

Ve hepsinden önce, referandum öncesinde yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçeği biliyordu:

Referandumda neyin oylanacağını bilen vatandaş oranı sadece yüzde 10’du. Yüzde 90’ı anayasa değişikliğinin ne olduğunu ve neye oy vereceğini bilmiyordu.

Referandum bu tablo içinde yapıldı. Sonuç ortada.

***


Referandum sonuçlarının il il değerlendirmesini bu sütunda yapmaya gerek yok. Zaten gazetenin haber sayfalarında ayrıntılı verileri göreceksiniz.

Ancak, referandumun ortaya koyduğu genel tablo ile ilgili söylenecek sözler var:

İktidar, TBMM’de üçte-iki çoğunlukla geçirmekte zorlandığı anayasa değişikliğini seçmenin yüzde 50’sinin üzerinde bir oyla onaylatmış ve istediğini elde etmiştir.

İktidar, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını istediği gibi değiştirecektir. YÖK ve üniversitelerle ilgili tasarruflar, yargı organları konusunda nasıl bir yapı değişikliği olacağı hakkında yeterli bilgiyi vermektedir.
Referandum sonuçları, bir anlamda Türkiye’nin sosyo-politik yapısının bir yansıması niteliğindedir. Sahiller yine CHP’nin kaleleridir; iç kesimler, birkaç istisna dışında muhafazakâr kimliğini bir kez daha göstermiştir.

Doğu ve Güneydoğu’nun büyük bir bölümünde BDP’nin yürüttüğü “boykot” kampanyası başarıya ulaşmış, buralarda referanduma katılım oranı çok düşük kalmıştır. Bu olgu, herhangi bir seçimde “sandığa gitmeme” tavrının çok ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Güneydoğu illerinde duruma hâkim olan siyasal güç, sisteme karşı bir tavır koymuş ve bunda başarıya ulaşmıştır. Referandum, bu siyasal güce, siyasal hedefleri yolunda, hitap ettiği kitleyi “kemikleştirme” fırsatı vermiştir. Bu sonuçla birlikte düşünüldüğünde, bu referandum, ülkeyi “evetçiler”, “hayırcılar” ve “boykotçular” olarak bölmüştür.

“Boykotçular”bundan sonra taleplerinde daha da ileri gideceklerdir.

***


Referandumun genel seçimler için ölçü olduğunu söylemek güçtür. Referandumun “evet”leri de “hayır”ları da iktidar ve muhalefet partilerinin oyu değildir. 2009 yerel seçimlerinde önemli ölçüde oy kaybeden iktidarın, bir buçuk yıl içinde oylarını artırdığını söylemek olanaksızdır.
Bu son değerlendirme, bundan sonrası için de muhalefet partilerine, özellikle CHP’ye bir yol haritası veriyor. Yeni CHP yönetimi, referanduma hazırlıksız yakalanmış, buna rağmen olağanüstü bir performans göstermiştir. Referandum kampanyasında yapılan bazı hatalar da belki bu hazırlıksızlığın sonucudur. CHP şimdi, referandumun sağlıklı bir değerlendirmesini yapmak ve yeniden organize olarak genel seçimlere asılmak durumundadır.

CHP için zaman, havlu atma değil, “iş asıl şimdi başlıyor” diye kolları sıvama zamanıdır.

DİĞER YENİ YAZILAR