Gazete Vatan Logo

Erdoğan'dan Ahmet Altan'a yanıt:

'Hakaret telakki ederim'

Ahmet Altan'ın Taraf gazetesindeki yazısında AKP'yi tek adam partisi olarak suçlaması üzerine Erdoğan, 'Hakaret telakki edeceğim bir yaklaşımdır' dedi

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Avrupa Birliği ile ilgili süreci, icracı bakanlık olarak çok daha yakın bir takibe almak istedik. Bunun için de Avrupa Birliği Bakanlığı, kendi içinde başkanlıklarıyla bu işi, bu süreç içinde çok daha yakın markaja alacak" dedi.

Başbakan Erdoğan, Beyaz TV’de yayınlanan programda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan, yeni kurulacak bakanlıklardan en dikkat çekenin Avrupa Birliği Bakanlığı olduğu şeklindeki bir değerlendirme üzerine, AB konusuna ciddi sarılınmadığı yönünde spekülasyonlar meydana getirildiğini belirterek, "Biz de geçen yıl yılbaşı itibariyle dedik ki, ’Biz bu işi ciddi olarak ele alıyoruz ve bir tane buna yönelik bakanlık ihdas edeceğiz’. Ve bir bakanlık ihdas ettik" dedi.

AB ile ilgili süreci, icracı bakanlık olarak çok daha yakın bir takibe almak istediklerini ifade eden Erdoğan, "Bunun için de Avrupa Birliği Bakanlığı, kendi içinde başkanlıklarıyla bu işi, bu süreç içinde çok daha yakın markaja alacak. Fasılların takibini, oluşturulmasını ve bunun belki de Avrupa Birliği ülkelerindeki ayaklarımızı STK’larla birlikte yakın sürdüreceğiz. O bakımdan şu andaki haliyle çok daha faydalı olacağına inanıyorum" diye konuştu.

Erdoğan, meclis dışından atamalara ilişkin bir soru üzerine de, bürokraside, halkla iletişim kurmakta istenilen verimin ve performansın gösterilemediğini ifade eden Erdoğan, dünyada var olan bürokratik oligarşide, bürokratın hiçbir zaman seçilmişe elindeki gücü, kuvveti devretmek istemediğini söyledi.

Erdoğan, "Eğer o seçilmiş, belli yerlerden baskı altındaysa, hele hele koalisyon hükümetlerinin olduğu ülkelerde bunu çok görürüz. Burada biz, müsteşarla bakan arasına böyle bir kademeyi getirmek suretiyle, şimdi yeni bir anlayışı getiriyoruz. Onlar, atanmış müsteşar, idari görevleri ifa ederken, biz burada bir de adeta siyasi müsteşar hüviyetinde bir ara eleman koyuyoruz. Dikkat edilirse, bu atanmış olmayacak. Bu adeta istisnai memur gibi gelecek, fakat hükümetle gelip hükümetle gidecek" dedi.

Siyasi müsteşar olarak atanacak bu kişide üniversite mezunu olma şartının aranmadığına dikkati çeken Erdoğan, ilkokul mezunu ve ciddi bir hayat tecrübesinin olma şartının arandığını kaydetti.

Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç’u örnek gösteren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Onlar nasıl hayatın içerisinde, hayat üniversitesinde yetişerek gerçekten bu ülkenin, dünyanın en saygın zenginleri arasında yer aldıysalar, burada da olur ki, yani illa böyle olacak demiyorum ama gerçekten kendini ispatlamış, yetişmiş ve teorik-pratik buluşması nedir, buluşturması nedir, bunu gayet iyi bilen fakat milletvekilleri ve halkla iletişim kurmada gayet başarılı olabilecek yardımcılara, bakanlarımızın ihtiyacı olduğunu hissettiğimiz için bu icracı bakanlara birer bakan yardımcısı bu noktada verilmesini, bunu bakanın teklifi üzerine benim Cumhurbaşkanına teklifimle üçlü kararnameyle çıkarmış olacağız."

Çıraklık-kalfalık döneminin tecrübeleriyle konuştuklarını ifade eden Erdoğan, "Fakat asıl şey burada bürokratik oligarşiyi kırma noktasında, böyle bir yardımcıya ihtiyaç var. Zihniyetin değişmesi, yani şöyle bir ne oluyor denmeli ve bakan müsteşarına sürekli olarak irtibat halinde olamayabilir. Ama yardımcıyla sürekli irtibat halinde olacak ve bu bir vekil değil, yardımcı. Demokratikleşme sürecine bir güç" dedi.

-"BDP, PARTİLERİNİN KAPATILMASINDAN NEMALANARAK OY ALIYOR’-

Anayasa’da yapılan 26 maddelik değişiklikte, güçlü statükoyu gördüklerini belirten Erdoğan, bu süreci şöyle özetledi:

"Biz CHP’ye, MHP’ye, BDP’ye teklifte bulunduk. Gelin oturalım beraberce şu anayasa içerisinde bir değişikliğe gidelim. Yani hangi maddeler değiştirilmeli, bunun üzerinde duralım. Gelin şu temel hak ve özgürlüklerden bir şeyler alalım. İleri demokrasiyi konuşalım, siyasi partileri, seçim yasasını konuşalım, işçilerin, memurların, kadınların, özürlülerin bütün bunların haklarını, hukukunu konuşalım. Sendikal örgütlenmeleri konuşalım. Bunları hep o dönem içerisinde teklif olarak onlara götürmeyi planladık. CHP, aynen şu ifadeyi, sulu bir şekilde bize cevap olarak verdi; ’kahve içmeye gelirsiniz’, ifade bu. Arkadaşlarıma dedim ki, ’buna rağmen gidin’. Fakat bize diyorlar teklif getirin, o zaman hakikaten çok ağırıma gitti. Oturup da bunu konuşalım, ben sana niye geleyim de böyle bir şey vereyim? Senin varsa bir hazırlığın ben de getireyim oturalım konuşalım. MHP, kabul etmedi. BDP, onun zaten tavrı ortadaydı. Bir adım atamadık. o zaman tabii iş başa düştü ama biz bu arada parlamento dışı biliyorsunuz partileri de gezdik, onları da ziyaret ettik. Parlamentodaki süreç başlayınca bilmiyorum o günleri siz de izlemişsinizdir, CHP grubuna baktığınız da, 5-10-15 tane milletvekili var. MHP grubuna aynı şekilde 5-10 milletvekili var. BDP’de de kimleri görevlendiriyorlarsa 3-5 kişi oraya geliyor ve orada sadece süreci ilerletmek, zaman kazanmak, zamana oynamak bütün buna yönelik akla hayale gelmez çirkinlikte, benim oğlum bina okur döner döner yine okur, aynı cinsten matbu metinler geliyorlar, onu konuşuyorlar gidiyor."

Kendilerinin 15 gün 15 gece çalıştıklarını ifade eden Erdoğan, bazılarının kendilerini provoke etmek istediklerini, onların da partiden ayrıldıklarını söyledi.

"BDP’nin devamlı ’Partimiz kapatılıyor’ diye ağladığını" söyleyen Erdoğan, "O kritik maddeye geldiğimizde ona bile girmediler. Hadi gel buna katıl, girmediler. Çünkü dürüst değillerdi, çünkü partilerin kapatılmasından nemalanarak oy alan bir partiydi. BDP’nin durumu bu. Şu anda da dikkat edin bütün bilboardlarda yazan şudur, ’Demokrasi ve özgürlükler için filanca’, demokrasi ve özgürlükler için filanca diyorsun öbür tarafta şiddet siz de, şiddetten besleniyorsunuz, geliyorsun Cizre’de yavrularımızın yurdunu yakan sizsiniz" diye konuştu.

-"HAKKARİ MERKEZ İLÇE BAŞKANIMI TEHDİT ETTİLER"-

Erdoğan, terör örgütü yandaşlarının Şivan Perver’i tehdit ettiklerini, Hakkari Merkez İlçe Başkanına cumaya kadar zaman verdiklerini ve istifa etmemesi halinde, kendisini infaz edileceklerini söylediklerini belirterek, şunları kaydetti:

"O aziz hocamızı biliyorsunuz şehit ettiler. Şimdi de buna kafayı takmışlar. Ya istifa edeceksin, istifa etmediğin taktirde infazın geliyor diyorlar. Böyle bir demokrasi olur mu? Böyle bir özgürlük mücadelesi olur mu? O da Kürt sen de Kürt’sün. Sen nasıl Kürtlerin temsilcisi oluyorsun? Bunlar inanın bir vahşeti yaşatıyorlar. Bu zorbalık. Şehir eşkıyası bunlar. Başka bunlara söylenecek şey yok. Bu zihniyette olan bir anlayıştan sivil bir anayasa için nasıl destek bulabilirsiniz? Bunlar daha kendisi sivil olamamış. Bunlar dağın şehirdeki temsilcileri yani. Sadece siyasi uzantıları diye gözüküyor o kadar."

Erdoğan, "CHP ve MHP için de aynı umutsuzluğu mu taşıyorsunuz" şeklindeki soru üzerine de "Hakkari’deki mitingi izliyoruz, şimdi normal olarak CHP’ye gönül veren vatandaşlarımız, kardeşlerimiz eline Türk Bayrağını alır. CHP’yi tanırız. Ama şimdi Hakkari’de sayın Kılıçdaroğlu konuşuyor, meydanda bir tane Türk bayrağı yok. Bunların genlerinde var. Bunlar hiçbir şeyi değiştiremezler. Bakın şimdi yanlarına bazı köşe yazarlarını da almışlar biliyorsunuz. Ne diyorlar, ’Dersim’in yapılan o yolları o zaman Özel Harekat için yapılmış yollardır’ diyorlar. Kalkıyor bizim yaptığımız yolları da barajları da... Çok ağırıma gitti. ’Bütün bu barajlar, güvenlik için yapılıyor’ diyor. Şu mantığa bakın ya" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, soruyu yönelten gazetecinin bu konunun daha önce Tunceli eski Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, 2008’de Brüksel’de yapılan Dersim Zirvesi’nde "Yollar daha önce yapıldığı gibi, belli maksatla yapılıyor" şeklinde ilk defa söylendiğini belirtmesi üzerine, "Burada bir intihal var" dedi.

"EĞER BİZ HAKİKATEN BAŞARILIYSAK DAHA BAŞARILI KILIN, DAHA GÜÇLÜ KILIN.BİZ DE HİZMETLERİMİZİ, PERFORMANSI DAHA DA YÜKSEK OLARAK GÖTÜRELİM"

Yeni anayasa konusunda değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, 367’nin üzerinde milletvekilliği almaları durumunda da yeni anayasa konusunda uzlaşma yollarını arayacaklarını söyledi. "367’yi aldık. Baskıcı bir mantıkla, anlayışla bunu biz yapalım şeklinde bir şeyi akıllarından geçirmediklerini" ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Biz yine parlamento içi gruplara, parlamento dışı partilere, STK’lara, akademisyenlere, bugüne kadar yapılmış hazırlıklara hepsine kapımızı açacağız. Yani bir kolektif akıl oluşturmak suretiyle bunu yaparız ama ağırlıklı olarak bizim düşündüğümüz bir şey var; bu anayasayı millet yapmalı. ’Anayasayı hukukçularına teslim edelim. Gelin siz bize bir anayasa yapın. Bununla yola devam edelim’ diye bir şey yok. Bu dönem böyle bir şey düşünmüyoruz. Şu anda zaten başladı. Bu çalışmanın neticesinde de Hakkari’deki, Van’daki, Erzurum’daki, Edirne’deki, Tekirdağ’daki, Sinop’taki, Hatay’daki vatandaşım şöyle açtığı zaman, ’Bu benim anayasam’ demeli. Rahat rahat bunu anlamalı. Şimdiki Anayasa’yı ben anlamıyorum. Çok, çok yalın olacak. Burada sadece anayasa hukukçuları, bu işin teknik boyutunu çerçevesini belirleyecekler. Bu çalışmalardan sonra. Bu konudaki bizim temel esprimiz bu. 367 olmadı, 330’un üzerinde bir oy aldık. O zaman yine çalışmayı yaparım. Diğer partilere de giderim; ’gelin beraber uzlaşma komisyonunu oluşturalım. Gelin bu çalışmayı beraber yapalım.’ Geldiler, beraber oturur yaparız ve halk oylamasına gideriz. Eğer mutabık kalırsak fazla zamanımızı almaz. Eğer mutabık kalınırsa, her şey olursa 2012 anayasası diyebiliriz. 330’u aşamadık. Bunun olmaması halinde o zaman mevcut yapıyla yola devam ederiz. Diğer partilerin katkısıyla olursa seve seve, memnuniyetle."

-"HEM MEMNUNSUNUZ, HEM BİZE OY VERMİYORSUNUZ, BU NE MENEM BİR İŞTİR?"-

Erdoğan, bazı kesimlerin AK Parti’den hem memnun olduklarını hem de gidip başka partilere oy verdiklerini dile getirerek, şöyle devam etti:

"Türkiye’nin kalbur üstü iş adamları, iş kadınları vesaire, ’biz bu dönemde çok iyi para kazandık ama oyumuz yine CHP’nin’ diyorlar. Hem iktidarımızdan memnunlar ama oylarını da geçen seçimler için söylüyorum, CHP’ye veriyorlar. Ben sadece onlara bir şey söyleyeyim; hem memnunsunuz, hem bize oy vermiyorsunuz, bu ne menem bir iştir? Siyasette bir şey var; marifet iltifata tabidir. Eğer biz hakikaten başarılıysak daha başarılı kılın, daha güçlü kılın. Biz de hizmetlerimizi, performansı daha da yüksek olarak götürelim.

Bizim bu dönem içinde en çok üzüldüğümüz ne olmuştur biliyor musunuz? Biz enerjimizi hep içeride harcadık. Eğer biz bu enerjiyi böyle içeride harcamamış olsaydık, el ele verseydik, enerjiyi dışarıya falan harcamış olsaydık bugün bizim ihracatımız 123 milyar dolar olmaz, 200’leri bulurdu. Biz dünyada 17’de kalmaz, 10’a doğru tırmanırdık. Demokrasiyle ekonomiyi at başı götürmek durumundayız ama siz demokrasi mücadelesinde yüzde 65 parlamentoda sayıya sahipsiniz, orana sahipsiniz, sizin hakkınızda kapatma davası açılıyor. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Anamuhalefet partisinin o zamanki lideri ne diyor? ’Hesabını kendileri versinler, yargı gereğini yapsınlar’ diyor. Bir olumlu beyanları olmadı o dönemde. Böyle istihzaları da oldu maalesef. Olanlar oldu, sonra bizi laiklik, antilaik gibi garip garip şeylerle suçladılar. Bu tabii hakikaten çok büyük bir çelişki."

Başbakan Erdoğan, bu çelişkinin aşılması için 12 Haziran akşamının çok büyük önem arz ettiğini dile getirerek, şunları söyledi:

"Tabii bizim bir avantajımız var. Bizim icraatlarımız ortada. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Biz eserimizle konuşuyoruz ve biz eser siyaseti yapıyoruz. Hizmet siyaseti yapıyoruz ama diğerleri istismar siyaseti yapıyor. Hakaretle sürekli olarak bakıyorsunuz yalan yanlış, inanın artık biz bunların yalanlarını takip edemiyoruz, o denli, böyle bir siyaset anlayışıyla oy toplamak istiyorlar. Geçmişte olduğu gibi o ne veriyorsa ’ben beş mislini vereceğim’ mantığıyla gidiyor iş. ’İki anahtar, şunu kaldıracağım, bunu kaldıracağım, askerliği kısaltacağım.’ Böyle garip garip şeyler. Onlar emekli danışmanlarıyla konuşuyorlar, biz de şu anda bu ülkeyi yöneten Türk Silahlı Kuvvetlerinin muvazzaf kadrosuyla oturup bu işleri konuşuyoruz, değerlendiriyoruz. Bakın nasıl polislerin askerlik meselesi ortadan kaldırıldıysa, Milli Güvenlik Kurulu nasıl sivilleştiyse bunları biz hep dertleşerek yaptık. Hiç o geçmişin sertliği yok. Geçmişte bunlar böyle olmuyordu, farklı oluyordu. Ülkede bu işleri tatlı tatlı oturarak, konuşarak, dertleşerek yapmak varken, niçin bunları biz gerilim ortamında yapalım? Şu anda bakıyorum, muhalefet, diğerleri süreli bu tür mesajlar veriyorlar. Bundan bir reyting elde etmeye çalışıyorlar."

"BATI ADETA TEK MİLLET GİBİ DAVRANIYOR BİZE KARŞI. DİYEBİLİRİM Kİ SON DÖNEMDE BİR FAŞİZM YAKLAŞIMI OLUŞMAYA BAŞLADI VE CİDDİ MANADA DİN EKSENLİ BİR YAKLAŞIMI ÖZELLİKLE HRİSTİYAN DEMOKRATLARDA GÖRÜYORUM"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Gerçekten batı adeta tek millet gibi davranıyor bize karşı. Diyebilirim ki, son dönemde gerçekten bir faşizm yaklaşımı oluşmaya başladı ve ciddi manada din eksenli bir yaklaşımı özellikle Hristiyan demokratlarda görüyorum" dedi.

Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı canlı yayında, gerek The Economist’in gerekse New York Times’ın yazılarının kendi içlerinde çeliştiğini söyledi.

Söz konusu yazıları kaleme alanların Türkiye’nin yeniden tarihteki güçlü yerini almasını hazmedemediklerini ifade eden Erdoğan, "Noluyor Türkiye’ye? Çünkü bizim yanımızda çok övdükleri Yunanistan şu anda çöküyor. Şimdi düşünün Sayın Kılıçdaroğlu, bizim gazetecilerden biriyle konuşuyor ve "Dayan Yunanistan Kılıçdaroğlu geliyor"... Onlar da dalga geçen bir manşet atıyorlar. Yani şimdi böyle bir durum var. Türkiye, Yunanistan’ın o görünen tablosunun aslında reel ekonomi olarak baktığımızda kişi başına milli gelir olarak baktığımızda rakam ne kadar küçük gözükse de aslında Türkiye’de benim işçim, memurum, çiftçim onlardan çok daha iyi bir konuma gelmiş vaziyette. Bir özgüven var. Artık, ülkesine, devletine bir güven başladı. Böyle bir durum var" dedi.

Başbakan Erdoğan, AB ile ilgili bir soru üzerine, "Bunların özellikle bize karşı zaman zaman tek olduklarını görüyoruz" diyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bakın Güney Kıbrıs meselesinde, zamanında özellikle Schröder’in gerçekten adam gibi adam bir duruşu vardı. Görevi bıraktıktan sonra yazdığı hatıratında da söyledi, "Türkiye’ye karşı yapılan ahlaksızlıktır" dedi. Bu kadar açık. Ondan sonra gelen Merkel ise hem sahiplendi, ama, bir müddet sonra o da şu ifadeyi söyledi, "Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınması yanlış olmuştur" dedi. Şimdi Güney Kıbrıs’ın bloke etmesine karşı duruyor mu? Hayır durmuyor. Gene onu savunuyorlar. Şu anda tabi enteresan bir şey var. Gerçekten batı adeta tek millet gibi davranıyor bize karşı. Diyebilirim ki, şu son dönemde gerçekten bir faşizm yaklaşımı oluşmaya başladı ve ciddi manada din eksenli bir yaklaşımı özellikle Hristiyan demokratlarda görüyorum. Bunu bu kadar açık söylüyorum. Merkel’in yaklaşımına bakın, Sarkozy’nin yaklaşımına bakın. Durumu aynı görürsünüz. Şimdi aşırı uçlar iktidar olduğu takdirde, o zaman bu olay çok daha farklı bir yere doğru akabilir. Ki şu anda Fransa’da bu tartışılıyor."

Almanya’da Merkel’in zayıfladığı yönünde son yerel seçimlerde alınan neticeler olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, İngiltere’de de Almanya’dan gelecek işaretlere bakıldığını söyledi. İkili görüşmelerde Türkiye’ye, aykırı herhangi bir şey söyleyemediklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Sarkozy, gerçekten dünya siyaseti içerisinde çok farklı bir yere oturmuş birisi. Yani nerede ne söyleyeceği, ne yapacağı hiç belli değil. Onunla biz çünkü oturduğumuzda bize, ’şu 5 maddenin dışında bütün maddelerde ben şöyleyim, böyleyim’ demiş olmasına rağmen, yani 5 faslın dışında da maalesef aynı çalımları atmıştır, hala da atmaya devam ediyor.

Şimdi biz de tabi bütün bu olaylar karşısında da kalkıp AB’ye karşı hala ’el bebek, gül bebek’ diyecek halimiz yok. Bizim de bir duruşumuz var. O duruşumuzu yapıyoruz. Onun için de biz Avrupa Birliği Bakanlığını kurarken, bakanlık bu işi takip etsin, bizim ciddiyetimiz, kararlılığımız bilinsin... İş olacaksa olur, ama olmayacaksa benim baştan beri söylediğim bir söz var; siyasi kriterlere kalkarız "Ankara Kriterleri" deriz, ekonomi kriterlerine de "İstanbul Kriterleri" deriz yolumuza devam ederiz. Biz zaten kurumsallaşma noktasında AB’deki kurumları biz de oturtmuşuz, biz de bu var. Biz onlardan daha güçlüyüz buna inanın."

-TEK ADAMCILIK ANLAYIŞI, HAKARET TELAKKİ EDECEĞİM BİR YAKLAŞIMDIR-

Başbakan Erdoğan, yazar Ahmet Altan’ın bir yazısında AK Parti’de tek adam rolünden bahsettiği şeklinde bir soru üzerine, şunları söyledi:

"Sayın Altan’ın özellikle bizde tek adamcılık anlayışını ifade edişi, benim adeta eleştiri değil, hakaret telakki edeceğim bir yaklaşımdır. Çünkü bizim partimizin içindeki çalışma esaslarını zerre kadar bilmiyor. Aday tespitinden tutun, bu kararları vereceğimiz ana kadar... Biz, benim de başında olduğum son üst kurula gelene kadar hangi adaylar gelmiş, kimler elenmiş, bunların hiç birini bilmem. En üst kurula gelen adayların üzerinde biz arkadaşlarımla müzakereyi yaptık. Bu kadar bizde olay şeffaf yürümüştür. Bunun dışında bir diğer yanı da işin, özellikle bizden önceki dönemlere biraz gidelim zaman tünelinde... Allahaşkına bir yerlerin talimatıyla bu ülkede yazılar yazıldı" dedi.

Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın yazılarını nasıl karşıladığı yönündeki soruyu ise Başbakan Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Geçen akşam ben kendisiyle bir program yaptım. Mehmet Ali Bey bana gazetesindeki bir arkadaşla grubundaki bir arkadaşıyla alakalı dedi ki, "Ben de seninle beraber 12 Eylül’de aynı şeyleri yapmadım mı? Yaptım. Ama şimdi yanlış yaptığımızı anladım. Ve şimdi de doğruları yazacağım ve yazıyorum da" diyor. Bu tabi takdire şayandır. Geçmişteki yanlışı görüp, hakikati söylemek çok önemli. Şimdi Türkiye’de biz şu yargı reformu vesaire tüm bunları bu 26 maddelik paket içerisinde gerçekleştirdiğimizde Sayın Evren’in, Sayın Şahinkaya’nın bunların yargılanmayacağıyla ilgili neler yazdılar. Yani 20 küsur köşe yazarı biliyorum ben, bize hakaretler ettiler. E noldu? Şimdi yargılanıyor. Peki şimdi onlar ne yapacaklar?"

Haberin Devamı