'Dağlıca’dan sonra her şeyi göze almıştık'

Haberin Devamı

G-20 zirvesine giderken uçakta konuştu

Başbakan Yardımcısı Babacan, 12 şehit verdiğimiz Ekim 2007’deki Dağlıca saldırısından sonra hükümetin nasıl strateji geliştirdiğini anlattı: “Her şeyi göze aldık. Dönemin başkanı Bush’u aradık, ’Bunu yapacağız, yardımcı olacak mısınız’ dedik. Eve dönüşte yaşananlar rahatsız ediciydi. Ama buna rağmen sürecin devam etmesi konusunda niyetliyiz”

İngiltere’de düzenlenen G-20 bakanlar zirvesine katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uçakta gazetecilerle sohbet etti. IMF görüşmeleri, ekonominin genel durumu ve demokratik açılım konusunda önemli açıklamalarda bulunan Babacan soruları şöyle yanıtladı:

* Başbakan Erdoğan, “Terör olmasaydı Türkiye nerede olurdu” dedi. Bu konuda bir teknik çalışma yapıldı mı?

Bu konuları rakama indirgemek doğru olmaz. Ama bir fırsat maliyet var. Örneğin Bursa-Şanlıurfa farkı neden? Topraksa toprak, araziyse arazi, insansa insan. Bursa dev sanayi kenti olmuş ama Urfa olmamış. Konuştuğumuz tüm yabancılar bize Türkiye’nin Doğusu’nda, Güneydoğusu’nda bir Çin, bir Hindistan var diyorlar. Oradaki nüfus, toprak kaç Avrupa ülkesinden daha büyük. Ancak ne kadar yol, ne kadar altyapı yaparsanız yapın, terör sorunu çözülmeden olmaz...

* Eğer terör biterse dağdan inecek silahlı militanlar... 70 bini bulan geçici köy korucularının durumu ne olacak? Bunlar için özel bir proje, hazırlık var mı?

Mahmur’un politikası ayrı Kandil’in ayrı. Korucuların takvimi ayrı. Korucular için erken, adım atılmayabilir. Mahmur ağırlıklı olarak kadın ve çocuklardan oluşuyor. Kandil’de farklı gruplar, farklı ülke vatandaşları, suça bulaşmış, bulaşmamış olanlar var. Mahmur kadın ve çocuk. Kandil ise kategori kategori. Onun için ayrı bir proje uygulanacak.

* Eve dönüşte yaşananlar sizi rahatsız etti mi?

Habur’daki, Diyarbakır’daki görüntüler rahatsız ediciydi. Örgütün ve DTP’nin politikası var. Ama insanlar niye seviniyorlar, halk niye gidiyor? İnsanlar bu iş bitiyor diyor ümitleniyor. Orada devamlı bir risk, normal olmayan bir hal var. İnsanlarda normal döneme gidiyoruz sevinci var. O görüntülere bakınca önce biz de irkildik. Ama kadın ve çoluk çocuklar niye seviniyor? Artık rahatlıyoruz sevinci söz konusu. Zorla evlerinden koparılmış dağa gitmiş. Çoğunda aslanım hadi git dağa çık durumu yok..

* Kandil nasıl çözülecek?

Çok muhatabı var. Çok dikkatli yönetilmesi gerekiyor. Ekim 2007 Dağlıca sonrası yeni strateji geliştirdik. Emre Taner Bey’i Kuzey Irak’a göndermemiz o zamana rastlar. Her şeyi göze almıştık. 5 Kasım 2007’deki Bush-Erdoğan görüşmesi öncesi bir telefon görüşmesi olmuştur. “Biz bunu yapacağız” denmiştir, “Siz yardımcı olacak mısınız olmayacak mısınız, bunu öğrenmek istiyoruz.” Böyle Washington’a gidilmiştir. O zaman F-16’lar Erbil’de uçuş yapsın, binaların camları kırılsın. “Hadi hadi” diyenler de oldu. Ama biz Kuzey Irak’ta yaşayan 4 milyon insanın günlük hayatına olumsuz yansıyacak bir karar almak istemedik. Bizim orada halkla bir sorunumuz yok. O sırada İsrail Gazze’ye ekonomik ambargo uyguluyordu. Onları eleştirirken benzer bir duruma düşmemiz mümkün değildi. Son olaylara rağmen sürecin devam etmesi konusunda niyetliyiz. Teröristler silah bırakıp dağdan iniyor. Önemli olan bu. Terörü tamamen sıfırlamak iddiasında olmadık. Amacımız hal yoluna girmesi. O amaca ulaşmak için bütün kurumlar çalışıyor. Askeri, istihbari, diplomatik boyutun amacı bu. Silah bırakılması.

Bizim banka sistemimiz dünyaya örnek olacak...

* IMF’den mezuniyet ne zaman?

Bu tür klişe söylemlerle bu işi götürmek zor. İşin gerçeğine bakacağız. Öncelikle şu var ki, G-20’ler arasında bir ön gözetim başlayacak. G-20’lerin birbirini raporlayacağı ve IMF’nin de bunu denetleyeceği bir sisteme geçiliyor. ABD de, Japonya da buna dahil. Kriz öncesinde büyükler incelemeyi istemiyordu. G-20’de politika standartları çerçevesinde sürekli ve şeffaf bir şekilde politikaların birbirine uyumu ve politikaların IMF tarafından denetleneceği bir sisteme gidiyoruz. Her ülkenin dış denetime açık olacağı sisteme geçiliyor. Şeffaflık, politikaların dışarıdan denetlenmesi sistemine geçiliyor. IMF diyecek ki, “Japonya şu konuda yanlış yapıyor. ABD’de şu konuda hassasiyet var.” IMF, Dünya Bankası daha da güçlenecek, oraya gidiyoruz. Önemli olan dışarıdan yönlendirme ile şunla bunla değil, Türkiye’nin kendi kendine doğru politikaları uygulamasıdır.

İstemediğimiz hiçbir şeyi imzalamadık

Türkiye’nin bugünü, yarınını kurtarma değil, orta ve uzun vadede kendini kurtaracak politikalar uygulamasıdır. Biz bu dönemde 18 ve 19’ncu stand-by’ları bitirdik. İnanmadığımız hiçbir şeye imza atmadık. Önemli olan Türkiye artık aklı başında işleri kendisi yapıyor mu, yapmıyor mu? Popülizme kayıyor mu, kaymıyor mu?

* Mahalli seçimlerde harcamalar attı...

Yasa çıktı. 2008’de yasa ile belediyelerin gelir payları artırıldı. O düzenleme olmasaydı, 2009’da vergi gelirlerinin düştüğü bir ortamda çoğu belediye perişandı. Vergiler düşmesine rağmen belediye gelirleri, merkezden aldıkları paraların miktarı düşmedi. Ama her belediyenin hesabına ve kitabına dikkat etmesi gerekiyor.

* Merkez Bankası’nda 2001 krizinden verilen tahviller var. Piyasada, “Merkez Bankası özel tertip tahvil alacak beklentisi” var.

2001 krizi döneminde Hazine özel tertip kağıt çıkardı, TMSF’ye verdi, o da bankalara verdi. Onlar da Merkez Bankası’na gittiler. Bizim zamanımızda öyle bir şey yapılmadı. Tıkır tıkır onları ödüyoruz. Bu kağıtlar 2010’da tükeniyor. Sıfırlanıyor. Merkez Bankası, “az bir miktarda da olsa benim açık piyasa gereği bu kağıtlara ihtiyacım var. Hazine’den değil ikinci el piyasadan alacağım” diyor. Ama daha oturup konuşmadık. Tamamen Merkez Bankası’nın ortaya attığı fikir. Merkez Bankası’nın kendi vereceği karar. Alırlar almazlar, bizi hiç ilgilendirmez. Ama bir kapı açıyor. Merkez Bankası’nın iyi değerlendirmesi gerekir.

G-20’de tartışılıyor...

* IMF kaynağı ile büyüme yüzde kaça çıkar?

Bu konuda bir şey söylemeyeyim ama IMF’den kredi alıp almama durumu tamamen Türkiye’nin ödemeler dengesiyle ilgili konudur. Ne zaman ödemeler dengesi ihtiyacı ortadan kalkarsa, kredi konusu da ortadan kalkar. Biz IMF meselesini bir onur meselesi, bir önyargı, bir kompleks yapmıyoruz. Tamamen ekonomin dengeleri açısından bakıyoruz. IMF parasını sırf hazine finansmanı için düşünmüyoruz, Türkiye’nin döviz rezervleri açısından düşünüyoruz. Biz Merkez Bankası’na koyacağız o parayı. Merkez Bankası’na döviz satacağız, alacağımız parayı da piyasada borçların ödemesine kullanacağız.

* Küresel ekonomide kriz geride kaldı mı?

Dünya ekonomisinin önü açık demek çok kolay değil. Bana göre hala önemli risk batı Avrupa Bankaları. İngiltere’de 2 bankanın maliyeti 25 milyar paund. 60-70 milyar dolar ediyor. Bizim 2002’de yaşadığımız krizin tamamını İngiltere’de 2 banka götürdü.

* Bizim banka sistemimiz dünyaya örnek olacak herhalde...

Öyle, öyle. Ülkeler bu bankaları kurtarmak için bedel ödedi. Peki bunlar nasıl tahsil edilecek diye G-20’de tartışılıyor. Biz gittik canlarına okuduk. Bir bakıma hala hikayeleri devam ediyor. TMSF’de bunu yaptık. Paraları tahsil ediyoruz. ABD’de de formül arıyorlar. Ne civcivi sıkıp öldürmek ne de serbest bırakıp uçurmak istiyorlar. Ancak bu harcamaların cezasının kesileceği gün gelecek.

IMF ile çalışmalar devam ediyor

“Ben belli bir noktaya gelmeden Türkiye’ye heyet çağırmayacağım. Onlar ısrarla heyet gönderelim diyorlar. Ben onu yapmıyorum heyet gelince psikoloji değişiyor. Piyasalar görüşmelere odaklanıyor. Konuşmaların kontrolü zorlaşıyor”

* Bir seneden fazla oldu görüşüyorsunuz...

Kaç senesini bilmem. 16 Eylül’de bir program hazırladık gönderdik. Görüşmeler devam edecek.

* Hükümetimiz IMF ile anlaşma yapmaya niyetli değil ama elimizin altında bulunsun mu deniliyor?

IMF’nin üyesiyiz. Üye ülke olarak sürekli irtibat halindeyiz. Zaten o fiili olarak öyle. Yani elimizin altında.

* IMF ile hangi noktadayız? Gelir İdaresi’nin özerkliği, servet incelemesi, belediye gelirleri kanunu gibi konular da sorun vardı. Şu anda tıkanıklık noktalarında neredeyiz?

O konular eski müzakereler sırasında ortaya atılmış konular. En az 6 aylık konular. Şu anda öyle konular yok gündemde. Ben onlara müzakere edilen konularla ilgili hiçbir şey söylemeyin dedim. Biz de söylemeyeceğiz dedim.

* Müzakere ediyor muyuz?

Tabii, sürekli. Her programın 4 ayağı olur. Para politikaları, maliye politikaları, yapısal sorunlar ve finans sektörü. Bizim finans sektörüyle ilgili yapacak bir şeyimiz yok. İyi uygulamalar devam edecek. Yaptığımız gayet güzel işlere devam ettireceğiz. O zaman geriye 3 ayak kalıyor. Bu üç ayakta nokta hedefler açıkladık. Onlara da “orta vadeli programımız bizim müzakere zeminimizdir” dedik. Orta Vadeli Program’ın Resmi Gazete’de yayınlanmış şeklini ve teknik detaylarını gönderdik. O günden bu yana karşılıklı müzakereler devam ediyor. E-maillerle, tele konferanslarla devam ediyor.

* Niye böyle?

Ben belli bir noktaya gelmeden Türkiye’ye heyet çağırmayacağım. Onlar ısrarla heyet gönderelim diyorlar. Ben onu yapmıyorum, heyet gelince psikoloji değişiyor. Piyasalar görüşmelere odaklanıyor. Konuşmaların kontrolü zorlaşıyor. Dedik ki teknoloji çok ilerledi, yüzyüze oturmak şart değil. Yazışarak, telekonferanslarla görüşebiliriz.

* Ne kadar yakınız?

Hiç belli olmuyor. Bu konuda sinyal vermek istemiyoruz. Bu işin olur noktası gibi bir sinyal vermek istemiyorum. Küçük bir detaydan kopabiliyor. Zaten onların da açıklaması var. Orta Vadeli Program’ın hedefleri iyidir, dediler. Bu güzel hedeflere nasıl ulaşacağına ilişkin detaylar önemli, dediler. Şu anda yapılan o.

Maliye politikası ayağı da zaten belli. O hedefleri nasıl tutturacağımız konusunda paket elimizde var. Zaten orta vadeli politikaları açıkladığımızda mali ayakta neyi ne zaman yapacağımızın kararı aldık ama onu açıklamadık. Bir kısmını yaptık, bir kısmı da sonra devreye girdi. Örneğin 1 Ekim’de sağlıktaki politikalar devreye girdi. Tedbirler listesi budur, demedik, demeyeceğiz. Bir takvim açıklayıp, sırası geldi uygulanacak da demeyeceğiz. Takvimde sırası geldikçe adımlar tek tek atılacak ve o hedefler tutturulacak.

* 2010’da resmi 3.5 büyüme hedefleniyor. Bu IMF’siz bir senaryo. Bu büyüme yeterli değil. IMF ile anlaşma yaparsak büyümenin alternatif senaryosu var mı?

Yüzde 3.5 büyüme arzu ettiğimiz bir rakam olmasa da Avrupa’nın en yüksek büyümesi olacak. 27 AB ülkesi büyüme projeksiyonlarını açıkladı. En yüksek yüzde 1.5. Biz yüzde 3.5 açıkladık. IMF yüzde 3.7 açıkladı. 4-4.5 diyenler var. Dün bir yatırım bankasından heyet geldi büyümeyi 5 bekliyoruz dediler. Biz daha ihtiyatlıyız. Muhafazakar bir tahmin. Onu da özellikle yaptık. Doğal siyasi eğilim büyümeye yüksek bir şey yazarsınız, daralacaksanız da az yazarsınız. Moralleri bozmayım diye düşük tutarsınız. Büyüme ile vergi gelirlerinin korelasyonu neredeyse aynı çıkıyor. Daha yüksek büyüme tahmini koyup, daha yüksek gelir olacak diye gider tahmini yapsaydık, büyüme o kadar çıkmasaydı dönüp masrafları kısmamız mümkün olur muydu? Seçimden önce muhafazakar gittik, kredibilite sıkıntısı yaşamayalım istedik. Pesimistik senaryoda bile tutturulabilecek hedefler koyduk. Bu tür bir dönemde ihtiyat, ihtiyat, ihtiyat\’85 Türkiye’nin seçimden önce kredibilete kaybına tahammülü yok. Halkla kurduğumuz bir güven ilişkisi var. Güven ilişkisinin korunması gerekiyor. Güven kolay kazanılmıyor. Nakış işler gibi, iğne ile işler gibi güven kazanıyorsunuz, ama bir anda kayıp gidebiliyor. Güven kaybına tahammülümüz yok. Son derece muhafazakar, son derece emniyetli, Allah korusun Türkiye’ye bir yol kazası yaşatmayacak, çok kötü senaryoda bile Türkiye’yi koruyacak bir program açıkladık.

İngiltere 2 banka kurtardı. Merkel “ben vergileri indireceğim, harcayacağım” diyor. Borç stokunu arttırıyor. Onlar uzun vadeli borçlanıyor ve borcu gelecek nesillerin kesesinden yiyor. Bu borçların ödeneceği zaman o yöneticiler olmayacak. Bana göre riskli. Bunlar doğru politikalar değil. Bizim borçlanma vademiz kısa. Hem bizim daha uzun vadeli bir perspektifimiz var. Ak Parti alternatifi olmayan bir parti. 5 sene sonrasını düşünmek zorundayız. Borçlanalım da kim öle kim kala diyemeyiz. Borcu biz ödeyeceğimiz. Hem gelecek nesillere karşı hem de siyasi sorumluluğumuz var. Başka ülkelere bakamayız. Hele hele genişlemeci maliye politikalarında neyi ne zaman yerine koyacağınızı bilmezseniz getirdiğinden çok götürür. Kamu harcamalarını artırın ki büyüsün. Bu olmuyor. 60’den 70’den beri uygulanmış. Türkiye bunları defalarca test etti. Önlem almasaydık bütçe açığı 70 milyarın üstünde sabit devam edecekti. Borç stoku yüzde 39’dan yüzde 47’ye sıçrıyor, her sene üzerine ekliyordu. Hiçbir şey yapmasak Türkiye’nin gideceği yer yer değildi. Mart ayında başlatılanların yarısını çektik. Haziran’da baktık tabloya hemen frene bastık. Pek çok ülkeden de önce yaptık. Önemli olan bizim hesabımızı kitabımızı sağlam tutmamız.

* Sosyal güvenlikteki problem nedir?

Sosyal güvenlikte hem kendi içindeki dengesinde hem bütçede sorun var. Bütçede bir açık var. Ekonominin yavaşlamasından kaynaklanıyor. Sosyal güvenlik tarafında prim gelirlerinde bir düşüş var. Kayıtlı çalışan işçi sayısında ciddi bir düşüş var. Ama özel sektör tarafında. Yoksa devlette iş garanti. Primler düşerken bazı harcamalar da artırıldı. Açık buradan. Sağlıkta da ciddi bir artış var. Onu ciddi kontrol altına aldık. Sağlık konusunda kaliteden ödün vermeden kaynakları daha rasyonel kullanma, kontrolü sıkılaştırma ve sistemde kaçaklar varsa onları önleme konusunda bayağı kontrol altına aldık. Gelecekte ekonomideki toparlanma ile hem prim, hem gelir kalemlerinde bir artış olacak. Hem ayrıca biz gider kalemlerinde de frene bastık.

* IMF anlaşması olursa yüzde 3.5 büyüme kaça yükselir?

Şimdi onu söylemeyeyim ama mutlaka onun üzerine çıkar.

DUMANSIZ HAVA

İrlanda’da tuttuysa bizde tutmaması imkansız

İrlanda bu yasağı 2003 yılında getirdi. 2004 yılı. Ocak ayında Davos’tayım. “İrlandalı bakan sizden randevu istiyor” dediler. Adamla oturduk, “Ben İrlanda’da sigara yasağını getiren bakanım” dedi. “Anlat bakalım” dedim. Anlattı. Orada Pub’lar var. “Orayı da şöyle çözdük” dedi, “üzeri kapalı ama 2 duvarı açık olacak dedik. Kamuoyu araştırması yaptık, yüzde 85” dedi; “içenlerin de yarısı memnun dediler”. Bizim arkadaşlar buna başlayınca anlattım. Aynı yüzde 50 şeyini biz de koyduk. O İrlanda’dan aldık. Kamuoyu araştırması yapıyoruz, çok büyük destek var. İrlanda’da tuttuysa bizde tutmaması imkansız.

DİĞER YENİ YAZILAR