Kriz hangi noktaya ulaştı?

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, “kriz tepe noktasına ulaştı ve inişe geçti” diyor önceki günkü Ulusa Sesleniş konuşmasında. Ama kimin krizi?

Türkiye’nin değil. Küresel mali krizin Türk ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri daha yeni yeni görülmeye başlıyor.

Muhtemelen Başbakan da küresel krizle ilgili bir tespit yapıyor. Yoksa Türk ekonomisi üzerinde yeni yeni görülmeye başlayan etkilerin ne kadar devam edeceğini, ne kadar tahribata yol açacağını henüz kimse kestiremiyor.

Küresel krizden bağımsız olarak Türk ekonomisinde zaten üretim, yatırım ve büyüme hızı göstergeleri olumsuz bir seyir izlemeye başlamıştı. Şimdi dünyada finansal kesimde başlayıp yavaş yavaş reel ekonomileri sarsmaya başlayan küresel krizin Türkiye üzerindeki etkisi ağır biçimde reel sektör üzerinde görülecek.

Ki bu olumsuz etkiler görülmeye başladı da. Örneğin Ağustos ve Eylül aylarında sanayi üretiminde görülen sert düşüşler. TİM’in dün açıkladığı Kasım ayına ilişkin geçici ihracat verileri de durumun giderek kötüleşmekte olduğunun işareti. Geçici verilere göre Kasım ayında ihracat bir önceki yıla göre yüzde 20 gerilemiş durumda.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın hükümete verdiği dünkü brifing notlarında da yer aldığı gibi son aylarda yurtiçi talepte çok ciddi bir daralma var. Şimdi buna bir de dış talebin daralması ekleniyor.

Dolayısıyla reel sektörün şirketler dünyasının ve çalışan kesimlerin işi daha da zorlaşıyor.

Reel sektörü etkileyen olumsuzluk sadece iç ve dış talep daralmasından ibaret değil. Başbakan Erdoğan’ın sıklıkla ifade ettiği gibi banka kredilerinin daralmasıyla da sınırlı değil.

Bir de döviz kurlarındaki hızlı yükselişin şirket bilançolarına vurduğu darbe var.

Yine Merkez Bankası’nın geçen hafta açıklanan Finansal İstikrar Raporunda yer alan verilere göre 31 Ağustos tarihli borç verilerine göre reel sektörün borçları üç aylık dönemdeki kur artışlarından dolayı tamı tamına 62 milyar YTL ağırlaştı.

Tabii ki bazı firmaların döviz kredisi borçlarına karşılık bankalarda yüksek miktarda döviz mevduatı, döviz alacağı da var. Bu durumdaki firmaların kaybı fazla değil. Yine Merkez Bankası verilerine göre reel sektörün net döviz pozisyonu açığı 81,5 milyar dolar olduğu için devalüasyonun şirketlere olan net faturası da 25 milyar YTL civarında.

Ancak bir de hiç döviz mevduatı olmayan, hiçbir döviz kazandırıcı faaliyeti, ihracat geliri olmayan döviz borçlusu şirketler var. Bu yılın Haziran sonu itibariyle bu durumdaki firmaların döviz borcu 12 milyar dolar düzeyindeydi. Üç ay öncesine kadar düşük kur avantajından yararlanan bu firmaların işi şimdi çok zor.

Hükümetin şu ana kadar aldığı veya alacağını açıkladığı önlemlerin reel sektörün bugün yaşamakta olduğu ve önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşabileceği tahmin edilen sorunlarını hafifletebilecek gibi de gözükmüyor.

Reel sektörün de finansal sektörün de hükümetten beklentisi etkili bir önlemler paketi. Ancak o da asıl olarak IMF ile yürütülen stand-by müzakerelerine bağlı. Paketin çerçevesi IMF anlaşmasıyla çizilecek ve en önemlisi bunun finansmanı da o anlaşmaya bağlı. IMF acaba Türkiye’nin 2009 için ihtiyaç duyduğu dış finansmanın ne kadarını karşılayacak?

Şimdilik bunlar belirsiz...

DİĞER YENİ YAZILAR