Gazete Vatan Logo

Sabancı ya da Koçların çocuğu olsaydım belki felç bile olmazdım

Memet sadece belinin üstüyle gerçekleştirdiği dansla seyirciyi öyle büyüledi ki...

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 29 Nisan Dünya Dans Günü’nü Kadıköy Süreyya Operası Sahnesi’nde üç gece üst üste gerçekleştirdiği gösterilerle kutladı. İlk geceki temsile damgasını vuran isim ise hiç kuşkusuz dört yıl önce mezuniyet gecesi geçirdiği motosiklet kazası sonucu felç kalan balet Memet Sefa Öztürk’tü. Memet sadece belinin üstüyle gerçekleştirdiği dansla seyirciyi öyle büyüledi ki... Ve hepimize öyle bir ders verdi ki... Sokakta tekerlekli sandalyesine gözünü dikip bakanlara, onu arayıp sormayan arkadaşlarına, durumla yüzleşemeyip evi terk eden babasına, üç kuruşluk bağışın peşinde olan eski sevgilisine, Devlet Opera ve Balesi yetkililerine, Kültür Bakanlığı’na... Kafasıyla o küçük baş selamını verirken aslında dedi ki: “Benim hiçbir engelim yok. Sadece siz öyle düşünüyorsunuz.” Gösteri öncesinde Memet’le
buluştum. Bir sordum, bin ah işittim.
Derin bir nefes alın ve
sahnelerde fırtına gibi
eserken, bir gecede hayatı
değişen bu adamın çarpıcı
öyküsünü okumaya başlayın.

* Mezuniyet gecesinden başlayalım. Ortamı anlatsana biraz.

Kalamış’ta arkadaşlarla eğleniyor, mezuniyeti kutluyorduk. Öğretmenler de oradaydı. İlerleyen saatlerde arkadaşlarla baş başa eğlenmek için, evden para almaya karar verdim. Bir arkadaşın motoruna atlayıp yola çıktım.

* Mesafe ne kadar?

Kalamış Hasanpaşa arası... 2-3 kilometre.

* Sonra?

Motoru gazladım. Sonrası karanlık.

* Kaza nasıl olmuş?

Viraja hızlı girmişim, dönemeyince motorun üstünden uçup, yere çakılmışım.

* İlk yardım nasıl yapılmış?

Yapılmamış. Karga tulumba Haydarpaşa Numune’ye götürmüşler. Ailem Kocaeli’de yaşıyor. Hastaneye gelmeleri 2.5-3 saati bulmuş. O süre boyunca bir köşeye atmışlar beni. Kız kardeşim beni bulduğunda üzerimde “Sahipsiz Hasta” yazıyormuş.

* Off. Peki sonra?

Kimse ilgilenmeyince kardeşim ambulans kiralıyor ve Kocaeli Devlet Hastanesi’ne nakil oluyorum.

* İlk teşhis ne?

Belkemiğim ve omurgalarım kırılmış, omuriliğim parçalanmış.

* Orada nasıl müdahale ediyorlar?

İlk 10 gün hayati tehlikeyi atlatmamı bekliyorlar... Bel kırık vaziyette kaynatıldığı için omurilik sıkışık kalıyor. Bu nedenle dört yıldır felcim.

* Yalnış müdahale olmasaydı yürüyebilir miydin?

Omurilik ne kadar hasar görürse görsün, belli bir zamanda kendini yenileyebiliyor. Kalkıp bale yapardım, diyemiyorum ama kısmen hareket edebilirdim. En azından 24 saat çektiğim şu sancılarım olmazdı. Hatta Sabancı’nın ya da Koç’un çocuğu olsam belki felç bile olmayabilirdim.

* Baştan göreceğin tedavi farklı olurdu değil mi?

En azından özel hastaneye götürülürdüm. Hemen müdahale edilirdi. “Oturur pozisyona getirsek yeter” şeklinde değil de, ayağa kaldırmak yönünde bir tedavi uygulanırdı. Burada olmuyorsa yurt dışına giderdim.

9 Sancılar için yapılabilecek bir şey yok mu?

Yeşil reçeteli, uyuşturucu bazlı ağrı kesicilerle yaşıyorum. Şimdi pil takılacak. Pilin gönderdiği sinyallerle, beyne giden ağrı sinyalleri çarpışacak ve ağrıyı algılamayacağım.

En büyük desteği annem verdi babam ben felç olunca gitti

* Hastaneye geri dönelim. 10 gün uyudun. Yanında konuşulanları duydun mu?

O elektriği ve insan akışını hissettim. Odaya durmadan birilerinin girip çıktığını, uğultu halinde konuşmaları, ayak seslerini... O sesler giderek netleşti ve onuncu gün gözümü açtım.

* Uyandığında ilk gördüğün annenmiş. Tepkisi ne oldu?

Anneme “Ne oldu?” diye sordum. “Kaza geçirdin, hastanedesin” dedi ilk önce. Bacaklarım üzerlerine beton dökülmüş gibiydi, onları kıpırdatamıyordum. Tekrar sordum... Annem emekli öğretmen. Bir eğitimci. Ağlayıp sızlamak yerine müthiş bir tepki gösterdi.

* Ne dedi?

“Ne zannediyorsun? Ölümden kurtuldun ama belini kırdın, felç kaldın. Bir süre hissetmeyeceksin” diye bağırdı bana... Her şey normalmiş gibi davranmaya devam etti. Beni alıp sokağa çıkardı, yeniden insanların arasına karışmamı sağladı.

* Peki kız kardeşin...

İnanılmaz desteğini gördüm. Yeri geldi evin erkeği oldu. En zor işleri halletti.

* Baban...
Babam bana 26 yaşına kadar çok düşkündü.

* O ne demek?

Hâlâ düşkündür de... Babam durumu kabullenemedi. Ben eski yüzücüyüm. Türkiye derecelerim filan var. Beni hep yarışlara babam hazırlardı. Yarış atı gibi beslerdi beni. Altı-yedi yıl boyunca sabah beşte kaldırıp bir bardak pekmez içirdi. Ballı cevizler, bademler, kuru dutlar yedirirdi. Ben felç olunca, onun da hayallerini felç ettim. O dönemde yanımızdan ayrıldı. Zaman zaman telefonda konuşuyoruz.

* Arkadaşların...

Onlar da tek tek uzaklaştı. Zannediyorlar ki onların hızını keseceğim, angarya olacağım. Bir tek eski ev arkadaşım hâlâ arar, hatırımı sorar, arada beni görmek için Kocaeli’ne gelir.

Sevgilim benim için toplanan
paraların peşindeymiş!


* Sevgilin var mı?

İki hafta öncesine kadar vardı. Sekiz ay birlikte olduk. Benimle evleneceğini, çocuklarımı doğurmak istediğini söyledikten sonra bir gün çekti gitti. Meğer benim için toplanan paraların peşindeymiş.

* Hadi canım, sen abartıyor olma.
Yok. Facebook’ta benim için “Engelli balete destek olalım” grubu kuruldu. Ondan sonra sevgili olduk zaten. Herhalde bu orada çok büyük paralar toplanacağını mı hayal ediyordu ne? Sonra bir gün o paranın kontrolünün annemde olduğunu, zaten üç kuruş bir şey toplandığını anlayınca ilişkiyi bitirdi. Bir de yaşadıklarımızı inkar etti.

* Geçmiş olsun. Sağol.

Başbakan benimle ilgilendi, Kültür Bakanı’ndan üç aydır telefon bekliyorum

* Kültür Bakanı’na bir mesajın var mı?

Mesajımı kendisine ilettim ama, bir ses çıkmadı.

* Ne yaptın? Randevu alıp gittin mi?
Yok. Golden Horn’un provaları Lütfi Kırdar’daydı. Bir gün çıktım baktım bir sürü makam aracı. Meğer Cemal Reşit Rey’de bir ödül töreni varmış. Başbakan, Kültür Bakanı herkes oradaymış. Gökte ararken, yerde bulmuştum onları... Başbakan’ın korumasına gittim, durumu anlattım, kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim. O da sağ olsun inandı bana, mesajı iletti.

* Eee...

Başbakan çıkışta beklememi, benimle bir-iki dakika görüşeceğini söylemiş. Bir on beş dakika sonra çıktı, hikâyemi anlattım, sahneyi çok özlediğimi, bana Devlet Opera ve Balesi’nin uygun gördüğü her işi yapacağımı söyledim. “Tamam” dedi. Kültür Bakanımızı çağırdı ve “Kendisi seninle ilgilenecek” dedi.

* Sonra...

Hikâyeyi ona da anlattım. Dedi ki “Şimdi senin bilgilerini alacaklar. Sen bizden telefon bekle.” Bu arada flaşlar filan çakıyor, kameralar çekiyor. İçime sinmedi, iş dilenen aciz insanlar gibi hissettim kendimi.

* Ne yaptın peki?

Kültür Bakanı oradaki restoranda yemeğe geçmişti. Karın altında tuvalete kalkmasını bekledim. Nitekim bir 45 dakika sonra kalktı. Çıktığında onu koridorda bekliyordum. İş dilenmediğimi, konservatuvar mezunu olduğumu anlattım. “Tamam, anladım. Rengim Bey’le (Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen) konuşacağım ben. Telefon bekle sen bizden” dedi. Gerçekten ümitlenmiştim. Üç ay geçti, hâlâ o telefonu bekliyorum.

8.5 milyon engelli aynı partiye oy verse iktidar olur

* Bu memlekette engelli olmanın zorlukları neler?

Klişe laflardan her zaman nefret ederim. Ama en büyük engel kafalarda.

* İş meselesinden belli oluyor zaten değil mi?

Aynen “Engelli biri bale kadrosuna alınamaz” kafadaki bir engeldir ancak. Yollardan filan hiç bahsetmeyeyim. Cambaz oluyorsunuz artık. Kimsenin bakmadığı şeylere dikkat ediyorsunuz. Engelli çıkışı var, inişi yok. 1.5 km ilerliyorsunuz. Sonra kaldırım bitiyor. O sırada ya birine rica edip kendinizi indirteceksiniz ya da 1.5 km’yi geri döneceksiniz... Yeni inşaatlarda, metrolarda filan dikkat ediliyor. Hepsi Avrupa standartlarında olmak zorunda. Memleket beni tanımıyor ama Avrupa tanıyor.

* Sokağa karışmış engelli vatandaşlara alışık
değiliz. Bu yüzden mi?

Evet. Sorunlar devam ettiği için engelliler dışarı çıkmıyor. Dışarıda olmadıkları sürece insanlar “Ortada engelli yok ki canım” diyor. Resmi rakamlara göre bu ülkede 8.5 milyon engelli vatandaş var. Bunların hepsi aynı partiye oy verse iktidar olurlar.

Sahneye çıkmam için teklif geldiğinde
beni makaraya alıyorlar sandım


* Kendinizi sahneye atmak için iyileşmeyi beklemediniz. Nasıl oldu bu?

İlk olarak geçtiğimiz Ocak ayında Elif Sözen Kohl’un organize ettiği Golden Horn Bale Festivali’nde dans ettim. Elif Hanım bir gün beni aradı ve projeden bahsetti. Önce birileri makaraya alıyor zannettim, sonra işin ciddiyetini anladım. Bir ay boyunca her gün prova yaptık ve temsil günü geldi çattı.

* Neler hissettin?

Anlatamam. Düetimiz bitti. Selamımı verdim. Alkış sesleri, “bravo” sesleri yükselmeye başladı. Öyle içim kabardı ki... O kadar özlemişim ki o coşkuyu. Selamdan sonra hemen odama kaçtım. Bir 10 dakika ağladım. Kendimi suçladım.

* Başka gösterilere çıktın mı sonra?

Tuğçe Tuna’nın “Farklı Bedenlerde Dans” projesinde çalıştım. Çıplak Ayaklar Kumpanyası için bir dans videosu çektim bir de... Çok keyifli işlerdi.

* Para aldın mı?

Bir ikisinden çok cüzi bir para alacağım ama daha elime geçmedi.

* Peki bu gece ne olacak burada?

Bu gece İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Dünya Dans Günü kutlamalarının ilk gecesi. Ben de finalde arkamda devlet balesinden arkadaşlarla dans edeceğim. İnşallah bu akşam derler ki: “Bak bu adam işe yaramayan bir adam değil. Hâlâ dans edebiliyor, bir şeyler yapabiliyor.” Belki engelli dansçı kadrosu bile açılabilir, ne bileyim.

* Başka var mı, engelli dansçı?

Var tabii. Farklı Bedenlerde Dans projesinde çalıştığım kişiler var. Bir Muhsin Abi var mesela... O da çocuk felci olmuş. Nasıl güzel dans ediyor anlatamam.

* Heyecanlı mısın?

Hem de çok. Çok da mutluyum. İnşallah beğenir izleyiciler.

Kök hücre yöntemiyle tekrar yürümeyi ümit ediyorum

* Bir gün yürüyebilecek misin?

Kırığın düzeltilmesi ve omuriliğin doğru kaynaması gerek. Ama şimdiki doktorum Profesör Doktor Ayhan Aktar, bunu yapmaktan endişe duyuyor. Kemikleri tekrar kırması lazım ki, bu omuriliğe daha fazla hasar verebilir. Bu yüzden kök hücre naklini beklemeyi öneriyor. National Geographic’in bir belgeselinde bu şekilde adım atmaya başlayan insanlar izledim.

* İyi de kök hücre henüz yasal değil ki...

Çin’de yasa filan yok. İşi ciddiyetle yapan klinikler var. Böyle bir yere gitme olanağım olsa, durum farklı olurdu.

* Kaç ameliyat oldun?

Beş-altı ameliyat oldum bugüne kadar.

* Masrafları kim ödedi?

Emekli Sandığı. Annem bağlı. Yoksa iyice hapı yutmuştum.

Nefes alabildiğim tek yer sahne

* Mezun olduğun okul (İstanbul Devlet Konservatuvarı) ve Devlet Opera ve Balesi sana destek oldu mu?

İlk dönemlerde çok yardımlarını gördüm. Tekerlekli sandalyemi aldılar, maddi destek oldular. Ama ben onlardan bana iş vermelerini beklerdim. Hem mesleğime geri dönmüş olurdum, hem de verilen parayı hak ederdim.

* Sana iş verseler, ne yapabilirsin?

Sahne amiri, gözetmen, asistan olabilirim, gençleri eğitebilirim. Kurgu yeteneğim var. Bale biliyorum. On yıl, on beş yıl sonra belki kareografi de yapabilirim. Benim nefes alabildiğim yer sahne. Önü, arkası... Fark etmez. Uygun görülen her işi yaparım.

* O zamanki Devlet Opere Balesi Genel Müdürü Meriç Sümen “Engelli kadromuz yok. Olsa bile maaşı 240 TL” demiş.

Beni niye engelli kadrosunda görüyor ki... Bacaklarımı kullanmadan çalışabirim. C kadrosunda çalışsam en kötü ihtimalle 1500 TL maaş alırım.

Haberin Devamı