Ekonomi çok iyi de yoksulluk niye artıyor

Haberin Devamı

AKP’nin “sadaka ekonomisi” tam gaz gidiyor. Seçimler yaklaştıkça yapılan yardımlar ve vaadler daha da arttı. Tabii hassas bir konu olduğundan AKP’liler “Ne yani kış ortasında halkımızı soğuktan donmaya mı terk edeceğiz” yollu popülist söylemlerle kendilerini savunuyor.

Elbette kış kıyamette kimse üşümesin, kimse aç kalmasın ama önemli olan bu insanları günlük ve geçici önlemlerle aldatmak değil, bu ortamı ortadan kaldırmaktır. AKP ise tam tersine yoksulluğu artırıp bu yolla kitleleri kendisine muhtaç ve bağımlı hale getirmek istiyor.

Bunu şu nedenle çok iddialı biçimde söyleyebiliyorum: AKP’nin iktidarda olduğu 7 yıl boyunca ekonominin çok iyi gittiği, Türkiye’nin ekonomik güç olarak dünyada da önemli hale geldiği, bütün dünyanın Türkiye’yi bir yıldız gibi parlayan ülke olarak gördüğü belirtildi.

Bu süre içinde döviz fiyatları artmadı, enflasyon hep geriye gitti, ihracat 100 milyar doları geçti, kişi başına düşen milli gelir 10 bin dolara dayandı.

7 yıldır bunları dinliyoruz. Oysa her nasılsa aynı dönem içinde yoksulların sayısı da arttı. Peki nasıl oluyor da ülke şaha kalkmışken yoksullar ve yardıma muhtaç kişiler bu kadar hızla artıyor?

Demek ki söylenenler aslında gerçeği ifade etmiyor. Gerçek, halkın giderek yoksullaşmasıdır ki bu da AKP’nin temel politikası. Yoksullaştır, istihdam yaratacağına yardım et, kitleleri bağımlı hale getir ve oylarını al. Hepsi bu.

Çok bilinen bir hikâyedir, internette de şu sıralar çok geziyor. Ama tam da bu politikalar için anlatılan, gerçek mi değil mi bilmiyorum ama Sovyet diktatör Stalin’e mal edilen bir hikâye var. Şimdi bu ibret verici öyküyü okuyun, Türkiye ile benzerliği var mı yok mu siz karar verin:

Stalin, adamlarını bir salonda toplayıp “Halkı kayıtsız şartsız bağlamak için ne yaparsınız?” diye sormuş.

Her kafadan bir ses çıkmış. Stalin bunları dinledikten sonra odaya bir tavuk getirtmiş. Tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya başlamış, hayvancağız çektiği acı yüzünden sürekli bağırırken, yolunan tüylerinin yerinden kanlar akıyormuş.

Stalin tavuğu iyice yolduktan sonra serbest bırakmış. Hayvancağız nereye saklanacağını bilmez durumda, ordan oraya koşturmaya başlamış. Tavuk nereye gitse kanayan derisi yüzünden canı daha çok yanmış. Zavallı tavuk bilinçsiz bir şekilde odada kan revan içinde koştururken Stalin eline bir avuç yem almış ve masanın altından hayvana uzatmış... Çaresiz tavuk Stalin’in bacaklarının arasına sokulup başlamış verdiği üç beş darı parçasını minnet duygusu ile yemeğe. Stalin adamlarına “Bir halkı çaresiz bırakıp sonra doyurursanız ona istediğiniz gibi sahip olursunuz” demiş.

*****


Tanıştığım adaylar

Yerel seçimlere heyecanla hazırlanan yüzlerce aday var. Bu adaylardan bazılarını şahsen tanıyorum. Bazıları ile ise biraz tesadüf biraz da adayın girişkenliği sayesinde tanışıp görüşlerini öğrenme şansı buluyorum. Bugün sizlere tanıdığım üç adaydan söz etmek istiyorum:

Şükrü Genç (CHP-Sarıyer)

50 yıldır Boğaz çocuğu olan Şükrü Genç’le uzun bir akşam yemeği yedik. Sonuçta ben de bu bölgede oy kullanacağım için kendisini biraz daha dikkatli dinledim. Fizik okuduktan sonra inşaat mühendisi olan Şükrü Genç Sarıyer’de AKP’nin hâkimiyetini bitirmek için çabaladığını anlatarak “Sarıyer dünyanın en güzel yeri olan İstanbul Boğazı’nın en önemli bölgesini işgal ediyor. Sarıyer halkı dünyanın en güzel yerinde olmanın keyfini alacağı gibi hizmetlerimizle de İstanbul’un en mutlu insanları olacak” diyor. Şükrü Genç işe istihdam sorununa çare olacak projelerle başlayacağını söylüyor.

Sema Barlın (CHP-Üsküdar)

Yanılmıyorsam İstanbul’daki en genç kadın aday. Dedesinin de CHP’li bir yönetici olması nedeniyle çocukluğundan beri siyasetin içinde olduğunu söyleyen Sema Barlın’la Üsküdar’daki bir cafede sohbet ettik. Barlın, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra çok genç yaşta iş hayatına atılmış. Lojistik sektöründe iş kuran Barlın, Üsküdar’da çok iddialı olduğunu söylüyor. Barlın’a göre Üsküdar halkı artık AKP’nin kötü yönetiminden bıktı. Genç kadın aday “Üsküdar’ı İstanbul’un en gözde ilçesi yapacağım” diyor.

Banu Dalaman (DSP-Beyoğlu)

Daha önce Mustafa Sarıgül’ün siyaset danışmanlarından biri olan Banu Dalaman’la Taksim’deki genellikle tiyatro sanatçılarının uğrak yeri olan Park Cafe’de konuştuk. “Beyoğlu’nun B’si” sloganı ile her gün sokak sokak gezen Banu Dalaman “Göreceksiniz seçimi biz kazanacağız” diyor. Galatasaray Lisesi mezunu olan Dalaman AKP’li Belediye’nin halktan çok şikâyet aldığını söyleyerek “Beyoğlu halkı artık kendisinden birini başında görmek istiyor” diyor. Dalaman’a göre DSP sessiz sedasız büyük bir cazibe merkezi haline geldi ve yerel seçimlerde bunu herkes görecek.

Tanıştığım adaylara başarı dilemek isterim.

*****


Bir ilkokul arkadaşım başkan adayı

Anne babamın görevi gereği Türkiye’nin pek çok yerini gezdim çocukluk yıllarımda. İlkokulu da Balıkesir’de okudum 1960’lı yılların başında.

Aradan neredeyse 50 yıl geçmiş. O ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımdan Nedret Can’ın CHP’den Balıkesir Belediye Başkan adayı olduğunu öğrendim geçenlerde.

Nedret Can, ODTÜ İdari Bilimler’de okuyup, talihsiz bir şekilde kızını ve eşini kaybettikten sonra iş hayatına atılmıştı. Başarılı yöneticilik görevlerinde bulunan Nedret Can şimdi siyaseti seçerek CHP’den başkan adayı olmuş.

Henüz karşılıklı gelip konuşamadık ama yaptıklarını izlemeye çalıştım. Çocukluk yıllarında da çok faal ve çalışkandı, görüyorum ki enerjisi aynen devam ediyor. Balıkesir’i sokak sokak gezip hem dert dinliyor hem de yapacaklarını anlatıyor. Bu arada mal varlığını da internet sitesine koymuş.

Diliyorum ve umuyorum ki seçimleri kazansın. Balıkesir, İzmir’le Bursa arasında olmasından mıdır bilemem ama biraz çarpık gelişti son yıllarda. Bunu düzeltmek ve Balıkesir’i hak ettiği yere getirmek çağdaş görüşlü bir kadının eliyle çok daha güzel olur.

*****


İki fıkra birden

Fıkralar Yıldırım Tuna’dan:5 dakika

Uçakta bütün hostesler önde oturan yaşlı çiftin 50’nci evlilik yıldönümü olduğunu öğrenince etraflarını sarmış. Tebrik edip neler hissettiklerini öğrenmek istemişler... “İnanır mısınız kızlar sanki tam 5 dakika gibiydi” demiş adam. Hostesler “Tam ne kadar ince bir düşünce” derken adam kızlara doğru eğilmiş ve fısıldamış: “Ama sanki suyun altındaki, beş dakika!”

Sivrisinek

Adamın biri akşam geç saatlerde diş hekiminin muayenehanesine girmiş ve “Ben kendimin sivrisinek olduğunu zannediyorum” demiş. Doktor “Ben diş hekimiyim” demiş, “Psikiyatrist arkadaşımız bir üst katta.” Adam, “Biliyorum” demiş, “Işığı açık bırakmışsınız! Görünce girmeden yapamıyorum işte!”



DİĞER YENİ YAZILAR