“Neden Çölaşan’ı yazmıyorsunuz” diyenlere...

Haberin Devamı

Medyada son yılların en çarpıcı gelişmelerinden biri Hürriyet Gazetesi’nin Emin Çölaşan’la yollarını ayırması oldu. İlk kez bir gazeteden bir yazar veya yönetici ayrılmıyor ama Emin Çölaşan adı söz konusu olunca gürültüsü de fazla çıktı.

Çünkü Emin Çölaşan çok uzun yıllardır iktidarlarla en çok boğuşan, yazılarıyla en çok ses getiren isimdi.

Çölaşan sadece Refah, Fazilet ve AKP dönemlerinde değil, önceki dönemlerde de iktidarlarla sürekli çatışma halinde olmuş ve bu yüzden de toplumdaki muhalefetin bayraklarından biri haline gelmişti.

Ayrılığın nedeni

Böyle olunca da gidişinin çok gürültülü olması kadar doğal bir şey olamaz.

Elbette Çölaşan’ın Hürriyet yönetimi tarafından işine son verilmesinin gerçek nedenini bilmiyorum. Ertuğrul Özkök’ün yazısından anlaşıldığı kadar, bu ayrılığın temelleri eskilere dayanıyor. Çölaşan’ın yazıları nedeniyle milyon dolara ulaşan tazminatlar, yazarın kurum içinde yaşadığı uyum sorunları ayrılığın temelini oluşturmuş olabilir.

Ancak zamanlama açısından bakınca Hürriyet Grubu’nun “AKP yeniden iktidar oldu, Çölaşan’ın kellesi gitti” suçlamasından kısa zamanda kurtulması bana pek olası gelmiyor.

Hürriyet Grubu ters bir zamanda bu suçlamanın altında kalmıştır ve aksi ne kadar beyan edilirse edilsin, okur gözünde bunun değişmesi çok zordur.

Kişisel olarak Emin Çölaşan’ı artık Hürriyet’te okuyamayacak olmak beni çok üzüyor.

Sadece Çölaşan da değil, alıştığım bir yazarı yerinde görmemek beni her zaman üzmüştür. Ama elden gelen bir şey de yok.

Okurlar öfkeli

Bu arada pek çok okurdan Hürriyet Gazetesi’ne gönderilen protesto örneklerini alıyorum. Bazı okurlar Hürriyet yönetimine gönderdikleri mesajları bana da gönderiyor, tabii sanıyorum diğer arkadaşlara da gidiyor bu mesajlar.

Böylelikle kimi Hürriyet okurlarının ne kadar öfkeli olduklarını da öğrenmiş oluyoruz.

Bu arada bazı okurlar da herkesi ortak tepkiye çağırıyor. Örneğin “Çölaşan’ın gidişine niçin ses çıkarmıyorsunuz” diyen çok sayıda mesaj aldım.

İyi de ne dememiz isteniyor? Elbette üzüldüm, böyle bir şeyin olmamasını tercih ederdim. Önemli olan, böyle bir olayın bizim yazılarımıza nasıl etki edeceğidir, ki inandığım fikirleri sonuna kadar savunduğum konusunda herhalde kimsenin kuşkusu olamaz.

Bunun yanı sıra Çölaşan olayı nedeniyle başta Hürriyet olmak üzere Doğan Grubu’nun tüm yayınlarına yönelik bir boykot çağrısı da yapılıyor.

Bunun bir çözüm olamayacağını hemen söyleyeyim. Çözüm olmadığı gibi hiçbir sonuç da alınamıyor.

Bakın büyük Cumhuriyet mitingleri sırasında da bu tür boykot çağrıları yapılmıştı. Biliyor musunuz ki adeta sıfır sonuç alındı. Ne Hürriyet’in ne de diğer Doğan yayınlarının satışında hiç düşme olmadı.

Gazeteye bir şey olmaz

Hatta başka bir şey söyleyeyim, kuruluş aşamasında görev yaptığım, 14 yılımı geçirdiğim, Zafer Mutlu yönetiminde sıfırdan Türkiye’nin en büyük gazetesi haline getirdiğimiz Sabah, biliyorsunuz TMSF’nin, dolayısıyla hükümetin kontrolüne geçti. Yayını tamamen hükümet yanlısı hale geldi. Ama Sabah okuru buna rağmen gazetesini terk etmedi. Tirajını düşürmedi.

Sonuçta hiçbirimiz ne tek başımıza bir gazeteyi kurtarırız ne de birimizin eksilmesiyle gazeteler yerle bir olur.

Tekrar Emin Çölaşan’a dönersek, böyle güçlü bir yazarın bundan sonra sesini duyuramayacağına asla inanmıyorum. Göreceksiniz, Çölaşan kısa bir süre sonra tekrar bizlerle olacak. Önemli olan doğru fikirlerin, cesurca, kararlılıkla ve inançla duyurulması olduktan sonra kimsenin korkmasına gerek yoktur.

*****

Belki de tüm oyları yeniden saymak gerek

Seçim sonuçlarının YSK’ya bilgisayarla ulaştırılması sırasında korsan bir program tarafından bozulmuş olabileceği kuşkusu giderek gerçeklik kazanmaya başladı.

YSK sonunda doğru olanı yaptı ve önceki günden itibaren tüm sandıkların bilgisayar sonuçlarını internette yayınlamaya başladı.

Ve buna başlar başlamaz da her taraftan “Bizim not aldığımız rakamlarla bilgisayardaki rakamlar birbirini tutmuyor” feryatları yükselmeye başladı.

Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer dünkü köşesinde İzmir’den 6 sandık sonucunu açıkladı.

6 sandıkta 89 oy

Buna göre bu 6 sandıkta AKP’nin oyu, bilgisayar kayıtlarında 89 daha fazla görünüyor. Buna karşın CHP’nin oyunda 48, MHP’nin oyunda ise 75 eksik var.

Kaba bir hesapla AKP’nin sandık başına 15 oy fazlası görünüyor.

Tüm sandıklarda aynı oranda kaydırma yapıldığını düşünürsek AKP’nin toplam oydaki farkı 2 milyon 750 bin oluyor.

Ancak İzmir’de AKP’nin zaten geride olduğu biliniyor. Oysa İstanbul, Ankara, Karadeniz, Doğu Anadolu’da AKP’nin oyları diğer partilere göre daha fazla. O halde eğer böyle bir korsan müdahale olduysa, bu bölgelerdeki oynama daha fazla olmuştur.

Yüzde 10’luk fark

İzmir’de sandık başına 15 oy fazla çıkıyorsa diğer bölgelerde bu sayı 40’ları 50’leri bulur. Ortalamasını 30 alırsak, AKP’ye bilgisayar marifetiyle fazladan yazılmış oyların toplamı 5 milyona yaklaşır ki bu rakam partinin oy oranını yüzde 10’dan fazla artırır.

Elbette bunların hepsi faraziyedir. Gerçi bir sandıktaki oylarda bile oynanma olması büyük skandaldır ama, yine de tedbirli olmak gerektiğine inanıyorum.

Şimdi top artık partilerde. Dün CHP Genel Merkezi’nde bir çalışma yapıldığını öğrendim. Benzer bir çalışmayı MHP’nin de yaptığı bildirildi.

Şu anda seçimlere gözlemci olarak katılanlar tuttukları notlarla YSK’nın internet sitesindeki sandık sonuçlarıyla karşılaştırıyor. Eğer örnek seçilen pek çok sandıkta aynı durum söz konusu olursa geriye bir tek şey kalacak.

Canlı yayında sayım

O da, tüm oyların tekrar sayılmasıdır.

Bunun için de halen seçim bölgelerinde mühürlü torbalarda saklanan tüm oy pusulaları Ankara’ya getirilmeli ve özel bir ekip tarafından sayılmalıdır.

Eğer bu karar alınırsa, Türkiye’de bir ilk gerçekleşecektir.

Bu nedenle sayımın bu kez çok açık yapılması da zorunludur. Bu nedenle oylar örneğin Ankara’daki Atatürk kapalı Spor Salonu’na getirilir. Tribünlere her partiden 20 gözlemci oturtulur. Salonun her tarafına kameralar yerleştirilir. İsteyen televizyon kanalları sayımı canlı yayınlar. Özenle seçilecek, artık sayısı ne olur bilemem ve kaç gün sürecekse sürsün, görevliler her sandığı yeniden sayıp bunu tutanaklara geçirir. Çıkan sonuç bu kez gerçek sonuçtur.

*****

Sezer önledi

Perşembe günkü yazımda Tayyip Bey’in iki davranışına anlam veremediğimi yazmıştım. Bunlardan biri hükümet listesini alelacele Sezer’e götürmek istemesiydi. Erdoğan zaten Başbakan, ayrıca hükümette çok ciddi bir değişiklik yapmayacağı da anlaşılıyor. Bu durumda aceleye gerek yok. Üstelik Erdoğan’ın “Listeyi çizdirmem” demesi de bana biraz gerginlik yaratma arzusu gibi gelmişti.

Neyse ki Cumhurbaşkanı’nın listeyi hiç incelemeye bile gerek görmeden “Bunu yeni Cumhurbaşkanı’na sunun” demesi bence sorunu çözdü. Ayrıca bu davranış bir anlamda jest olarak da nitelendiği için herkes de memnun.

Aksi takdirde durup dururken yeni bir kriz ortamı doğacaktı. Ekonomi zaten incecik bir ip üzerinde gidiyor. Tam bu sırada yeni bir “anayasa fırlatma” benzeri kriz yaşamamış olduk.

DİĞER YENİ YAZILAR