‘Gül yeni lider isteyenlere hitap ediyor’

‘Aşk Yüzyılı Bitti’ kitabının yazarı Doç. Dr. Nuran Yıldız, yeni yüzyılın liderlerini ve bireylerini anlattı

Haberin Devamı

“Gül ve Erdoğan Roma tanrısı Janus’un iki yüzü gibi. Erdoğan geleneksel lider talep edenlere, Gül yeni lider isteyen kesimlere hitap ediyor. İkisi de iktidar partisine yarıyor.”

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuran Yıldız”ın son kitabı ‘Aşk Yüzyılı Bitti’ çok satanlar bölümündeki yerini aldı. Kitabında ‘Aşksız’ yeni yüzyılın siyasi yapılarını, liderlerini, ilişkilerini ve bireylerini analiz eden Yıldız, VATAN“a konuştu:

- Özetlemesi çok zor ama “Aşk Yüzyıl”ı bitti ne diyor bize?

Bu kitapta bir olumlama yapmıyorum. Eski kötü-yeni iyi ya da tam tersini söylemiyorum. Sadece gündelik sıkıntılarımızın, bu aşkla ilgili de olabilir politik ya da işle ilgili de olabilir, nedenlerine dair saptamalarda bulunuyorum. Karmaşada kaybolmamak için bir anlama haritası sunuyorum.

- ‘Aşk Yüzyılı Bitti’ ve yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemde ‘Yeni lider’in de bir tanımı var mı?

Evet. Eskiden liderler kalabalıklara rol model olurlardı ve arkalarından sürüklerdi. Bir etkileme ve kalabalıkları yönlendirme güçleri vardı. Bugünse yeni lider tipinde farklı bir boyutu var. Yine iletişim becerilerinin güçlü olması gerekiyor. Ama bu kez kalabalıklara rol modellik yapan, sürükleyen lider yerine kalabalıkla birlikte yürüyen ve yüzen lider tipine döndü.

‘Gül yeni lider isteyenlere hitap ediyor’


- Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında nasıl bir fark var?

Eski Roma tanrısı Janus’un iki yüzü gibiler. Erdoğan kalabalıkları sürükleyen geleneksel lideri talep eden kesimlere hitap ederken, Gül kalabalıkların talebine uyum gösteren yeni lideri talep eden kesimlere hitap ediyor. Sonuçta her ikisi de iktidar partisine yarıyor.

Muhalefetin ‘lider’ krizi

- Bizde tüm kesimlere baktığınızda böyle bir ‘yeni lider’ görüyor musunuz?

Tam anlamıyla yok.

- Olacak mı?

O lider bulunduğunda yeni bir muhalefet odağı oluşacaktır. Şu an muhalefetle ilgili kriz o liderin bulunamayışı krizi.

- Dünyada kimi örnek verirsin?

ABD Başkanı Obama yeni lider tipi. ABD”de 17 yaşında siyahi bir çocuk öldürüldü. Öldüren serbest bırakılınca herkes sokaklara döküldü. Obama orada hemen çıktı “O ben de olabilirdim” dedi. Hemen kalabalıklarla empati kurdu. Geçmişinden örnekler vererek “Sizi anlıyorum, yanınızdayım” dedi. Geleneksel lider tipi olsaydı “Merak etmeyin önlem alacağım. Güvendesiniz” derdi.

‘Solcular okumayacak’

- CHP lideriyle aranızda geçen ilginç bir konuşma olmuş değil mi?

Kemal Bey’le geçenlerde bir uçak yolculuğunda karşılaştım. Ne yaptığımı sordu, “Solcuların okuması gereken bir kitap yazıyorum ama sağcılar okuyacak” dedim, gülümsedi. “Olur mu canım bizimkiler de okur” demedi, okumayacaklarını biliyor çünkü.

- Kitapta internet ve sosyal medya da en çok ilgi çeken konular arasında...

İnternet neden çok kolaylıkla dünyayı sardı, getirdiği tüm olanakların ötesinde kapitalist sistemin en önemli aracı. Sistem insanların tek tek bireyler olmasını, kalabalıklaşmamasını talep ediyor, internet de bireyleri tek tek yakalıyor ve tek kalmasını sağlıyor. Bireyin bir tür görünmez parmaklıkların ardında kalmayı gönüllü seçmesini sağlıyor. İnternetin yaptığı iki büyük kötülük var: “Biz” duygusunu imha etmesi ve sunduğu şeyin “bilgi” muamelesi görmesi. Oysa internette bilgi diye ulaştığımızı sandığımız şey, sadece veri, data denen şey.
‘Gül yeni lider isteyenlere hitap ediyor’
- Neden sosyal medyaya ‘(a)sosyal medya’ diyorsun?

Öyle de ondan. Kendini kullanıcılar aracılığıyla başka türlü reklam etmesi gerçeği değiştirmez. Reklamını insanlarla başka insanlar arasında “iletişim ve bağ” vaat ederek yapıyor. Tıpkı deterjanların “temiz yıkarım” vaadi gibi. Gücünü bu vaatten alıyor. İletişim ve bağ vaadi bir tür büyüleme söylemi gibi işliyor. Oysa “enter” tuşuna basarak mesaj gönderip, “” tuşuna basarak silerek iletişim kurulmaz ki. Yapılan şey sadece temas ve bağlantı. Temas da gerçek anlamında değil, gerçek anlamında beden devrede olur çünkü. İnternetle kurulan bağlantı da “bağ” anlamına gelmez. Oysa insanlar gündelik yaşamda yitirdikleri “bağ”ı arıyor.

- Oy vermeyle ilgili bir dönüşümden de söz etmişsin

Oy verme anlayışı büyük değişim geçirdi. Eskiden bir ikna sürecini, bir ideali içerirken şimdi tarafların çıkar ilişkilerini dengelemeye çalıştığı bir alış-veriş ilişkisine dönüştü.

- Kitapta benim en çok ilgimi çeken analizlerden biri de iktidarı değil muhalefetin sürekli eleştirilmesiyle ilgili bölümdü..

“İktidar bireyi anlasın” mantığı doğru bir mantık değil. İktidar anlarsa anlar, anlamazsa seçimde bedelini öder. Bireyi anlaması gereken muhalefettir, eğer iktidarı istiyorsa. Bireyi anlaması gereken o iktidarı elde etmek isteyenlerdir. Anlayacaksın ve ona göre iletişim modellerini geliştireceksin.

- Muhalefet anlıyor mu bireyi?

Kesinlikle anlamıyor.

- Gezi’den sonra da mı?

Gezi protestolarını hem iktidarın hem muhalefetin iyi analiz ettiğine inanmıyorum. Gezi protestolarından doğru sonuç çıkardıklarını düşünmüyorum. Gezi protestolarının başında katılanların yüzde 70’inin kendilerini herhangi bir siyasi partiye yakın hissetmediğini belirttiği bir protestoya, “politik ve bastırılması gereken bir muhalif hareket” muamelesi yapılması zoru başarmaktır. Yanlış bir yol izlenince başka grupların da dahil olmasının ortamı hazırlanmış oldu. Bu görüşümü de hem yazılarımda hem de Başbakan’ın ekibinden arkadaşlarımla paylaştım.

Liderlerin twitter karnesi

Twitter’da 3 politikacı da birbirinin zıddı 3 farklı yaklaşım benimsemiş görünüyor. Gül ve ekibi, twitter’ı profesyonelce ve işlevine uygun kullanıyor. Meşgul ediyor, sempati yaratmak istiyor. Kitapta örneklerini verdim. Mesela “Yolumuzu sadece insanlar kesmedi” notuyla ineklerin fotoğrafını koyuyor, “Hediye edilen atı sevmeye gittim” diyor, “Eşimle film izledik” diyor...Kılıçdaroğlu ve ekibi ise twitter’ın doğasından da kullanıcıların psikolojisinden da habersizmiş gibi yaklaşıyor twitter’a. Fazla şey bekliyor, fazla ciddiye alıyor. Başbakan ise başka köşede yer alıyor. Geleneksel politika yöntemlerini benimsemiş görünüyor. Hem parti teşkilatını hem kendi ekibi interneti devre dışı bırakarak yüz yüze iletişimin daha önemli olduğuna inanıyor. Bence haksız da değil.

- Neden haksız değil?

Çünkü gündelik hayatta insanlar başka insanlarla konuşmaya gereksinim duyduğu için yüz yüze ilişkileri doğru kuran ve sürdüren her siyasi oluşumun şansı vardır.

‘Hiç kimseye, hiçbir şeye güvenilmiyor’

- Aşk yüzyılının bitişi travma mı yarattı?

Aşk yüzyılının bitişinde en önemli nedenlerden biri “kök duygu” dediğimiz “güven”in yara alması. Hiç kimsenin hiç kimseye, hiçbir şeye güvenmediği bir dönemdeyiz. Şüphe hüküm sürüyor. Korku ve kaygı da medya aracılığıyla küresel ölçekte salgın hastalığa dönüşüyor. Dünyanın bir yerinde okul saldırıya uğruyor, çocuklar öldürülüyor. Obür yerinde insanlar okula giden çocuklarından endişe etmeye başlıyorlar. Eskiden çocuğu sokakta oynayan bir anne “Nasılsa komşu göz kulak olur” derdi, şimdi komşu çocuğunun saçını okşasa ‘acaba sapık mı’ endişesine kapılıyor.

- Birine bağlanmak çok mu zor artık?

Zamanımızın en acıklı sloganı “bağlanmak yok” sloganı. Bağlanmak yok, çünkü seçenek çok hissi var. Oysa seçenek çokluğu sadece bir yanılsama. Seçenek gibi sunulan şeyler birbirlerini tekrar eden şeyler. Kitapta Bauman’ın bir sözüne yer verdim; “Artık dünya iyi ile kötü arasında seçim yapılan bir yer değil, kötüyle daha kötü arasında seçim yapılan bir yer”. Herkes “miş gibi”nin peşinde. İnsanlar kendi yaşamlarındaki kadın ve erkeklerle ilişkilerini geliştirmek yerine başkalarının ardına düşüyor. Çünkü o başkasını hiç doğal, gerçek ortamında görmüyor. Gördüğü hep yakışıklı, güzel, güler yüzlü, nazik falan. Ama o gerçek değil ki, “gerçekmiş gibi”. Bunu da yaşayınca görüyor ama iş işten geçmiş oluyor.

‘Siyasi partiler artık melez’

- Her şeyin melezleştiğini söylemişsin. Siyaset de öyle mi artık?

Gelecek bir zamanda bugün sanırım “melezleşmenin başladığı yıllar” olarak tanımlanacak. Melezleşme “hem o hem bu” anlamına geliyor. Her şey melez. Siyasi partiler mesela. Sağ partilerin sol politikalara kaymaları, sol partilerin muhafazakar eğilim göstermeleri. Aile içindeki roller, kadının erkek, erkeğin kadın rolüne de girmesi. Marketler en tipik olan. Beyaz eşyalar. Örneğin bir buzdolabı aynı zamanda müzik çalar ve kayıt cihazı. Televizyonlar bilgisayar, bilgisayarlar televizyon. Telefonlar her şey. Melezleşme en çok kadın erkek ilişkilerinde sorun yaratıyor. Bir adam kadından hem özgüvenli olmasını hem de kendi tahakkümü altında olmasını istiyor. Bir kadın da bir adamdan hem kibar olmasını hem de maço olmasını bekliyor. Öyle olunca da işler karışıyor tabii.

- Siyasilerin popülerliğini koruyabilmesi de yeni dönemde zor olacak galiba...

Öyle. Herşeyin hızla eskidiği, politikanın da bundan payını aldığı bir ortamda Erdoğan’ın 15 yıla yakın bir zaman popülaritesini sürdürmesi büyük bir başarı. Ancak görünen o ki bunu sürdürmesi gittikçe daha çok çaba isteyecek.

DİĞER YENİ YAZILAR