İşte, gerçek R. T. Erdoğan!

Haberin Devamı

Artık R. T. Erdoğan 10 yıllık bir başbakan olarak sonunda gerçek yüzünü “iftiharla” sunuyor. Ona inananlara bu bir fırsat olsun; hiç yoksa bundan böyle kimi, niçin savunduklarını açıklar ve aklanırlar! Hiç yoksa bundan böyle olacaklardan kendilerini sıyırabilirler! Hiç yoksa yarınlarda olsun yüzlerini kızarmaktan kurtarabilirler!

İlk başbakanlık günlerinde, memleketi Rize’de, “ben değiştim, ben artık Erbakancı değilim, ben Menderesçiyim” dememiş miydi? “Ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘muasır medeniyet’ hedefine ulaşmak için Türkiye’yi, Avrupa Birliğine (AB) üye yapacağım” dememiş miydi? “Muhafazakâr
demokrat olarak, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve özgürlükleri güvence altına alan ‘ileri demokrasi’ için bütün varlığımla çalışacağım” dememiş miydi?

Bu sözleri söyleyerek 2007 seçiminde oyunu yüzde 35’ten 40’a çıkardı. Dağınık ve halkın güvenini yitirmiş muhalefet yüzünden aldığı bu oy desteği, R. T. Erdoğan için zamanın geldiğini göstermişti. Artık adım adım gerçek hedefine yürüyebilirdi; yine de önündeki engelleri “halletmek” için yol haritasının her kilometre taşını zamanında ve dikkatle atmakta büyük özen gösterdi. 2011 seçimine gelirken dünya
ekonomisindeki kriz onun işine yaradı. Çünkü 2000 yılında, bankalar battığında, ekonomi çöktüğünde, o tarihteki Başbakan Ecevit kendini yok etme pahasına aldığı önlemlerle Türkiye’yi kurtarmış ve R. T. Erdoğan’ın bugün övündüğü ekonomik istikrarın temellerini atmıştı. Onun düne kadar
yaptığı ise, IMF’nin istediği ve uluslararası sermayenin hesabına uygun politikaları uygulamak oldu. Dolayısıyla da, gerçek gündemi aş ve iş olan halkı, geçen cuma söylediği gibi yapay ve soyut konularla oyalamayı başardı!

2009 anayasa değişikliği ile yargı alanını yeniden düzenledi. Sonra, derin devletin elinden aldığı vesayetle basının, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve özgürlükleri-insan haklarını-evrensel hukuku savunan her kişi ve kurumun üzerine yürüdü. Nasıl olsa, değiştiğini(!) göstermek için şimdilerde dediği gibi, “kan kusup, kızılcık şerbeti içmesine” de gerek kalmamıştı! Üstüne üstlük inanmıştı ki, ulaştığı -kendi deyişiyle- “başarı merhalesi”, tümüyle tek başına kişisel yetenek, cesaret ve metaneti sayesindeydi! Artık, yıllar öncesinden bilinçaltına yerleştirilen büyük hedeflerini gerçekleştirebilirdi! Milletin kayıtsız şartsız kendisine ait olan “egemenliği temsil” hakkını, “Başkan” olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden tekeline alabilirdi! Bunun için de, bugün fiilen kullandığı iktidar gücünün, anayasal altyapısını oluşturmalıydı!

Çünkü artık, cılızlaştırdığı karşıt partiler dışında, medya başta, önündeki kamusal ve kurumsal engelleri aşmıştı! Hele bir de, İmralı’nın desteğiyle anayasayı değiştirip, Çankaya’ya “Başkan” olarak çıkarsa, bırakın “ilerisini”, bugün var olan kadarıyla “eksik demokrasiyi” bile aratacaktı!

İşte, gerçek R. T. Erdoğan, artık halkın huzurunda; O nedenle, Yavuz Sultan Selim köprüsü, içki yasağı ve Taksim Gezi Parkı” konularında, marifetlerinin propagandasını yaparken, laik, demokratik sosyal bir hukuk devletinin başbakanı gibi değil, “inancın emrettiği bir gerçek, bir vaka” yolunda yürüyen bir siyasal İslâm önderi gibi davranıyor. Bir gün elbet, halkımızın demokratik iradesinin bu olmadığını herkes gibi o da görecek; ama yarın, ama yarından da yakın!

DİĞER YENİ YAZILAR