Deniz Feneri iktidarın başını ağrıtacak (2)

Haberin Devamı

Sevgili okurlar; bu haftaya bir yılı aşkın süre önce yazdığım bir yazıdan söz ederek başlamak istiyorum. Bazen yazdığınız yazılar yazıldığı gün pek ilgi çekmez; kimse üzerinde durmaz, belki de kimsenin işine gelmez. Ama doğru haberlerdir ve onlar gelecekte yaşanacak olanların önemli ipuçlarını veriyordur aslında. İşte bu yazılar da öyleydi.

Hükümet’in başı ağrıyacak

13 Mart 2008’deki yazılarımdan birinin başlığı şöyleydi: “Deniz Feneri iktidarın başını ağrıtacak.” O tarihlerde Deniz Feneri olayı kimsenin umurunda bile değildi. Almanya’da bir araştırma başlatılmıştı, bazı kişiler tutuklanmıştı. Suçlama çok ağırdı ama açıkçası kimsenin aklına AKP’nin aleyhine olabilecek dava çıkacağı gelmiyordu. Ayrıca o sırada AKP çok güçlüydü ve AKP’yi rahatsız edecek haberlere de pek rağbet edilmiyordu.

Uzayan süreç

Peki ben nasıl oldu da bu yazıyı yazdım? Açıkçası tesadüfen aldığım bir bilginin yarattığı meraktan kaynaklandı bu. Almanya’daki bir arkadaşım konuyu biraz biliyordu. Sohbet sırasında “Bir sürü adamı tutukladılar. Adamlar aylardır içeride. Benim bildiğim kadarıyla Almanya’da hiç kimse dava açılmadan bu kadar uzun süre tutuklu kalmamıştı. Demek ki bu dava çok önemli” dediğinde kafamda bir ışık yanmıştı.

Kısa bir soruşturma

Arkadaşımdan aldığım bu ilginç bilgi üzerine gidip bazı hukukçularla konuşunca gerçekten de Almanya tarihinde görülmemiş bir davanın hazırlığının yapıldığını anlamıştım. Almanlar bir yardım derneğinin yaptığı hırsızlığı ortaya çıkarmak için inanılmaz yöntemlerle soruşturma yapıyordu. Kesilen bağış makbuzlarındaki adreslere bile gidilip bakılıyordu. Hazırlanan dosyada Türkiye’de de çok tanınan bazı kişilerin isimleri geçiyordu.

RTÜK Başkanı Akman

O günlerde edindiğim bilgilerde kurulan tezgâhın içinde RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın da bulunduğu hatta büyük ihtimalle davanın sanıklarından biri olacağı belirtiliyordu. O tarihte kanıtlayamayacağım için Akman adını yazmadım, sadece “Çok tanınmış üst düzey bir bürokratın adı geçiyor” dedim. Halkın vicdanı istismar edilerek toplanıp buharlaştırılan paraları bavulla Türkiye’ye getiren çok ünlü bir gazeteciden ise hiç söz etmedim.

Kimse aramadı bile

Bu yazı yayınlandıktan sonra neredeyse hiçbir etki yaratmadı. Ne herhangi bir başka medya organı alıntı yaptı ne de dernekle ilgili kişiler üzerlerine alındı. Ben de beklemeye karar verdim. Soruşturma açılalı bir yılı geçmişti, sanıklar ise 10 ayı aşkın süredir tutukluydu. Bu durumda Alman mahkemesini izlemek daha eğlenceli olacaktı. (Bu arada o tarihlerde sadece Kanaltürk’te program yapan Tuncay Mollaveisoğlu Deniz Feneri’ni anlatıyor, ama onu da kimse ciddiye almıyordu.)

Sonuç ortada

Derken Alman hukuk tarihindeki en uzun tutukluluk süreci Deniz Feneri davasının açılmasıyla birlikte sona erdi. Arka arkaya yapılan duruşmalar sonunda derneğin Almanya’daki Türklerden milyonlarca euro topladığı, bunların önemli bir bölümünü amaç dışı kullandığı belgeleriyle kanıtlandı. Sanıklara çeşitli hapis cezaları verildi. Mahkeme asıl suçluların ve çetenin Türkiye’de olduğunu vurgulayarak davayı bitirdi.

Şimdi sıra Türkiye’de

Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Aylarca dava dosyasının Türkiye’ye gelmesini bekledik. Önce tercüme edilmediği söylendi, sonra dosya geldi bu kez yeniden tercüme edileceği bildirildi. Öyle oldu, böyle oldu ama sonunda Deniz Feneri davasının ayrıntıları artık Türk hukukunun elinde, ilk hamle de yapıldı. Şimdi görünen şudur: Dava, henüz kimse bu konuyu bilmezken yazdığım gibi bu hükümetin başına büyük dert açtı ve daha da açacak. Asıl sorunlu günler sanıyorum şimdi başlıyor.

İktidar içinde mi?

Deniz Feneri olayının en çarpıcı noktası, bugün iktidarda olan bir kadronun neredeyse tamamının bu işin içinde olması. Adı geçen herkes, Refah Partisi döneminden beri birlikte çalışıyor, AKP’nin kuruluşunu da birlikte gerçekleştirmişler. Bu nedenle yapılan hırsızlığın, bazı isimlerle ilgisi olmasa bile kamuoyu vicdanında rahatsızlık yarattığı kesindir. AKP yönetiminin bu handikabı aşması çok zor.

Bu kadarı beklenmiyordu

AKP iktidarı elbette Deniz Feneri dosyasının Türkiye’de de soruşturulacağını biliyordu, ama başta RTÜK Başkanı olmak üzere 18 kişinin mal varlığına tedbir konulması sanıyorum şok etkisi yarattı. AKP yönetimi bu mahkeme kararının kendilerine de sirayet edeceğinden endişe duyuyor olmalı. Özellikle Kanal 7 televizyonunun kuruluşunda bu paraların kullanılmış olduğu iddiası, henüz kanıtlanmamış olsa bile olayın en tehlikeli noktası.

Gökhan Gürbüz kimdir?

Mallarına tedbir konan 18 kişinin isimlerine bakarken biri çok dikkatimi çekti. Daha önceleri Kanal 7’de maaşlı çalışan Gökhan Gürbüz sonra birden iş adamı olarak ortaya çıkmıştı. Almanya’daki Türk gazete ve televizyonlarının reklam işlerini yapan Gökhan Gürbüz, 2008’deki Frankfurt Fuarı’nda Türkiye adına yaptığı organizasyon için 8 milyon euro almıştı. O sıralarda bu kişinin nasıl bu kadar yükseldiğine kimse anlam verememişti.

Ya Gürbüz konuşursa

Notlarım arasında yerini almış olan Gökhan Gürbüz’ü biraz daha kurcalayınca, adı herkes tarafından bilinmese de Deniz Feneri olayının en etkili ve kilit noktalarından birinde oturduğunu fark ettim. Öğrendiğime göre Almanya’dan gelen dosyada da en çok adı geçen kişilerden biri Gökhan Gürbüz. Aldığım bilgilere göre bu kişinin konuşması halinde karanlıkta kalan pek çok konu aydınlanabilecek.

Başbakan Erdoğan’ın tavrı

Deniz Feneri olayı ile ilgili gelişmeler belli ki Başbakan Erdoğan’ı da rahatsız etti. Ne kadar uzaklaşmak istese de Erdoğan dolaylı olarak da olsa işin içinde çünkü. En azından AKP öncesi siyasi hayatında ve belediye başkanlığında en yakınında olan kişiler bu davanın da kahramanları. Zaten Erdoğan bu psikolojiden pek kurtulamıyor. Bugüne kadar hep arkasında durduğu Akman’a yine destek verdi, hatta dili sürçtü ve “Sayın Akman kendini zaten çok iyi savunuyor” deyiverdi.

Arınç çok rahatsız

Tabii olayın en rahatsız ismi kuşkusuz Bülent Arınç. Bir kere Akman’ın istifa etmesi gerektiğini söylemiş ama sözü ortada kalmış, Akman ipine bile takmamış. Arınç “Bana bağlı bürokrat değil, görevden alamam” diyor, tamam doğru ama, çok güçlü hükümetin de bir ağırlığı vardır. Kabinenin en önemli bakanı bir bürokratın istifa etmesi gerektiğini söylüyorsa, bu yerine getirilir. Ama belli ki AKP artık eskisi kadar güçlü değil, Arınç’ı ise pek takan yok.

Sıra yine Ergenekon’da mı?

Deniz Feneri olayında malvarlıklarına tedbir konmasından itibaren kamuoyunda en çok yapılan espri şu: “Bu durumda iktidar hemen karşı atağa geçer ve Ergenekon davasındaki en büyük dalga başlar.” Espri olsa bile artık Ergenekon olayının kamuoyundaki algılanması böyle. İktidar ne zaman kendisine yönelik bir tehlike sezse, muhalif olarak gördüğü kimseleri sözde hukuk yoluyla sindirmeye çalışıyor. Ama bu intikam hırsıyla yapılan operasyonlarda hukuk öylesine ayaklar altına alınıyor ki, yarın öbür gün bunun hesabını kim nasıl verecek çok merak ediyorum.

Hepinize iyi haftalar dilerim.


DİĞER YENİ YAZILAR