Gazete Vatan Logo

Avrupa basınında bugün

Guardian Avrupa basınında bugün; Irak seçim sonuçları, Lübnan'ın eski başbakanlarından Refik Hariri'nin öldürülmesi, El Cezire televizyonunun özelleştirilmesi, İngiltere'de göçmenlere AIDS testi önerisi, Türkiye futbolundaki şiddet konuları öne çıkıyor

Guardian gazetesinin iç sayfalarında Simon Tisdall imzalı yazının başlığı, "Seçim başarısı, Türklerin, Kürtlerin bağımsızlığına yönelik korkularını artırıyor" şeklinde. Tisdall, Irak'taki seçimlerde, Kerkük'te, Kürt ittifakının oyların yüzde 59'unu, Ankara'nın koruma sözü verdiği azınlığı destekleyen Türkmen Cephesi'nin ise sadece yüzde 18'ini aldığını belirtmiş.

Simon Tisdall, Türkiye'de milliyetçilerin Kerkük'e hala bir Türk toprağı gözüyle baktıklarını söylüyor. Tisdall'a konuşan bir Türk diplomatın sözleri ise şöyle: "Kerkük, şimdi bir numaralı güvenlik sorunu. Kamuoyu için de durum aynı. Kerkük, potansiyel bir barut fıçısı. Bizim için ise Kudüs gibi özel bir statüsü olan, tüm halka ait bir kent. Irak'a müdahale etmek istemiyoruz. Ancak kırmızı çizgilerimiz var. Bunlar da, Kerkük ve etnik azınlıklara yönelik saldırılar."

İranlı yazar ve yorumcu Amir Tahiri'nin, Times gazetesindeki yazısının başlığı ise "Irak demokrasiyi tattı. Zalim Arap liderler, ayakkabıları içinde sarsılıyor". Tahiri, Irak'taki deneyimin, Ortadoğu'daki diğer Müslüman ülkeleri, demokratik değişim yolunda cesaretlendirebileceği görüşünü şöyle özetliyor: "Artık İran'da Humeyniciler, Haziran ayında bir başka kararlaştırılmış seçimi düzenlemekte zorlanacaktır. Mısırlılar, devlet başkanı Hüsnü Mübarek'i yüzde 99,99'la yeniden seçmekte ya da oğlu Cemal'i önümüzdeki seçimlerde tek aday yapmakta güçlük çekeceklerdir. Suudiler, meclislerindeki sandalyelerden en az yarısının doğrudan seçimle belirlenmesi yönündeki taleplere daha fazla direnmeyeceklerdir. Libya'da albay Kaddafi, oğlunu başbakan olarak atamakta zorlanabilir. Suriye için de, Lübnan'da mayıs ayında bir başka sahte seçim düzenlemek de, kolay olmayacaktır."

Lübnan'ın eski başbakanlarından Refik Hariri'nin dün suikast sonucu öldürülmesi, İngiliz gazetelerinin bugün en geniş şekilde ele aldığı haber.

Independent'ın manşeti, "Bay Lübnan'ın ölümü". Beyrut'tan yazan, gazetenin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Hariri'nin, Beyrut'u iç savaşın küllerinden yeniden inşa eden kişilerin başında geldiğini belirtiyor. Fisk, Hariri'nin öldürülmesinden sonra, Lübnan'ın geleceği için endişeli: "Lübnan, mezhep ayrılığına dayalı kurumlarla yönetilen bir ülke. Ülkede Cumhurbaşkanı Hristiyan bir Maruni, Başbakan Hariri gibi Sünni bir Müslüman, Meclis Başkanı ise Şii olmalı. Hariri'nin öldürülmesini amaçlayan herhangi bir kişi, bunun, 1975-1990 yılları arasındaki iç savaşın tüm yaralarını yeniden açacağının farkında olacaktır."

Times'ın başyazısının başlığı ise "Lübnan'ın kalbine darbe". Şam yönetimini suçlayan gazeteye göre suikast, "Suriye'nin uğursuz elinin damgasını taşıyan, canavarca bir olay". Times bu noktada Hariri'nin, Lübnan'da Suriye karşıtı cephenin lideri olduğuna şu ifadelerle dikkat çekmiş: "Suikast, Lübnanlıların, kendi kaderlerini kontrol edip, Suriye'nin uzun ve boğucu askeri işgaline son vermeye yönelik çabalarına karşı önleyici bir darbeydi. Amaç, kampanyasını "Suriye dışarı" sloganı üzerine kurmayı düşünen herhangi bir Lübnanlı siyasetçiye dehşet saçmaktı."

Daily Telegraph yazarı Anton La Guardia'nın yazısının başlığı ise "Şok Dalgaları, Şam'daki Başkanlık Sarayı'nın pencerelerini takırdatıyor". Anton La Guardia da, suikast sonrası gözlerin Suriye'ye çevrildiğini vurgulamış.

Yazar Lübnan'da, Dürzilerin eski lideri Velid Canbolat'ın 1977'de, eski Devlet Başkanı Beşir Cemayel'in de 1982'de öldürülmelerinin arkasında da Suriye'nin bulunduğuna inanıldığını belirtiyor. La Guardia'ya konuşan Oxford Üniversitesi Lübnan Çalışmaları Merkezi Direktörü Nedim Şehadeh ise şu yorumu yapmış: "Bu, Suriye açısından, böyle bir şeyi gerçekleştirmek için en kötü zaman. Zira Şam yönetimi, uluslararası toplumun baskısı altında. Eğer suikastın arkasında Suriyeliler yoksa bu muhtemelen, Suriye üzerinde baskıyı artırmakla ilgilenen herhangi bir kişi olabilir."

Independent'ın iç sayfalarındaki bir haberin başlığı ise "Amerika ve Suudi Arabistan, El Cezire'yi sansürlemeye çalışmakla suçlanıyor".

Haberde, Arapça yayım yapan televizyon kanalının sahibi olan Katar hükümetinin, El Cezire'nin özelleştirilmesine yönelik planların hızlandırılması yolunda talimat verdiği belirtilmiş.

Çalışanları bu durumun, televizyonun editoryal bağımsızlığını kaybetmesine yol açacağından endişeli. Yazıda şu ifadeler var: "El Cezire özelleştirilirse, hisseleri Katar Borsası'nda işlem görecek. Bu durumda, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin vatandaşları, hisseleri satın alabilecekler. En zengin konsey üyesi ise Suudi Arabistan. Riyad yönetimi, aleyhine yapılan yayınlar sonrası, televizyona reklam vermeyi askıya almış durumda. Bu da, El Cezire'nin içinde bulunduğu maddi sorunları artırıyor."

Bugünkü bazı İngiliz gazetelerinin manşetleri, ana muhalefetteki Muhafazakar Parti'nin göçmenlere yönelik tartışmaya yol açacak önerileri.

Times, muhafazakarların bugün açıklayacakları öneriler arasında, İngiltere'ye seyahat ya da çalışma amacıyla gelen kişilerin, AIDS testi yaptırmalarının da bulunduğunu belirtiyor.

Önerilere göre, İngiltere'ye bir yıldan uzun bir süre ya da kalıcı olarak yerleşmeyi amaçlayan kişiler, ülkelerinde, kendilerinin ödeyecekleri tam bir sağlık muayenesinden geçmek zorunda olacak. Bu kişiler verem ihtimaline karşı göğüs röntgeni çektirmelerinin yanı sıra, sarılık ve HIV testleri de yaptıracak.

Financial Times'taki Vincent Boland imzalı yazının başlığı, "Türkiye, futbolda şiddete karşı düdük çalıyor".

Yazıda, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, tribünlerde şiddetin son bulması için gereken herşeyin yapılması konusunda klüplere, polislere ve siyasetçilere ültimatom verdiği belirtilmiş. Boland'ın Türkiye'de futbol sahalarında artan şiddetle ilgili analizi ise şöyle: "Türkiye'de, son yıllarda futbol dünyasında artan şiddetin ardında, ülkenin son yıllarda geçirdiği sosyal dönüşüm var. Bu kapsama giren gelişmeler ise göç, kentleşme, artan işsizlik ve Türkiye'de eğitim sistemindeki yetersizlikler. Avrupalı rakiplerinin çoğuna göre yoksul bir ülkede, kendini bir futbol takımına, özellikle de İstanbul'un üç büyük kulübü Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş'a iliştirmek, bir anlamda kimlik ve topluluk oluşturuyor. 12 milyon nüfuslu İstanbul'da çoğunluğun yaşadığı varoşlarda, aksi takdirde bu duygular eksik kalıyor."

Haberin Devamı