Anlaşılan Türkiye kandırılmış

Haberin Devamı

Sürekli özgürlüklerden, demokrasiden, hukuktan, Kopenhag Kriterleri’nin uygulanmasından söz eden AKP iktidarı Avrupa Birliği’ne üye olmayı yürekten istiyor mu?

Hayır, istemiyor. Çünkü eğer gerçekten Batı standartları yerleşirse AKP’nin de eli kolu bağlanacak. Demokrasiyi kendisine bağlılık, hukuku mahkemelerden istedikleri kararlar çıktığında doğru, insan haklarını da türbanın üniversitelerde serbest bırakılması olarak algılayan bir iktidar gerçek demokrasi ve hukuk ortamında tutunabilir mi?

AKP’nin aslında AB’yi pek istemediğini son bir haftada uluslararası arenada yaşadıklarımız kanıtlıyor adeta. Dikkat edin, Rasmussen çıkışından sonra Erdoğan’ı ikna etmeye çalışan Batılı ülke devlet adamlarının ortak söylemi şöyleydi: “Türkiye’yi Batı’dan koparmamak gerek.”

Demek ki “Türkiye’nin Batı’dan kopma tehlikesi var.” Türkiye’de bir iktidar değişikliği olmadığına göre bu kuşku nasıl oluşmuş olabilir? Tabii ki AKP iktidarının genel tavrından.

AKP’nin hal ve gidişi anlaşıldığı kadarıyla Batı’da “bir kopma” biçiminde algılanıyor ve bunu önlemek için ABD bile devreye giriyor.

Aslına bakarsanız kaç yıldır AKP’nin AB ile ilgili bir hevesinin olmadığını, asıl dönülmek istenen yerin Orta Doğu ve İslam dünyası olduğunu yazmaya çalışıyorum.

AKP sadece lafta AB’den yana. AKP işbaşına geldikten sonra yerini sağlamlaştırmak adına AB’yi kullandı. Bunun için de arkasına kendisini liberal görenleri aldı.

Bir taraftan “reform-değişim” gibi sloganlarla yol alınırken, diğer taraftan otokrasiyi andıran bir korku ortamı yaratıldı. Muhalefetin önü kesildi, muhalif sesler ya susturuldu ya da “marjinal” hale getirilmeye çalışıldı.

Bunları birkaç yıldır hep yazıp söyledik. Dinlememeyi tercih ettiler.

Ama şimdi durum farklı. Çünkü bizzat Batı diyor ki “Aman Türkiye Avrupa’dan kopacak, onu tutmak gerek.”

İktidar sahipleri ise Batı’nın bu tavrını “kendilerinden vazgeçilemiyor” diye okumaya çalışıyorlar. Bu nedenle Obama’nın “Siz bulunduğunuz yer nedeniyle önemlisiniz” sözlerini sanki iktidara destek gibi sunmaya çalışıyorlar.

Hepsi boşa kürek çekme gibi geliyor bana. Sonuçta iktidarın aslında Batı’dan yana olmadığı, bunu hedefe giden yolda tıpkı demokrasiyi kullandıkları gibi kullandıkları artık iyice ortaya çıktı.

*****

Resmi araç çıkabilir

Bazı zamanlar trafikten kaçmak için Kâğıthane yolunu kullanıp Seyrantepe üzerinden Levent Büyükdere Caddesi’ne çıkıyorum.

Seyrantepe’de Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir ulaşım birimi var. Burada çöp kamyonlarıyla hafriyatta kullanılan kamyonlar park ediyor. Bu merkeze doğru gelirken ilginç bir tabelayla karşılaşıyorsunuz, tabelada diyor ki, “Resmi araç çıkabilir.”

Yani? Resmi araç çıkarsa ne olur?

Yollarda çeşitli uyarılarla karşılaşırız. Örneğin “Fabrika çıkışı” yazar. Bilirsiniz ki önünüze büyük bir araç çıkabilir. Bazı yerlerde tabelada inek resmi vardır. Demek ki çevrede otlatılan sürüler vardır, dikkat etmeniz gerekir. Ya da bir ceylan resmi vardır tabelada.

Kastamonu’da adamın biri “Ayu çıkabilüür” diye yazmıştı örneğin.

Hepsi tamam da resmi araç uyarısı neden yapılır acaba? Bir üstünlükleri mi var yoksa “Aman dikkat resmi araç çıkar ve hiçbir kurala uymaz, başınızı derde sokmayın” mı denmek isteniyor. Neresinden baksanız bakın komik değil mi?

*****

İran Cumhurbaşkanı dese ki!..

Başbakan Erdoğan NATO Genel Sekreterliği için fiyasko ile sonuçlanan çıkışında Danimarka’nın ROJ TV’yi kapatmasını istemişti. Sonuçta Obama garantör olarak devreye girdi ve Türkiye sanki tavizler almış gibi yaptı.

Bu tavizlerden biri ROJ TV’nin kapatılmasıydı. İktidar demokrasi ve hukuka pek saygı göstermediği için bunu gerçekten taviz sandı. Öyle olmadığı birkaç saat içinde ortaya çıktı.

Diyorum ki, bir örnekleme yapalım. Örneğin İran’daki yönetime karşı Şah yanlısı bir televizyon kanalı Türkiye topraklarından yayın yapıyor. İran yönetimi bundan çok rahatsızlık duyuyor ve Ahmedinecad, Tayyip Erdoğan’a “Bu televizyon ülkemdeki teröristleri destekliyor, bunu kapatın” diyor.

Tayyip Bey ne cevap verebilir? “Hay hay” diyebilir mi örneğin?

Diyemez. Diyeceği şudur: “Derhal incelettireceğim. Eğer terörle ilgili bir kanıt bulunursa hiç zaman kaybetmeden yargıya götürürüz. Mahkemeler de uygun kararı verir.”

Demokratik bir hukuk devletinde bundan başkası yapılabilir mi? Danimarka’nın yaptığı da budur. Ama Tayyip Bey’in her hareketinde bir hikmet arayanlar ROJ TV olayını bile “NATO fatihliği” olarak sunuyorlar ya, bravo.

*****

Yürü bakalım

Yıldırım Tuna’dan: Ameliyat sonrası hastanın şuuru yavaş yavaş yerine gelince karşısında gördüğü kişiye “Evet doktor..” diye sormuş, “Operasyonum nasıl, başarılı geçti mi?..” Hafif flu gözüken adam “Üzgünüm evlat ben doktor değilim..” diye cevaplamış sonra da eklemiş: “Hemen kalkıp şu ipin üzerinden karşıya geç bakalım önce.”

*****

Dişlerinize dikkat edin

İnsanın başına gelince başkalarını da uyarma ihtiyacı hissediyor. Hele konu sağlık olunca. Önce fıkrası; Yahudi, doktor olmak isteyen oğluna “Hangi dalı seçeceksin?” diye sormuş. Oğlu cevap vermeden “Diş hekimi ol” demiş, “Unutma insanın ağzında 32 dişi var, ama midesi tek.”

Şaka bir yana yıllarca dişlerimden çok çektim. Bakmamaktan değil de biraz bünyevi galiba. Ağzımda tedavi edilmedik dişim kalmadı. Geçenlerde kaplama altındaki dişlerimden biri tuttu. Geceyi dar etti bana. Sabah ilk iş değerli dostum Nihat Tanfer’i aradım. Hemen gelmemi söyledi. Oturdum koltuğa, kaplamayı kaldırdı, iki diş birden tedavisi imkânsız hale gelmiş.

Çekildi tabii, ama yerine ne konacak... İşte Tanfer orada hünerini gösterdi. Birer buçuk dakikadan üç dakikada (vallahi abartmıyorum) iki implant taktı. 5 saat dişlerim açık gezdim, sonra tekrar gittim üzerine geçici bir kaplama taktı ve rahata erdim.

Uzun lafın kısası, sağlığınıza çok dikkat edin. Özellikle dişlere, çünkü dişler sinir sistemini de etkiliyor ve pek çok hastalığa neden oluyor. Çektiğiniz korkunç acı da kâr kalır yanınıza.

*****

Aptal bir adam utanılacak bir şey yaptı mı, görevini yerine getirdiğini söyler.

DİĞER YENİ YAZILAR