Hükümet için asıl sıkıntılı dönem yeni başlıyor...

Haberin Devamı

Türkiye’nin son bir yılı, ülke için de AKP için de aslında kayıp bir dönem. Geriye dönüp bakıldığında cumhurbaşkanlığı seçim krizi ile türban ve yine bununla da ilgili kapatma davası krizi dışında akıllarda kalan tek önemli gelişme Ergenekon tutuklamaları ve iddianamesi oldu.

Oysa geçen dönemde ağırlıklı olarak ekonomi alanında olmak üzere son derece ciddi sorunları birikti Türkiye’nin. Ama ne yazık ki bu sorunlar öncelikli gündem maddeleri arasına giremedi. Türban krizi, kapatma davası ve Ergenekon tartışmalarının gölgesinde kaldı. O yüzden sorunların yükü arttı, çözümü biraz daha zorlaştı.

Örneğin yüzde 4’ler civarına indirilmesi planlanan enflasyon dün açıklanan Temmuz ayı rakamları itibariyle hedefin üç katını aşmış durumda. Toptan fiyat endekslerine göre ise durum daha da ürkütücü Türkiye adeta yüksek enflasyon dönemine geri dönüş işaretleri veriyor. Toptan fiyatlardaki artışın bu yıl yüzde 20’leri bulması sürpriz olmayacak. Ki zaten şimdiden yüzde 18’i geçmiş durumda.

Aynı şekilde, hükümet yetkililerince uzun süre, “finanse edilebildiği sürece sorun değil” diye bakılan ödemeler dengesindeki cari açık patlamasının artık “sorun” hem de ciddi bir sorun olduğu herkesçe kabul ediliyor. Bu yıl 50 milyar doları bulacağı tahmin edilen cari açığın kendisi de sorun, finansmanı da... Hatta bu finansman için ödenen, ödenecek olan bedel daha da büyük sorun.

“İşte bütün dünyada bir küresel dalga var, bu Türkiye’yi de etkiliyor. Petrol fiyatlarındaki olağanüstü artışlar bütün dünyada enflasyonu arttırıyor” değerlendirmesini yapıp Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu sorunları da “bizim dışımızdaki etkenler” diye açıklayabilmenin gerçekçi olmadığını da artık herkes görüyor.

Evet yüksek petrol fiyatları bütün dünyada enflasyonist bir dalga yarattı ama ne gelişmiş batı ekonomilerinde ne de Türkiye ile kıyaslanan gelişme yolundaki ekonomilerde çift haneli enflasyon rakamları yok.

Aynı şekilde yüksek enerji fiyatları petrol üreticisi olmayan bütün ülkelerin ödemeler dengelerini şu veya bu ölçüde bozdu ama Türkiye’deki bozulma çok daha farklı.

50 milyar doları aşan cari açığın sürdürülebilir olmadığı artık görülmüş durumda. Şimdi hükümet bu konuda tedbir arayacak. Bunun için önce bir komisyon oluşturulup burada çıkacak öneriler doğrultusunda bazı önlem önerileri Bakanlar Kurulu gündemine gelecek. Örneğin en azından enerji dışı dış ticaret dengesindeki bozulmanın nedenleri araştırılıp bunların üstesinden gelebilme yolları aranacak.

Bu komisyon çalışmalarının en kritik yönünü de kuşkusuz yüksek faiz düşük döviz kuru denkleminin nasıl değiştirilebileceği oluşturacak.

Bu denklemin iki kalemi de Merkez Bankası açısından çok önemli. Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadeledeki iki silahından biri yüksek faiz, diğeri de düşük döviz kurları.

İhracatı arttırmak, yerli sanayinin rekabet gücünü yükseltmek için ekonomiyle ilgili bazı bakanların aklına gelen tek pratik çözüm şu:

“Merkez Bankası faizleri düşürsün. O zaman döviz kurları yukarı doğru hareketleneceği için ithalat artış hızı düşerken ihracat artar. Ayrıca düşük faizler hem Hazine’nin hem de özel sektörün, yerli sanayicinin maliyetlerini hafifletir. Cari açık sorunu da hafifler...”

Yani Merkez Bankası’nın zaten çok da hakim olamadığı enflasyonun dizginlerini tümden serbest bırakması isteniyor...

DİĞER YENİ YAZILAR