Vay be; Başbakan kurtarmış!

Haberin Devamı

Tarihler 4 Temmuz 2003’ü gösterirken Kuzey Irak’tan gelen bir haber hem ulusal gururumuzu kırmış hem de herkesi hayrete düşürmüştü. Süleymaniye’de konuşlanan Türk askeri personelinin bulunduğu binaya Amerikan askerleri baskın yapmış üçü subay sekizi astsubay 11 kişiyi gözaltına aldıktan sonra başlarına çuval geçirerek kendi üslerine götürmüştü. Daha sonra Bağdat’a nakledilen Türk askerleri 60 saat sonra serbest bırakılmıştı.

Olay kamuoyunda hâlâ tartışılıyor. Başbakan’ın “Davos zaferinden!” sonra çuval olayını hatırlatanlar “Bu kabadayılık o zaman neden yapılmadı?” diye de sordular.

Aslına bakarsanız 2003’ten bu yana ne Başbakan ne de bir AKP yetkilisi çuval olayı ile ilgili tek satırlık bir açıklama yaptı.

Ama ortaya birden Devlet Bakanı Egemen Bağış çıktı ve “Başbakan aynı gün Dick Cheney’yi aradı ve çocukları hemen serbest bırakın dedi” açıklamasını yaptı.

Bağış’ı TV ekranından kendi sesinden izledim. Vurguları ve vücut dili Başbakan’ın Cheney’ye fırça attığı hissini veriyordu.

Yanisi şu ki; Başbakan yıllar önce açmış telefonu Amerikan Başkan Yardımcısı’na ve tıpkı Peres’e yaptığı gibi azarını geçmiş.

Peki ne olmuş ondan sonra? Askerlerimiz Süleymaniye’den Bağdat’a götürülmüş. 60 saat boyunca sıkı bir sorgudan geçirildikten sonra serbest bırakılmış.

Tayyip Erdoğan fırça atmış atmasına da belli ki Cheney bunu pek anlamamış.

Galiba Davos olayının akıl tutulmasına neden olmasının yarattığı yükselişin devamı için önümüzdeki günlerde Tayyip Erdoğan’ın başka kahramanlıklarını da öğreneceğiz.

Bakarsınız yarın bir başka devlet bakanı “Erdoğan, Merkel’e ‘Kendine gel işçilerimize söylerim bankalarınızdaki paraları çekiverirler’ dedi” sonra bir başka bakan “Tayyip Bey, Sarkozy’e ‘Sen önce kendi işine bak’ deyince Sarkozy ne yapacağını şaşırdı” ardından ötekisi “Başbakan Barzani’ye ‘Tepemi attırma ordumu üzerine yollarım’ dedi” türünden açıklamalar yapar. Biz de “Vay be ne Başbakanımız varmış da haberimiz yokmuş” diyerek sevinçten havalara uçar, Tayyip Bey’in alnından öperiz.



***




Sağa sola bırakılan bombalar

Son günlerde sağda solda bırakılan bomba haberlerinden geçilmiyor. Bir bakıyorsunuz Ergenekon adlı bir apartmanın önündeki torbadan el bombaları çıkıyor. Ersöz Apartmanı’nın kapısında ise mermilerle dolu poşet bulunuyor. Dalga geçer gibi yani. Biri telefon ediyor polise “Falanca yere el bombası gömmüşler” diye. Gerçekten bulunuyor bu el bombaları. Ya da sokak ortasındaki bir çantadan patlayıcılar çıkıyor.

Miktarları çok değil. Yani öyle cephane gibi algılanamaz. Sanki adamın birinin arabasında duruyormuş da, kenara bırakmış gibi yani.

Burada iki nokta dikkatimi çekiyor ve beni meraklandırıyor.

Hepimiz biliyoruz ki sokak ortasında sahipsiz ve şüpheli bir paket görülünce polis hemen gelip etrafı güvenlik çemberi içine alıyor, vatandaşı uzaklaştırıyor ve bomba imha ekibi çağrılıyor.

Bomba imha ekibi ise bulunan çantayı, paketi ya da poşeti genellikle açmadan imha ediyor. Bu imha operasyonlarından birçoğunda paketten aslında bomba, patlayıcı çıkmıyor. Belli ki atılmış ya da unutulmuş bir şey.

Ama dikkat ediyor musunuz, son günlerde poşetler içinde bulunan bomba ve mühimmatlar için bomba imha ekibi çağrılmıyor. Polis geliyor, paketi açıyor ve içinden çıkanları açıklıyor. “Üç el bombası, 40 mermi” falan... Her kuşkulu poşeti imha eden polis acaba son günlerdeki paketleri neden imha etmek yerine açıp gösteriyor. Yoksa zaten içinde ne olduğunu biliyor mu?

Bir diğer nokta da şu: Son günlerde Güneydoğu’da askerlik yapan okurlardan mesajlar alıyorum. Diyorlar ki “Bu bölgede askerlik yapanlar ayrılırken hatıra olarak bir yolunu bulup kullanıldığı sanılan el bombası, mermi gibi şeyleri alırlar. Askerlik yapan herkes bunu bilir.”

Acaba bu hatıraları alanlar son günlerdeki dehşet senaryolarından korkup da el bombası ve mermileri sokaklara bırakarak bu hatıralarından mı kurtuluyorlar ?



***




Yetişmiş adam tüketmekte çok hünerliyiz

Yazının başlığına uyan yüzlerce örnek vermek mümkün. O kadar çok yetişmiş insanımızı tükettik, yok ettik ki haddi hesabı bile yok. İşte bugün tüketilenlerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum.

İstanbul’un en yeni ve modern kentlerinden biri Bahçeşehir. Tamamen çağdaş ve bilimsel kent felsefesi mantığı ile kurulan ve on binlerce kişinin yaşadığı Bahçeşehir’in son derece başarılı bir belediye başkanı vardı: Kemal Aydın.

AKP kazanma ihtimalini az gördüğü pek çok belediyeyi ya ortadan kaldırdı ya da kazanması kesin olan yerlere bağladı. Bunlardan biri de Bahçeşehir’di. Bahçeşehir’in çağdaş halkı AKP zihniyetine hiç prim vermedi. Üstelik demokratik bilinç içinde hareket ederek dar particilik yapmak yerine kendine hizmet eden kişileri işbaşına getirdi.

Derken AKP’nin belediyeler operasyonu başladı ve Bahçeşehir de kurbanlar arasına katıldı. Bahçeşehir halkının aylar süren mücadelesine kimse kulak vermedi ve koca kent yok sayıldı. Oysa Avrupa Birliği bile çağdaş dünya belediyeciliğine örnek gösterdiği Bahçeşehir’e ödül vermişti.

İşte bu belediyenin başarılı Başkanı Kemal Aydın bu operasyonla birlikte kendini birden açıkta buldu.

CHP başarılı belediye başkanını başka bir yerden aday göstermeye ve böylelikle kendisinden yararlanmaya yanaşmadı. Kemal Aydın da bu vefasızlığa karşı gururunun zedelendiğini hissettiğinden olacak gidip adaylık başvurusu yapmadı.

Bu belediyenin Avrupa çapında başarılı başkanı da adeta bir kenara atılverdi. Türkiye’nin yetişmiş insan kaynaklarını bu kadar hoyratça tüketmeye hakkı var mı?



***




Havaalanı havalimanı

Geçenlerde Atatürk Havalimanı’ndaki metro istasyonunun üzerinde “havaalanı” yazdığını, trenlerin üzerlerindeki yön tabelalarında da “havaalanı” olduğunu belirterek “Burası Atatürk Havalimanı’dır. Atatürk’ün adını bile anmamak için mi böyle yapılıyor?” demiştim.

Doğal olarak belediyeden tık yok. Ama bir okurum “Atatürk adından hoşlanmadıkları için buranın adını da kullanmıyorlar, o başka, ama asıl ortada başka bir cehalet var” dedi.

Konu şu: Bir kentin denize kıyısı varsa ‘havalimanı’, eğer kıyısı yoksa ‘havaalanı’ ismi kullanılır. Ankara’daki Esenboğa Havaalanı, Van’daki Van Havaalanı ama İzmir’deki Adnan Menderes Havalimanı, İstanbul’daki İstanbul Havalimanı.

İstanbul Belediyesi Atatürk’ün adını sakladığı gibi İstanbul’a bir “havaalanı” kondurmuş oluyor.



***




Cesaret insanı zafere, korkaklık ölüme götürür. Seneca

DİĞER YENİ YAZILAR