Ceza caydırıcı olmalı da ahlak yoksa ne fark eder!

Haberin Devamı

Toplumlar düzen içinde yaşamak amacıyla yasalarla yönetilirler. Yasalara karşı çıkmanın müeyyidesi çeşitli cezalandırma yöntemleridir. Cezalar işlenen suçun niteliğine göre farklılık gösterir

“Kavram” olarak ele aldığımızda tüm cezalar aslında aynıdır. Hepsi toplum adına verilir. Amaç suçu işleyen kişinin bunu bir daha tekrarlamamasını sağlamak ve yaptığının bedelini ödetmektir.

Bunun yanı sıra ceza verilen adına ahlaki anlam da taşır. Ceza alan sadece bunun müeyyidesine boyun eğmekle kalmaz toplum önünde küçük düşmenin acısını da yaşar.

Ceza vermek kolaydır. Önemli olan uygulamasıdır ki, adalet kavramı burada devreye girer. Eğer siz toplum adına verilen bir cezayı uygulamaktan aciz haldeyseniz adaleti sağlayamadığınız gibi otoritenizi de yitirirsiniz.

Son 15 günde yaşadığımız iki olayı ele almak istiyorum. Bodrum’da MNG Holding tahsisle aldığı bir yarımadada inşa etmeye başladığı otelin hafriyatta çıkan molozunu yol ve iskele yapmak amacıyla denizi doldurarak değerlendirdi. Oysa bu suçtu.

Buna karşın şirket “Cezamız neyse öderiz” mantığı ile suçu işlemeye devam etti.

İzmir Aliağa’da termik santral inşa etmeye başlayan ENKA şirketi henüz ÇED raporunu almadan 200’ün üzerinde ağaç kesti. Buna karşı çıkılmasına da “İsteyen dava açsın” karşılığını verdi.

Bu iki olay bize şunu gösteriyor: Ülkede otorite kalmamıştır. Dileyen dilediği gibi davranmakta, özellikle arkasında iktidar gücünü hissedenlerin hoyratlığı giderek artmaktadır.

Diğer yandan yine aynı zihniyetteki şirketlerin yasalar karşısında hiçbir ahlaki kaygıları kalmadığı gibi ülke sevgisi duygularının da yitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bu gelişmeleri hafife almayın, çünkü işin çivisi çıkmıştır. Yarın kimse ağlamasın.

*****

Canavar Memo

Siyasetçilerin çocukları ve yakınları ile ilgili yazı yazmayı pek sevmiyorum. Çünkü siyasetçi de olsalar sonuçta onlar da anne baba. Her anne baba gibi çocukları ile ilgili sorunlar yaşayabilirler, söz geçirmekte zorluk çekebilirler.

Turgut Özal gazete yöneticilerini topladığı bir sohbette, üç çocuğu hakkında söylenenlerle ilgili “Siz de baba değil misiniz, aynı sıkıntıları yaşamıyor musunuz?” diye sormuştu.

Ancak eğer bir siyasetçi parmak kadar çocuğunun toplumda malzeme olmasına bizzat yol açıyorsa o zaman iş değişiyor ve yazmak da hak haline geliyor.

Başkomutan Gül’ün henüz 16 yaşındaki oğlunun ticarete atılması ve dedikodulara göre bazı büyük alışveriş merkezlerinde ayrıcalıklı satış noktaları alması en basit deyimle ayıptır.

Başbakan’ın, Başkomutanın henüz 16 yaşındaki oğlu için medyanın önünde “Canavardır bizim Memo” diye konuşarak bu parmak kadar çocuğun ticaret hayatını övmesi daha da büyük ayıptır.

Türkiye kamuoyu pek çok siyasetçi çocuğu gördü. Ama bu kadar fütursuzluğu galiba ilk kez yaşıyor.

*****

Baykal “Bırakma tarihi” açıklayabilir

CHP Kurultay’ı bugün toplanıyor. Açıkçası seçimlerde hiç sürpriz beklemiyorum. Baykal dışındaki isimlerin aday olmak için yeterli sayıyı bulabileceklerinden bile emin değilim.

Ancak sürpriz, Baykal’ın konuşmasından çıkabilir. Çünkü CHP lideri bugünkü konuşmasında “Artık bırakmayı düşündüğü tarihi” açıklayabilir. Bunun da 1.5 yılı yani yerel seçimlerin sonrasını geçmeyeceğini tahmin ediyorum.

Baykal bu Kurultay’da seçilir, bırakacağı tarihi açıklar ve asıl mücadele ondan sonra başlar. Haydi hayırlısı.

*****

Yaşamanın tadını çıkarmaktan korkana aptal derim. Albert Camus

*****

Bir şans daha

Bir ülkede sarışınların geri zekâlı olduğu bilim adamları tarafıdan ispatlanınca tüm sarışınlar ayaklanmış. Bilim konseyinin önünde toplanmışlar ve “Biz geri zekâlı değiliz” diye slogan atmaya başlamışlar.

Bunu gören bilim adamları dışarı çıkarak şu anonsu yapmışlar: “Aranızdan üç kişi seçin, onlara sınav yapacağız.”

Ertesi gün sarışınlar aralarından üç en akıllı kadını seçmiş ve büyük bir stadyumun ortasında toplanmışlar. Bilim adamları ilk sarışına soruyu sormuş: “2 + 2 kaçtır?” Sarışın “5” diye cevaplamış. Tribünden bir uğultu kopmuş: “Bir şans daha, bir şans daha!” İkinci sarışına aynı soruyu sormuşlar, o da “6” diye yanıtlamış.

Yine tribünden bir uğultu kopmuş: “Bir şans daha bir şans daha!” Bilim adamları üçüncü sarışına da aynı soruyu sormuşlar, sarışın “2 + 2 = 4 eder” diye cevap vermiş. Bunun üzerine tribünden yine bir uğultu kopmuş: “Bir şans daha, bir şans daha, bir şans daha!!!”

*****

23 Nisan’a katılım neden düşük oldu

Atatürk’ün çocuklara armağanı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı uzun yıllardır TRT’nin girişimiyle ulusalarası anlamda da kutlanıyor. Dünya çocuklarını da bir araya getiren bu bayram diğer ülkere de örnek oluyordu.

Ancak bu yıl bir gariplik oldu. Geçtiğimiz yıl 62 ülkeden gelen çocuklar Türkiye’de sevgi yumağı oluşturmuşlardı. Oysa bu yıl katılımcı ülke sayısı 37’ye düştü. Yani yarı yarıya bir azalma oldu.

Bunun nedenini çok merak ediyorum. Bir okur “Daha önce bu şenliğin sponsorluğunu Koç Grubu yapıyordu. Bu yıl Telekom’a geçmiş, bir şeyler mi döndü?” diye soruyor. İlginç.

*****

Benzin istasyonu tehlikesi

Okur görüşlerine değer verdiğinizi düşündüğüm için çok rahatsız olduğum bir konuyu dile getirmek istiyorum. İstanbul’un Maltepe ilçesinde oturuyorum. Maltepe’de özellikle son zamanlarda yaşanan bir benzin istasyonu çılgınlığı var. Aşağı yukarı 1 ya da 1 buçuk kilometrelik mesafe içerisinde tamı tamına 5’i faaliyette biri de yapım aşamasında olmak üzere 6 adet istasyon bulunmakta. Bu nasıl zihniyettir sormak isterim. Bu nasıl kanun tanımazlıktır. Can güvenliğini hiçe saymaktır. Bunlardan birinde patlama yaşansa facia olmaz mı? Bunun bir standardı yok mu? Kimler buna nasıl müsade edebilir? Güzergâhı belirtmek gerekirse: Gülsuyu Köprüsü’nden aşağı inilirken Orhangazi Caddesi’nde 3, cadde bitiminde 1, bu caddenin sonundan Kartal istikametinde sol tarafta 1 ve minibüs yolunun aşağı tarafında Dragos’a giderken de 1 adet benzinci bulunmakta. Eser Şenay

DİĞER YENİ YAZILAR