Ya bu Amerikalılar güvenlikten anlamıyor ya da biz kazıklanıyoruz

Haberin Devamı

Hiç hoşuma gitmeyen şeylerden biri ne biliyor musunuz? Alışveriş merkezlerine, otellere ya da büyük binalara girerken x-Ray cihazlarından geçmek.

Hele buralarda tesadüfen “ötüp” kapıdaki görevli tarafından “Üzerinizde başka metal varsa çıkarıp tekrar geçin” diye uyarılırsam işte o zaman iyice bozuluyorum.

İnanır mısınız sırf bu nedenle bu tür yerlere girmekten, zorunlu olmadıkça kaçınıyorum.

Şimdi bu konu aklıma nereden geldi. Hatırlarsınız, Anadolu Grubu Başkanı Tuncay Özilhan’a Coca Cola ile başarılı ortaklığı nedeniyle verilen ödül töreni için Amerika’ya, New York’a gitmiştik. İşte orada tekrar çekti bu güvenlik konusu dikkatimi.

ABD terör konusunda en hassas ülkelerden biri. Öyle ki terör korkusu paranoyaya dönüşmüş. Sokakta “paaat” diye bağırsanız herkes kendini yere atar.

Ama ABD’de, en azından benim gezdiğim New York’ta hiçbir yerin girişinde bizdeki gibi x-ray cihazları, bununla da yetinmeyip üstünüzü başınızı arayan güvenlik görevlileri yok.

Güvenlik görevlisi sayısı çok fazla, bunu görüyorsunuz, ama kimse rahatsız edilmiyor.

Peki ABD bu güvenlik konusunu nasıl hallediyor. O 100 katlı gökdelenlerin bile kapısında x-ray yok. Bizi New York’ta dünyanın en önemli otellerinden biri olan Waldorf Astoria’da ağırladılar. Otelin içini görseniz merkez garaj zannedersiniz, 6 ayrı kapıdan yüzlerce insan girip çıkıyor ama tek x-ray cihazı bile yok.

Belli ki güvenlik başka türlü sağlanıyor, çünkü buralarda hiçbir şey olmuyor.

Peki bizde neden bu çirkin görüntü ve herkesi rahatsız eden “Bir daha geçin” uyarısı veya cihazla üst baş aranması.

“Acaba” diyorum “ABD mi güvenlik işini bilmiyor, yoksa x-ray cihazı satanlar Türkiye’yi kazıkladılar mı?”

Öyle ya girişinde x-ray cihazı olmayan tek bir otel, büyük bina, şirket, alışveriş merkezi yok. İnanılır gibi değil ama sadece bir market olan Carrefour’un girişinde bile x-ray var.

Biri iyi zengin olmuştur herhalde. Konuya olumlu olumsuz yönleriyle yine devam ederim.


*****


KAYNAK AYNI BİLGİLER FARKLI

İlginçtir, AKP ve yandaşları ortaya atılan belge konusunda müthiş bir tedirginlik ve telaş yaşıyor. AKP medyasında belge ile ilgili “ağır tanım” bulma yarışı var sanki. Biri “Millete müdahale belgesi” derken diğeri “İhanet belgesi” diyor örneğin.

Tabii bir de belgenin doğru olduğunu yazma gayreti çok dikkat çekici. AKP medyası tıpkı Erdoğan gibi belgenin doğru olduğuna inanmış bir kere, yayınlar da o doğrultuda.

Bu da demektir ki, geçen gün yazdığım gibi belgenin sahte olduğu kanıtlansa bile kimse yolundan dönmeyecek. İyi.

Bu arada habercilik adına da müthiş gariplikler yaşıyoruz.

Örneğin Albay Dursun Çiçek Ergenekon savcılarının davetine gitmeyip askeri savcıları mı gönderdi yoksa zaten Ergenekon savcıları Çiçek’e gelmemesini mi söyledi? Çözmek mümkün değil.

Aynı şekilde Jandarma kriminal araştırma sonunda Çiçek’in imzasınının gerçek olduğunu mu yoksa sahte olduğunu mu belirledi.

AKP medyasında hep ilk şıklar yazılıyor. Normal medyada ise ikinci şıklar var.

Her iki haberde de kaynaklar aynı. Birinde Ergenekon savcıları, diğerinde jandarma. Bu kaynaklar AKP medyasına ayrı bilgi mi veriyor yoksa bu medya işine böyle geldiği için mi öyle yazıyor?

*****



FORMULA 1 PİLOTU NİCO’NUN GENÇ YAŞTAKİ ÜLKÜSÜ

Kızım Begüm, Birleşmiş Milletler’in çocuklarla ilgili en önemli organı UNICEF’in “iyilik elçisi” olmasa Formula 1 yarışlarıyla herhalde hiç ilgilenmezdim.

Ama Begüm, F1 pilotlarını dünya çocuklarına yardım amacıyla harekete geçirmeye çalışınca benim de gözüm ister istemez F1’e kaydı.

İstanbul’da yapılan yarışlarda paddock denilen bölüme girdim. Bu yarışların asıl meraklıları bu bölüme girmek isterlermiş. Buradan yarış izlenemiyor, buna karşı tüm yarışçıları, teknik ekipleri, otomobilleri yakından görebiliyorsunuz.

İşte bu paddock’ta F1’in yeni yıldızlarından Nico Rosberg ile sohbet ettim. Çünkü Nico, UNICEF’in yoksul çocuklara yardım ve çocuk hakları konularındaki çalışmalarına gönüllü olarak katılacak.

Nico Rosberg bugüne kadar katıldığı F1 yarışlarındaki en iyi dereceyi İstanbul’da yaptı. Belki UNICEF’le İstanbul’da imzaladığı anlaşma uğurlu gelmiştir.

Nico, F1 sayesinde çok iyi para kazandığını, Monte Carlo’da oturduğunu, hiçbir eksiği olmadığını söyleyerek “İçimde hep şu his vardı. Bu yaşta çok şanslıyım, çok iyi bir hayatım var ama bunu bir şekilde mutlaka paylaşmalıyım. Sadece bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum” dedi.

Ardından da ekledi: “Singapur’da yoksul çocuklarla ilgili bir programa katılmıştım. Orada çocuklar bana amca diye seslendiler. Buna çok güldüm ve çocuklar için daha fazla şeyler yapmam gerektiğine inandım. Begüm’le tanışıp projelerini dinleyince de UNICEF’le çalışmanın en iyi yol olacağını düşündüm.”

Nico Rosberg önümüzdeki 3 yıl boyunca UNICEF adına projelere katılacak. Henüz belirlenmiş program yok ancak bunlardan biri Türkiye’de olacak, diğerinin ise Kenya’da olması ihtimali var.

*****



FORMULA’DA ÇATIRTI

Dünyanın en ünlü otomobil yarışlarından Formula 1’de kargaşa yaşandığını öğrendim. Yeni kurallar nedeniyle sponsor bulmakta güçlük çeken bazı ünlü otomobil markalarının F1’den çekilecekleri belirtiliyor.

İlk aşamada Ferrari, Renault, Toyota ve Mercedes önümüzdeki yıl yarışlara katılmayabilir.

Özellikle Ferrari’nin çekilmesi ile F1’in büyük yara alacağı belirtiliyor. Ancak yarışlardan çekilecek olan otomobil markaları yine F1’e benzeyen başka bir organizasyon içinde olacaklar.

Kısacası F1 bitebilir ama yerine başka bir sistem gelebilir.

Yeri gelmişken, Türkiye’nin F1’den yeteri kadar yararlanamadığını da söylemeliyim. Eski yönetime hırs ve öfke duyarak F1’i sahiplenen İTO yönetimi, ilk yıldan sonra hem hata üzerine hata yaptı üstelik dünyada en çok seyirci toplayan bu yarışlara ilgiyi çekemedi.

Biraz vizyon değişikliği ile F1 ya da benzeri bir yarışmanın Türkiye’ye çok kazandıracağından kimsenin şüphesi olmamalı.

DİĞER YENİ YAZILAR