Kapandıkça büyüdüler

Haberin Devamı

Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) kapatılması dillendirilmeye başlandı. Hem de bir bakanın sözlerinden yola çıkarak. Başbakan’ın izni olmadan AKP’de hiç kimse, böyle bir ihtimali akıllara düşüremezdi. Hele ki, İçişleri Bakanı; “PKK demek, Apo demek, KCK demek, BDP demek, bir iç içeliğin, bir bir aradalığın sırrının ifşasından başka bir şey değildir” diyebildi! Kapatılma kokusu alan BDP Genel Başkanı da, İçişleri Bakanı’yla, “38 model bakan” yanıtıyla dalga geçse de, büyük olasılıkla yeni parti hazırlığını başlattı. BDP’den önceki parti, Demokratik Toplum Partisi (DTP) de kapatılmadan önce, “terörle ilişkisinin belgelendiği” söylemleri yayılmıştı. Çok geçmeden dava açıldı. Ve DTP kapanmadan, BDP kuruldu.

2007 seçimi sonrası türban kampanyası başlar başlamaz, daha önce kapatılan milli görüş partilerinin devamı olan AKP’nin kapatılması belli(!) çevrelerde dile düşmüştü. Başsavcı, AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle, partinin kapatılması ve ilgili Başbakan R. T. Erdoğan başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı A. Gül dâhil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırladığı iddianameyi Anayasa Mahkemesi’ne 14 Mart 2008’de sunmuştu. Kapatılma kararının çıkması için 11 üyenin 7’sinin oyu gerekiyordu. Oylamada 6 üye evet, 5 üye hayır oyu kullandı. Diğer 1 üyenin çekimser kalması sayesinde AKP kapatılmaktan kurtuldu. Kapatma davasına başından beri karşı çıkanlardandım. Elbette sonuç, Türkiye’nin demokratik yolda ilerlemesi açısından çok yerindeydi. Öte yandan, o sonuca en çok AKP’liler sevindi. Çünkü “mağdur” duruma düştüler oy oranları yüzde ellilere ulaştı.

R. T. Erdoğan için AKP’nin varlığını tehdit eden kurum ve kuruluşlarla hesaplaşmak, artık kaçınılmazdı. İşte o gün AKP, Anayasa değişikliği kararını aldı. Hatta Ergenekon’un düğmesine de o olay sonucu basıldı. Üstelik AKP, mutlak iktidarının kapısını aralamıştı. 12 Eylül 2010’daki Anayasa değişikliği ile de Başbakan Erdoğan tartışılamaz tek güç durumuna geldi. Bu yüzden, İçişleri Bakanı gibi Ankara’ya yeni gelenler AKP’nin, “ileri demokrasi idealindeki(!)” parti kapatılmasıyla ilgili gerçek niyetini ağızlarına doladılar. Ancak Başbakanlarına anımsatmak gerekir ki, “Kürt Sorunu” dedikleri davanın asıl sahipleri, artık çok daha güçlü bir toplumsal tabana sahip. Hele bu son 35 yurttaşın acı sonu, BDP’nin bölge tabanını daha da şahinleştirdi.

1989 yılında Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan tırmanış, kapana-açıla ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP’den geçerek bugün 36 milletvekilli BDP'ye ulaştı. O yüzden BDP Genel Başkanı, çok daha yüksek sesle kapatılmaktan korkmadığını ve yenisiyle hedefe çok daha hızlı ulaşacakları inancı içinde olduğunu gösteriyor. Oysa demokratik çözüm diye Habur’dan kapı açan Başbakan, İçişleri Bakanı’nın ağzından “partiyi kapatma” tehdidiyle, çözümün değil, halkın tepkisini oya dönüştürmenin peşinde. Yoksa bunca deneyiminden sonra Başbakan’ın bir kez daha o partinin kapatılmasıyla, yerine kurulacak partinin içerden, dışarıdan daha büyük destek elde edeceğini görmemesi düşünülemez. Eğer amaç, ortam uygun diye hem halkın aş-iş derdini yani gerçek gündemi saptırmak, hem de oy hesabıyla açılımdan vazgeçmek ise Başbakan ve takımı, ülke tarihinin en ciddi ve önemli sorununun özünü hâlâ kavramamış demektir.

DİĞER YENİ YAZILAR