Dünya durmuş, Türkiye aldı başını gidiyor, önümüzdeki 5 yılda uçacak

Haberin Devamı

Boyner Holding’in Başkanı Cem Boyner, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili parlak bir tablo çizdi. “Son 2 yıldan önümüzdeki 4 yıla kadar dünyanın hiç bir yerinde bizimki kadar büyük, heyecanlı bir proje yok! Dünya durmuş, Türkiye aldı başını gidiyor” diyen Boyner, Türkiye’nin mikro ekonomik anlamda çok büyük bir değişim geçirdiğini düşünüyor. Boyner, “Türkiye koptu gidiyor. Türkiye yıkılmıyor, moraller yıkılmıyor. Türkiye’nin her yeri şantiye gibi. Bu yüzden çok hızlı gelişeceğiz diye düşünüyorum” dedi.

Ekonomideki olumlu tablonun siyasi istikrardan kaynaklandığına ilişkin yorumlara ise Boyner’den aynı iyimserlikte yanıt gelmedi: “Nerede var siyasi istikrar? Parti kapatma, 367, itiş kakış... Birkaç yıl öncesine kadar iktidardan proje duyardım. Şimdi kavga duyuyoruz. Muhalefet yok zaten. Olursa belki yakında göreceğiz. Rüya gibi geçebilecek bir referandumu kabus gibi yaşattılar bize. Ama Türkiye bölgesindeki ilişkilerde kendini ayağından vurmadığı takdirde önümüzdeki 5 yıl ve ötesini çok olumlu görüyorum”

Her zaman Cem Boyner’le konuşacak çok şey vardır. İş dünyasındaki yeri ayrı, siyasi geçmişi ayrı. Bu kez ‘Türkiye hızla değişiyor, insanların tüketim alışkanlıkları da hızla değişiyor’ derken, içinde bulunduğumuz değişimi, dönüşümü masaya yatırdık. Röportaja geçmeden önce yazmak isterim, Cem Boyner’le tanışıklığım mesleki deneyimimle yaşıt. 16 yıl öncesine dayanıyor. Stajer gazeteci olarak çalıştığım dönemde YDH hareketi beni içine mıknatıs gibi çekmişti. Cem Boyner için yakından tanıdığım ilk işadamı ve politikacı diyebilirim. O günden bugüne Boyner’le farklı vesilelerle gerçekleştirdiğimiz sohbetler oldu. İtiraf etmeliyim, bu röportajdan sonra moralim çok yükseldi. Türkiye’nin geleceğine dair söyledikleri beni heyecanlandırdı. Söyledikleri bende ‘bayram sevinci’ yarattı desem abartmış olmam. 5 yıl sonra gelişmiş bir Türkiye... Bayramınız kutlu olsun...

Altın yıl 2007’yi geçeceğiz

Perakende sektörü global krizden çok etkilendi ama hızla da kendini toparladı. Şimdi baktığımızda, öncelikle perakendede tercihler nereye gidiyor, bu tercihler nasıl ve ne yönde değişiyor?

Bizim sektörde kriz aslında 27 Nisan muhtırasıyla başladı. Sektörde 2007 altın yılımızdı. Dünyada da böyleydi. İlk önce lüks perakende etkilendi. Dağlıca olayından sonra Türkiye Irak’a girecek mi, karşısına Amerika’yı alacak mı? gibi tartışmalar vardı. 2008’de de finansal krizin etkisini hissettik. Tüm dünyada karanlık bir tablo vardı. Şöyle düşünülüyordu, ‘Dünyada hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak.’

Siz de bu kadar karamsar mıydınız?

Biz hayatın normal gelişimine ayak uyduracağımızı düşündük. Haklı da çıktık. Moraller düzelmeye başladığı an 2009’da, ilk lüks tüketim filiz verdi. Ve adım adım yayıldı iyileşme. Bizim için 2007 altın yıldı, biz o rakamları şu anda yakaladık, geçeceğiz.

Çok önemli bir iyileşmeden söz ediyoruz. Bu nasıl oldu?

Türkiye’nin gerçek bir krizi yoktu. Bizim endişemiz yurtdışındaki ihracat pazarlarımızın daralmasıydı, bu da hızla gerçekleşti. İkinci endişemiz de hükümetin ‘Kriz teğet geçecek’ düşüncesiyle tedbir almadan dönemi atlatmaya çalışmasıydı. Gerçekten pek bir tedbir almadı ama Türkiye kendi dinamikleriyle sıçradı. Turizm tekrar canlandı, döviz kuru yardım etmemesine rağmen ihracat canlandı. Fakat burada kendimize kredi vermeliyiz.

Sizin yabancı ortaklarınızla ilişkiniz kriz ortamında nasıldı? Onlar size endişelerini nasıl yansıttılar?

6 ay korkulu dönem geçirdiler. O 6 ay sonrasında hızla attılar korkularını. Türkiye kötü bir şey olduğunda hiçbir ülkeye benzemiyor, sapsız balta gibi dibine kadar gidiyor. Sonra işler toparlanınca da aynı hızla yükseliyor. Her ne kadar çok kriz yaşamış olsak da şerbetliyiz diyemem. Bu kez kriz bizden olmadığı için bocaladık. Korkulardan ötürü herkes tutuk davranınca moraller bozuldu. Şu anda agresif bir yol izliyor yabancı yatırımcılar.

Türkiye’nin potansiyeli mi ortaya çıktı?

Türkiye’de müthiş bir dinamizm var. ‘Büyük potansiyeli var Türkiye’nin, birgün elbette’ dediğimiz olay gerçekleşmeye başladı. Bir örnek vereyim. Geçen hafta New York’ta JFK Havaalanı’ndaydım, havaalanı dökülüyor, Miami’ye gittim, orası da dökülüyor. Siz Avrupa’da Amerika’da yeni bir müze, havaalanı, köprü yapıldığını duydunuz mu? Zorlu’daki Beymen için uluslararası mimarlarla çalışıyoruz. Son 2 yıldan önümüzdeki 4 yıla kadar dünyanın hiç bir yerinde bizimki kadar büyük, heyecanlı bir proje yok! Dünya durmuş, Türkiye aldı başını gidiyor. Bizde var, Çin’de var, Rusya’da eskisi kadar dinamizm yok. Dubai’de, Katar’da sükunetle başlayan birşeyler var. Türkiye koptu gidiyor. İhracatımızın bu başarıyı göstermesi verimlilik yakaladığımızı gösteriyor. Türkiye’nin mikro ekonomik anlamda çok büyük bir değişim geçirdiğini düşünüyorum. Türkiye yıkılmıyor. Moraller yıkılmıyor. Türkiye’nin her yeri şantiye gibi. Ben bu yüzden çok hızlı gelişeceğiz diye düşünüyorum.

Bu iyileşmeyi herkes, her kesim hissedecek mi?

Çaycının aldığı ücret de AB ülkelerindeki ücret skalasına gelecek. Sokaktaki vatandaşın zenginliğine etki yapacak büyüme yaşıyoruz.

Ahmet Zorlu deli ve Türk!

Türkiye’nin 1923’ten sonraki en büyük değişimi, dönüşümü yaşadığını iddia edenler var. Buna katılıyor musunuz? Türkiye daha önce tüketmeyen bir kesim vardı, onlar da ortaya çıktı. Geçenlerde sizin outletiniz Starcity’e gittim, ‘Hafta içinde insanların burada işi ne’ diye düşündüm. Bir yandan bugün bayram tatili için yurtdışına gidenler yazılmış. 80 bin kişi, tatil ekonomisi!

Türkiye’den yurtdışına gidenler yazılıyor, ya gelenler... İstanbul’a dışarıdan da çok gelenin olacağını tahmin ediyorum. Türkiye’de artık insanlar çok şey biliyor, takip ediyor. Biz Starcity’de outleti Türkiye’nin en şık alışveriş merkezlerinin kalitesinde yaptık. Hiçbir mağazada ürünler yerlerde değil, yurtdışındaki outletler gibi asla değil. Krizde açtık Starcity’i ve ilk 2 yıl minimum kira mecburiyeti koymadık, cirodan pay var. Amacımız iyi markaları çekmekti. Öyle de oldu.

Kriz ortamında da birçok yatırım devam etti...

Evet. Zorlu Center’a bakarsak... Ahmet Nazif Zorlu faktörü var. Dünyanın problemlerini çıkarttılar, yılmadı, kaçmadı, başardı. Dubai Emiri, İETT arsasında benzer zorlukları görünce kaçıverdi. Niye biri kaçtı, diğeri kelle koltukta inançla devam etti? Deli ve Türk olduğu için. İnandı, bırakmadı, yılmadı... Buralı olma faktörü bu pozitif zıplamada önemli.

ÜMİT İÇİN ŞAFAK SAYIYORUM, GÖREV BİTİNCE ENGİNAR BAHÇEMİZİ BÜYÜTECEĞİZ

Ümit Hanım TÜSİAD Başkanı olduğundan beri siyasi tartışmaların içine ister istemez girdi. Hatta şimdilerde Ümit Hanım için de ileride siyasete girecek söylentileri var, olabilir mi Ümit Hanım’ın böyle bir isteği?

Ümit’in görev ve sorumluluk bilinci çok yüksek. TÜSİAD’taki sorumluluğunu da en iyi şekilde yapmak istiyor. Bir yıl, 2 ay ve birkaç günü var.

Sayıyorsunuz...

Ben şafak sayıyorum. Çünkü bu süre bittiğinde Ümit’in ruhu normalleşecek. Onunla gurur duyuyorum, yaptığı işi çok ciddiye alıyor, yoğun tempoda çalışıyor. Bu iş bitince Ayvalık’taki enginar bahçemizde olacağız. Orayı büyüteceğiz.

Avrupa’nın Çin’i değil bölgenin Alman’ı olduk

‘Türkiye Avrupa’nın Çin’i oldu, olacak yorumlarına katılıyor musunuz?

Çin’in gelişimi için Çin hükümetlerinin yönetimleri pozitif etki yapıyor. Bir şirket gibi çalışıyor orada hükümetler. Türkiye ise tam tersi. Türkiye tüm bunları kendisine rağmen yapıyor.

Türkiye’de toplumsal bir dönüşümün yaşandığını düşünüyor musunuz?

Biliyorsun bizim mağazamız var Mısır’da. Mısır’da işe gelmeme oranı yüzde 40. Herhangi bir gün işe gelmeme oranı yüzde 40-45. Biz Türkiye’de yüzde 1’lerden konuşuruz. Türkiye’nin değişimini bunlarla anlatmak lazım. Bizim 15 yıl önce Alman uzmanlarımız vardı. Kalite, çalışkanlık, hız... İtalyanlardansa Almanları tercih ediyorduk. Şimdi biz 15 sene sonra tüm bölgenin Alman’ı olduk. Türkler çok çalışıyor, kredi kartı borcunu ödüyor, işini bitirmeden çıkmıyor. Çalıştığımız birçok bölgede oranın Almanları gibi görünüyoruz. Ne oldu bize? Bundan 15 yıl önce güvenilmeyen, Avrupa’nın dalgacı, esnek, Doğulu görülenleriydik. Şimdi Türkiye’nin iş dünyası dünyada el sıkışıp iş yapıyor. Güvenilir partner olarak biliniyorlar.

‘One minute’tan sonra ezik olmaktan çıktık

Bunları tetikleyen unsurlar neler oldu?

Ezik olmaktan çıktık. Kendine güvenir hale geldik. One minute sıkıntılı bir tecrübedir ama bizim psikolojimizde bir etkisi olmuştur. İran kararı da böyle. İran bile çekimsere razıydı. Çok eleştirilen bir karardı. Biz evet diyerek iyi yanıt vermedik diye düşünüyorum ama başka bir şeyi de gördüm. Bundan sonra Türkiye’nin oy vermesi ve parmak kaldırması gereken ortamda herkes Türkiye’ye bakacak. Tavizler verecek. Türkiye’yi ikna etmeye çalışacak. Türkiye, bölgenin sallabaşı değil. Türkiye bölgenin yaramaz çocuğu da değil. Aslında Türkiye’nin kendi geleceği hakkında kendi karar veren, öyle pek itilip kakılmaya, kafasına çuval geçirilmeye gelemeyen bir insanlar topluluğu olduğuna dair itiraf edeyim ki hepimize bir bel kemiği katkısı geldi. Bu yarının Ahmet Zorlu’larını daha deli, sert, cesur kararlar almaya teşvik ediyor. Türkiye önemli yanlışlar yapmazsa önümüzdeki 5-6 yılda tanınamaz hale gelecek.

Dayak mı yedik referandum mu yaptık, anlamadık

‘Ekonomi iyiye gidiyor, çünkü siyasi istikrar bunu sağlıyor, koalisyonlarla bunun olması zor’ görüşüne katılıyor musunuz?

Nerede var siyasi istikrar? Parti kapatma, 367, itiş kakış... Birkaç yıl öncesine kadar iktidardan proje duyardım. Şimdi kavga duyuyoruz. Muhalefet yok zaten. Olursa belki yakında göreceğiz. Rüya gibi geçebilecek bir referandumu kabus gibi yaşattılar bize. Dayak mı yedik, referandum mu yaptık, anlamadık. Tabiki bu eskiyle yeninin, kötüyle daha kötünün kavgasıydı. Ancak Türkiye bölgesindeki ilişkilerde kendini ayağından vurmadığı takdirde önümüzdeki 5 yıl ve ötesi çok olumlu. Soğukkanlı, iyi yönettiğimiz takdirde Türkiye uçacak.

Türkiye’de kafalar karıştı. Muhafazakarlık, milliyetçilik, ulusalcılık birbirine girdi...

Türk milliyetçileri hangi partiye oy verecek çok merak ediyorum. Eğer kendini Kürtlere karşı tanımlamıyorsan, dünyaya karşı tanımlıyorsan olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Teknoloji ve yatırım veriyorsun Yunanistan’a.. Amerika’nın ticaretini geliştirmek için uğraştığı bir partnersin. One minute ve İran var. Çok eleştiriliyor, bazılarına katılıyorum. Ama artık tüm oylamalarda herkes Türkiye’ye bakacak.

Kilit ülke olduk...

Akıllı uslu sağlam geleneklerden gelen, eski imparatorluk ağırbaşlılığını içine sindirmiş ama köşeli kararlar alabilen bir ülke olduk. Bir Türk milliyetçisi bundan öte tatmini nasıl bulur?

Bu arada İstanbul hızla gelişirken, Anadolu sanki içine kapandı.

Ekonomik olarak uçuyor ama sosyolojik olarak içe kapanıyor, geriliyor olabilir. Sivas’taki Cumhuriyet Balosu ve klasik müzik konseri için ‘Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi’ deniliyordu cumhuriyetin ilk yıllarında. Bugün benzer bir şey yaşıyoruz. Türkiye kendi içinde ayrışıyor.

Eskiden gençtim deliydim, şimdi azıcık daha akıllıyım

34 yaşında TÜSİAD Başkanı oldunuz, 38 yaşında YDH’yı kurdunuz. Bu sorumlulukları alırken ne kadar gençmişsiniz... Şimdi yaşasaydınız bu deneyimleri farkı olur muydu?

O zaman gençtim, deliydim yaptım. Şimdi azıcık daha akıllıyım. İnanıyordum. O deneyimleri yaşamasaydım belki şimdi de yapılabilirliğine inanırdım.

Size tüm röportajlarda ‘Siyasete girecek misiniz?’ diye soruluyor. Siz de hep ‘Hayır’ diyorsunuz. Biz sanırım bir kere siyasete giren bir daha girer diye düşünüyoruz...

İnsanlar Türkiye örneklerine bakınca siyasete giren bırakamaz diyor. Ben siyaseti sevmedim, ideallerimi sevdim. Gereken zaman içinde o eşiği Türkiye’nin atlaması gerektiğini düşünüyordum. Olamayacağını anlayınca da bıraktım. Hoş YDH programının yüzde 80’i en azından gerçekleşti. Nüanslar ve detaylar var ama yine de büyük bölümü gerçekleşti.

Bu içinizi rahatlatıyor mu?

Evet. En azından eskisi kadar üzüntülü değilim.

O zaman yapılamaz gelen şeyler zaman içinde değişti. Siyaset yapılamaz hale mi gelmişti o dönemde?

Yapılamıyor değildi. Ben kötü ve yanlışla yan yana yaşayamıyorum. Ya düzeltmem lazım ya da gitmem lazım. Ben bir sorunla 15 yıl birlikte yaşayamam. Hâlâ Kürt Sorunu’nun çözülmediğini görünce kan beynime çıkıyor. Ama başka alanlarda yapılanları görünce de moral buluyorum.

YARIN:

BEYMEN ZORLU CENTER’DA NELER YAPACAK?

TÜRKİYE’NİN AB’YE İHTİYACI KALMADI MI?

BOYNER, İNSANLARIN NEDEN ZEMBEREKLERİNİN BOŞALDIĞINI DÜŞÜNÜYOR?

DİĞER YENİ YAZILAR