Gazete Vatan Logo

Sisteme ayak uydursaydım sıradan bir fotoğrafçı olurdum!

´Sigara içenin cezası ile hayvan öldürenin cezası aynı´

Mehmet Turgut, Hayvan Hakları’na dikkat çekmek için Serra Yılmaz, Yekta Kopan, Levent Üzümcü, Yüksel Aksu, Mert Fırat gibi isimleri fotoğrafladığı 5199 isimli sergisiyle gündemde. Fotoğrafta sert bir dili olduğunu belirten sanatçı, bu özelliğinin onu diğerlerinden ayırdığını da belirtiyor. Mehmet Turgut ile fotoğraf dünyasını ve Ankara’dan İstanbul’a uzanan hikayesini konuştuk. Turgut, 4 yıl önce geldiği İstanbul’dan çok şey öğrendiğini, bu sayede birçok önemli politikacı ve dünya yıldızını görüntülediğini de ekliyor.

* Öncelikli olarak 5199 isimli son serginizden bahsedelim. Neden 5199?

5199 sayısı, Hayvanlar Hakları Koruma Kanunu’nu temsil ediyor. Bu kanunda büyük açıklar var. Daha önce hayvan haklarıyla ilgili bir organizasyon ve sergi yapılmamış. Bu kanunun uygulamasındaki sorunlara dikkat çekmek istedik. Bir sigara içmenin cezası ile bir hayvanı darp etmenin, tecavüz etmenin, öldürmenin cezası aynı... Biri kediyi çatıdan aşağı atıyor, diğeri kapalı bir yerde sigara içiyor ikisi de aynı cezayı alıyor hatta bazen bu tür olaylar mahkemeye bile intikal etmiyor. Benim evde 4 kedim, bir köpeğim var. Onlardan herhangi birine biri şiddet uygulasa kendimi kaybederdim ve ben ona kendimi kaybettiğimden dolayı bir şey yapsam, 10 kat daha suçlu oluyorum. Böyle garip bir durum var.

* Yasanın değişikliği midir istediğiniz?

Değişmesinden ziyade uygulanmasının daha sıkı olmasını ve detaylanmasını istiyoruz. Para cezası olacaksa da şu andakinden 100 kat fazla olmalı.

* 5199’un doğum hikayesi, fikir babası kimdir?

Biliyorsunuz Bolluca’daki hayvanların zehirlenme mevzusu oldu ve ardından gelen hayvana şiddet haberleri bizi buna itti. 46 adındaki kültür-sanat dergimizin bu sayısını bu konuya ayıralım dedik sonrada sergi fikri gelişti.

* Sayılarla aranız iyi gibi... Peki ya 46?

Harika. Çok İyi gidiyor, bir iş yapıyorsunuz bu işte bir mecraya ihtiyacınız var. Ben de kendim yarattım o mecrayı. Yaptığım işleri yayımlayabileceğim başka bir mecra olmadığı için dergi çıkarttım. Bayağı sevilmeye başladı, benden çıktı artık. 46 dergisi ve Mehmet Turgut diye iki ayrı konu başlığı var, benim adıma çok sevindirici.

30 yıl Ankara’da görmediğimin 4 katını 4 yılda İstanbul’da gördüm

* Hep Ankara’dan bahsediyorsunuz. Nedir bu Ankara’yı diğerlerinden ayıran?

Benim canımı bir şey sıktığında hemen Ankara’ya sarılırım. İstanbul’da canınızı sıkan şeylerin Ankara’da canınızı sıkmasının imkanı yoktur. 30 yıl Ankara’da yaşadım, 4 yıl İstanbul’da... 30 yıl Ankara’da görmediğimin 4 katını 4 yılda İstanbul’da gördüm.

* İstanbul’un onca iyi tarafları da var...

Muhakkak ki, iyi tarafı da var ama kötü taraflarından bahsediyorum. Kendinizi dışarı kapatabildiğiniz kadar burada iyisiniz, kendinizi dışarı ne kadar açarsanız İstanbul’da o kadar kaybediyorsunuz. Burada insanlara güvenmek çok zor. Ankara’da herkese güvenebilirsiniz.

* Başarınızın sırrı şans mı, kabiliyet mi, farklılık mı?

Benim takıntılarım olmadı. Ankara’dayken bir fotoğraf dili oluşturmuştum. Işık, tavır olarak, biraz sert bir dil. İstanbul’a geldiğimde bu tarza devam ettim, buradaki fotoğraf sistemine çok fazla ayak uydurmayı tercih etmedim. Etseydim ben de herhangi bir fotoğrafçı olacaktım. Bir derdim vardı ve bunu bozmadım.

* İlk olarak rock müzisyenlerini fotoğrafladınız değil mi?

Evet. Hâlâ da devam ediyor, isimler büyüdü sadece. İlk başta Türk rock müzik sanatçılarıydı, şimdi yabancı isimler de eklendi.

* Evet son Ozzy Osbourne’u duyduk. Nasıl oldu anlatsanıza?

Ozzy Türkiye’ye gelmeden önce ben portföyümü yolladım. Zaten portföyümü gönderdiğim yabancı müzisyenlerin yüzde doksanı benimle çalışmak istiyor ve karşıma hazır geliyorlar. Ozzy gönderdiğim resimleri çok beğendi ve single’ının kapağında kullanmak istedi.

* Her şey portföyünüzü yollamanızla başladı yani...

Evet ama artık değişti, şimdi Anathema geliyor. “The Gathering solisti Anneke’nin sana selamı var” diyor.

* “Vay, ben neymişim!” diyor musunuz?

Demiyorum ama küçükken zevkle dinlediğim müzik grupların aralarında bana selam göndermeleri acaip sevindirici bir durum. Ben istesem de havaya giremiyorum, yengeç burcuyum hep kendimi eleştiririm. Yaptığım işlerden bir süre sonra uzaklaşan bir yapım var. İki ay sonra bu fotoğrafı ben mi çekmişim diyorum. Patricia Kaas, Emma Chaplin, Metallica ve daha birçok ismin de fotoğrafını çektim.

Bir okul açıp hem fotoğrafçılığı hem de işin esnaflık kısmını öğreteceğim

* Dergiden sonra fotoğrafçılık okulu gelecek mi?

Evet bir başka hayalim var, Mehmet Turgut Fotoğraf Okulu açmak istiyorum.

* Bildiğimiz fotoğraf kurslarından farkı olacak mı?

İstanbul’da İFSAK, Ankara’da AFSAT var, diğer şehirlerde Fotoğraf Federasyonu’na bağlı başka dernekler... Buralarda çok iyi eğitimciler var ama temel eğitim üzerine yani ortalama iyi bir fotoğraf çekebilmeyi öğreten yerler... Benimki biraz daha okul gibi olacak, mutlaka sınav yapacağım, ışık görmediğim kimseyi almayacağım. Öyle eğitim olacak ki, mezun olan kişi hayatını fotoğrafçı olarak devam ettirebilirsin. İlla ki dünyanın en pahalı fotoğraflarını çekecek anlamına gelmiyor, Kadıköy’de bir vesikalık stüdyosu da açabilir. Hem fotoğraf çekmeyi nasıl sevebileceklerini, hem de fotoğraftan para kazanmayı da öğreteceğim onlara. Tabir-i caizse hem esnaflık eğitimi olacak hem de bu işin düşünsel ve sanatsal eğitim olacak.

* Fotoğrafçılık kolay mı?

Dışarıdan rahat gibi algılanıyor ama aslında çok zor. Fotoğrafçılığın enteresan bir kısmı var. Setteyken biri gelir sizle sohbet etmeye çalışır çünkü sizin sadece deklanşöre bastığınızda çalışmaya başladığınızı sanır. Suratınız asıksa; “Ne oldu bir problem mi var?”, diye sorar. Hâlbuki ben konuyu düşünüyor olurum, aklım hep oradadır. Deli gibi düşünmeniz gerekir, işin ciddi bir matematiği var.

İnsan psikolojisinden iyi anlarım

* Fotoğrafçı dendiğinde daha snob bir yapı canlanıyor kafamızda. Ama siz oldukça sıcak kanlısınız...

Ben hiçbir zaman sanatçı kostümünü giymedim. Sanatçıların bunu biraz vakit kazanmak için uyguladıklarını düşünüyorum. Benim vakit kazanmaya ihtiyacım yok, beş dakika konuşunca karşımdakini anlıyorum. Zaten sıkıntısı olan, bir sözcükten, bir mimikten hemen kendini belli eder. Ben esnaflıktan geliyorum. Babamla Ankara’da çalıştığım yıllarda günde 150 kişinin resmini çekerdim. 150 psikolojiyle karşılaşıyorsunuz, bu yüzden iyi anlarım insan psikolojisinden. Hızlı analiz ederim, bu yüzden havaya girmeye gerek duymadım.

* Neden vampir öğesi?

Vampirdir, zombidir, kandır, sevdiğim temalar bunlar. Kimisi korku filmini sever kimi daha sanatsal filmleri sever, onun gibi bir şey... Ben korku öğelerini seviyorum, bu objeleri kullanmayı, hayata geçirmeyi seviyorum.

* Çok fazla siyah da giyiniyorsunuz...

Giyinmeyi sevmiyorum. Çocukluğumdan beri siyah giyiyorum, dinlediğim müziği de temsil ediyor diyebiliriz aslında. Başka nedeni yok.

* Politikacılarla da çalıştınız, sanatçılardan farkı var mı?

Sadece politikacıların cildini çok düzeltme taraftarı değilim. Dünyanın en zor ve sıkıntılı mesleği olduğunu düşünüyorum. Çok stresli bir meslek ama fotoğraflara bakıyorsunuz, ciltleri bebek gibi. Dünyanın en zor işi yapan birinin cildinin bu kadar pürüzsüz olması bence gerçekçi değil. Daha yaşanmışlığı göstermek istiyorum.

* Başarı, takdir, para, aşk hepsi var. Eksik kalan bir şey var mı?

Evet, hepsi iyi gidiyor ama hep eksik kalan bir şey var. Yapmak istedikleriniz var ama yeteri kadar zamanınız yok. Eksik kalan tek şey zaman. Çok fazla yapmak istediğim şey var. O yüzden belki hızlı üretiyorum. Ölüme kadar böyle olacak gibi geliyor. Bazen bu hızdan korkuyorum.

Haberin Devamı