Gazete Vatan Logo

Ölümle aşkın çakırkeyif dansı

Alman yazar Patrick Süskind, "Aşk ve Ölüm Üzerine" adlı denemesinde aşkı ve ölümü irdeliyor.


Murat Can Aşlak
33 ayrı dile çevrilen, dünyada sekiz milyon adet satmış, Almanya’da 9 yıldan daha uzun süre çok satanlar listesinde kalmış Das Parfum’den (Koku) uyarlanan “Koku -Bir Katilin Hikayesi (2006)”
Filmin kapanış cümlesi - Grenouille’ün sonunda ulaştığı mükemmel kokusunun büyüsündeki halk tarafından aşkla parçalanarak öldürülmesi üzerine:
“Çok kısa bir süre sonra Grenouille Dünya yüzeyinden kaybolmuştu. İşleri bittiğinde olağanüstü bir mutluluk duyuyorlardı. Belki de ilk defa hayatta yaptıkları bir şeyi sadece sevgiyle yaptıklarını düşünüyorlardı.”
Koku’nun yazarı Patrick Süskind’in deneme tarzındaki eseri Aşk ve Ölüm Üzerine, Grenouille son nefesini verirken kucaklaşan iki mevhumu kafa kafaya tokuşturduğu bir oyun alanı. Eser, genelde ayrık duran, zaman zaman araç-amaç ya da neden-sonuç ikilileri olarak karşımıza çıkan aşk ve ölümün bazen sarmaş dolaş olabildiğini tartıştığı bir sahne olarak tasarlanmış. Elimizdeki 56 sayfalık ama Anzer balı gibi yoğun kıvamlı sunum, madde ve anti-madde gibi birleştiğinde muazzam bir enerji ortaya çıkartan aşk ve ölümün dansını anlatırken Yunan mitolojisinden edebiyat dünyasına, Süskind’in kendi deneyimlerinden felsefenin ağır toplarına kadar pek çok kaynaktan beslenmiş.
Denemenin ve büyük ihtimalle Süskind’in doğası gereği üslup yukarıdan ve didaktik. Lisede en sevdiğiniz dersi hatırlayın. Şimdi de o dersin hocasını; eminim o hocanın tarzının keyif almanızda büyük tesiri vardır. Sevmediğiniz bir derse girseydi belki onu bile sevdirecekti. Süskind’in üslubunda işte o öğretmenin izleri var. Cezbedici, alımlı, akıcı, hareketli ve asla yabancılaştırmayan üslubuyla dinlemekten keyif aldığınız bir bilgin dost gibi.
Süskind’in Kara Kutusuna Pencere
Göreceli olarak az sayıda eser vermiş olmasına rağmen günümüz Alman yazarları arasında önemli yeri olan, kendisine verilen ödülleri reddeden, röportaj ve hatta fotoğraf vermekten bile imtina eden dahiliğin kıyısındaki Süskind, münzevi hayatıyla tam bir muamma. Aşk ve Ölüm Üzerine; Süskind’in gizlediği zihnine, kara kutusunun içine göz atabilmek için bir fırsat, sıradışı kafasına açılan pencere.
Yazar, Eros’u Yunan Ölüm Tanrısı Thanatos’la öpüştürmeden önce, Eros’la tek başına vakit geçiriyor bir süre:
“Hiç Kimse bana sormazsa biliyorum da, biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum.”
Süskind, Aziz Augustus’un zaman kavramı için dile getirdiği vecizesini aşka da uygulanabilir bulmuş. Aşkın tarih boyu, gizemiyle erenleri büyüleyerek kendisine çekmesini damıtıp aşka ilk sıfatını yapıştırıyor. Meteoroloji ya da Büyük Patlamanın da gizem yarattığından ama sanatı tetikleyemediğinden hareketle, aşkı farklı kılan ikinci unsura atlıyor: Varoluşsal açıdan önemi. Sokrates’i çağırıyor yardıma; Sokrates aşka hastalık diyor. Ama insana özgü patalojik bir delilik değil, ilahi olandan ilham almış ilahi olanı arzulayan bir mania. Eros da bu çerçevede tanrılarla insanlar arası bir arabulucu rolünde. Güzellik, erdem, mükemmellik ve ölümsüzlük; bunların hepsi aşığın yoksun olduğu ve arzuladığı, ama maşukta gördüğü özellikler.
“(Aşk İlahisi) Sihirli Fült’te kadın ile erkek ve erkek ile kadın birlikte tanrılığa soyunurlar.”
Aşkta Ahmaklık Tezahür Eder
Kendi hayatından üç örnekle teoride olması gerekenle pratikteki farklılıkları ve bu üç masanın kısa bacaklarını gösteriyor. Sıkışık trafikte oral seks peşinde koşan güzel kızla maganda sevgilisi, toplamda 8 evliliği çöpe atmış coşkularından yemek bile yiyemeyen yaşlı çift ve ünlü alman şair Mann’ın 75’inden sonra bir 19’luk garson oğlana olan platonik aşkı. Üç hikayeyi süzerek aşkta ahmaklık tezahür eder sonucunu çıkartıyor. Kanıt olarak okuyucuya varsa eski aşk mektuplarını bir daha okuyup aşık olduğunda ne kadar aptallaştığını görmesini salık veriyor.
“Aşık çiftler sıklıkla müşterek otizme( yemekteki çifti hatırlayalım) ya da müşterek küstahlığa (otomobildeki çifti hatırlayalım) meyleder.”
İnsanları aptallaştırma ya da küstahlaştırma potansiyeli olan aşkın nasıl olup da en büyük mutluluk olarak tanımlandığının sorgulamasında sahneyi yine Sokrates’e bırakıyor. Sokrates’e göre ruhun üç bölümü vardır: bir at arabasında bir sürücü, biri uysal öbürü olabildiğince vahşi iki at. Aşk denkleme girdiğinde çoğu sürücü vahşi ata sahip çıkamaz ve ahmaklaşma çukuruna düşer. Sokrates’e göre bu ruhlar ölümlerinin ertesinde bin yıl çile doldurmak zorundadırlar. Vahşi at ancak durulduğunda sürücüyle iletişime geçebilir ve haz talep edebilir. Vahşi atlarını ehlileştirebilen azınlığı ölümden sonra Eros kanatlandırır, Tanrıların alemine yaklaştırır. Böylece Süskind kitapta ilk defa Thanatos’un gözlerini gösterir.
Süskind aşk ile ölümü yan yana getirirken hedefindeki asla aşk için ölenler ya da ölümü göze alanlar değil. Aşk ile ölüm yan yana birbirlerini tandemlerken, daha anlamlı kıldıkları o ender anlar merceğinin altında.
“Aşk için kendilerini öldüren insanların yerine koyabiliriz kendimizi. Ama bu duygudaş anlayışımızın yerini açık bir tiksinmeye bıraktığı bir nokta vardır: O nokta Eros’un adeta onunla yekvücut olmak için kendini Thanatos’un kollarına attığı an, aşkın en yüce ve en saf biçimini, yani tam ifasını ölümde bulduğu andır.”
Bu noktadan sonra bu anlara dalar Süskind: Fransızların orgazma küçük ölüm (la petit mort) demesi; Oscar Wilde’ın Salome’si ve aşığının boynunu vurdurduktan sonra kan damlayan dudaklarını öpmesi; Kleist’ın aşkın en derin anını yaşamak adına beraber intihar edebileceği kadın arayışı; Goethe’nin ölümle aşkı yakıştırdığı şiirleri, Wagner’in Tristan ve Isolde’si ve ölümün kollarında müzik tarihinin en uzun orgazmı. Çeşitlendirir Süskind, seyrek ama bir o kadar da gerçek olan ölümle aşkın erotizm soslu, çakırkeyif danslarını.
Son bölümde sevdiği kadını geri almak üzere Ölüler Diyarına giden Orpheus’la, tek bir insanı değil de bütün insanlığı kurtarma derdindeki İsa’nın hikayelerini ve ölümlerini karşılaştırır. Süskind, hikayenin sonunda başarısız olmasına rağmen Eros’un okuyla yaralı Orpheus’un yanında saf tutar. Nasıralı İsa’yı Eros’un çılgınlıklarına karşı kayıtsızlığından ötürü soğuk, mesafeli ve hesaplı bulur. Orpheus’u daha insan; Eros’un okuna bağışıklık geliştirememeyi de daha insani bulur.

Haberin Devamı