Gazete Vatan Logo

Herkül’ü getirten ekipteydi şimdi yeni eserlerin peşinde!

´Heykeli kaçıran adamdan yeni ihbarlar alıyorum´

Türk sinemasının efsane aktörlerinden Salih Güney’in hiç bilinmeyen bir yönü Türkiye’nin yurt dışına kaçırılan heykellerin peşine düşen bir tarihi eser avcısı olması... Öyle ki 30 yıllık bir mücadele sonunda Başbakan’ın uçağıyla Türkiye’ye getirilen Yorgun Herkül (Herakles) heykelinin üst kısmının ülkemize kazandırılmasında onun da rolü var... Aynı zamanda ABD vatandaşı olan Güney, 1996 yılından itibaren heykeli Perge’de bulan profesör Jale İnan’a destek vermek için ABD’de kampanyalar yapmış, eserin eski sahibi koleksiyoner Shelby White
için “hırsız” pankartları açılan yürüyüşler bile düzenlemiş. Güney, Herkül’ün
iadesi için verdiği sıra dışı mücadeleyi anlattı.

* Tarihe ve özellikle heykellere ilgi duyan çok fazla sinema sanatçısı yok. Sizin ilginiz nasıl başladı?

16 yaşında genç bir konservatuvar öğrencisiyken kermes için Bergama’ya gidip tiyatro oyunları oynardık. Giderken de Efes ve Afrodisias gibi antik kentlere uğrardık. Mimari, şehir plancılığı, heykeller beni çok heyecanlandırdı. Hâlâ da çok heyecanlanırım. Oralara gidince bir şişe şarap içmiş gibi oluyordum. Amerikalılarla “You Can’t Win Them All” (Paralı Askerler) isimli Charles Bronson ve Toni Curtis’in oynadığı bir film çektim. Sonra ünlü bir aktör oldum. Mesleğim aktörlük ama arkeoloji yaşamımda hep bir hobi olarak devam etti. Aradan yıllar geçti. 30 yıllık oyuncuydum. Senaryo yazmak istiyordum ama çıkış bulamıyordum. “Night Jacalls” adını verdiğim hikâyemde “Türk Indiana Jones”u gibi Türkiye’den kaçırılan tarihi eserleri anlatacaktım. Ama bir yandan da gerçek payı olsun istiyorum. O sırada Özgen Bey’in Metropolitan’da keşfettiği Herkül heykelini gördüm. Hikâyenin nasıl geliştiğini öğrenmek için alt kısmını bulan Prof. Dr. Jale İnan’ın kapısını çaldım. Kendisi beni çok güzel ağırladı. Tam çıkarken “Evladım sen de bir şeyler yap” dedi. “Hanımefendi, T.C. ile Shelby White arasında gelişen bir olay bu. Benim ne etkim olabilir ki?” dedim. “Evladım çok eser çalınıyor. Böyle giderse, bütün heykellerimizi çocuklarımız başka ülkelerin müzelerinde görecekler” dedi. O gün benim hayatım değişti, bir şeyler yapamamanın üzüntüsüyle gözlerim doldu...

* Neler yaptınız heykel için?

1996’da Jale Hanım bana bu sorumluluğu verince, kendimi tarihe ve heykellere adadım. 82 yaşında yorgun, üzgün ve çaresiz bir bilim kadınını yalnız bırakamazdım. Onun emeği boşa gitmesin diye çalıştım. Zamanın Anıtlar Genel Müdürü Engin Özen’den izin istedim. Heykelin altının orijinal kopyasını aldım ve üst kısmının Türkiye’ye iadesi için İzmir Fuar’ında “Kültür Varlıkları Yerinde Güzeldir” imza kampanyasını başlattım. Açılışı da Jale Hanım’a yaptırdım. Kampanyayı Ankara, Antalya ve İstanbul’a taşıdım. 30 bin imza toplanınca, Amerikan Konsolosluğu’nun kapısını çaldım. Görevliler “Bu özel bir koleksiyondur, yapabileceğimiz bir şey yok” diye beni geri çevirdiler.

* Pes etmediniz...

Asla... Ben Amerika’da 25 yıl yaşadım. Amerikan vatandaşıyım. Bir Amerikalının nereden ve nasıl vurulacağını, hangi duygulara sahip olduğunu çok iyi bilirim. Heykeli elinde bulunduran milyarder koleksiyoner Shelby White’a çok önemli bir mektup yazdım. White’ın kocası Leon Levi, ABD’de “Wall Street Genius” olarak kabul edilen büyük bir emlak milyarderi. Rokefeller gibi dünyayı idare eden büyük bir aileden, hatta Bush’a bile başarı ödülü vermiş biri... Mektubumda kadını kocasının lafıyla kendisini vurdum. Kocası diyordu ki, “Her iki taraf da bir şey alırken ya da satarken birbirlerinin daha avantajlı iş yaptığını zanneder. Satan da alan da... Fakat gerçekler çok uzun bir zaman sonra hangi tarafın haklı olup olmadığını ortaya çıkarır.” Levi 2003’te öldü. Karısı müzenin arkeoloji bölümüne 200 milyon dolar bağışladı. 25 milyon dolar harcayarak kendine New York Metropolitan Müzesi’nde bir galeri açtı. Özgen Bey de zaten bu kadının özel koleksiyonundan tesadüf Metropolitan’da sergilerken görmüş. Müzesi yaptırdığı galeride, hâlâ dünyanın dört bir yerinden çalınmış parçaları sergiliyor...

Garip bir sezgi bana o heykel olduğunu işaret etti

Yorgun Herkül heykelinin üstünü Metropolitan Müzesi’nde keşfeden Özgen Acar, o günü şöyle anlatıyor: “Tarih Eylül 1990’dı. New York’ta gazetecilik yapıyordum. Metropolitan Müzesi’ne her hafta 1 kere giderdim. New York’un önemli emlak milyarderi Shelby White-Leon Levy çiftinin özel bir sergisinin açıldığını öğrenmiştim. Gittim. Müzeyi gezerken baktım Türkiye çıkışlı bir sürü eser var. Ama kanıtlamak bir hayli zor. Bir cam vitrin içinde ve sonradan yapılan bir kaidenin üzerinde duran heykel dikkatimi çekti: Yorgun Herkül. Garip bir sezgi, daha önceden bu heykeli gördüğümü söylüyordu. Fotoğraflarını Antalya Müzesi’nin o zamanki müdürü Kayhan Dörtlük’e faksladım. Kayhan Bey, 10 dakika sonra beni aradı ve ‘Bu bizim kapıda duran Yorgun Herkül’ün üstü’ dedi.”

“Arkeoloji müzesindeki Sidemara Lahdi’ni ben açtırdım”

Salih Güney’in tarihe bir başka hizmeti ise dünyanın en büyük lahitlerinden Sidemara Lahdi’nin Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmesi olmuş. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ile Arkeoloji müzesini ziyaret ederken depodaki eserleri Vali Güler’e göstermiş. “Buyurun size 23 tonluk dünyanın en büyük lahdi Sidemara Lahdi’ni göstereyim” dedim. Vali Bey “Bu kadar muhteşem bir eser neden açılmıyor halka” diye sorunca yanımızdaki müze müdürü İsmail Bey, “Tamirat lazım, elektrik yok” dedi. Vali Güler “Bütün masraf İstanbul Valiliği’nde, burasını açıyorsunuz hemen” dedi.

“Oscar’a en iyi oyuncu adayı olsaydım ancak bu kadar mutlu olabilirdim”

* Bu çorbada sizin de bir tuzunuz olduğu için mutlu musunuz?

Sanki Oscar’a aday olmuş oyuncu gibi hissediyorum. Oscar’a en iyi oyuncu adaylığı olsaydı ancak bu kadar mutlu olabilirdim... Çok özel bir heykeli geri alarak çağa imza attık. Bir dönem değişti. Artık Türkiye üzerinde oturduğu kültürün zenginliğinin farkına vardı. Halkımızda üstünde yaşadığımız servete sahip çıkma duyguları yerleştiği için çok mutluyum.

* White ve Levi, Türkiye’den başka eserler de çalmış mı?

Ben bu olayların peşine düştükten sonra Sami isminde bir adam beni buldu. Sami, 50 bin marka bu Yorgun Herkül (Herakles) heykelini İsviçre’ye götürmüş. Bir anlamda “jokeylik” yapmış... Yani kazı yapıp da heykeli bulan Sami değil, heykeli bulanlar Sami’ye satıyorlar. 50 bin mark karşılığında Sami bunu alıyor, İsviçre’deki müzayedeci adama satıyor. O da Shelby White’a satıyor. White da bu heykel için 250 bin dolar veriyor. Olay böyle gelişiyor. Sami de çok doküman var. Sami gidiyor geliyor, kaçıyor... Pek kendini belli etmek istemiyor. Tövbekâr olmuş şimdi... “Canlı yayında telefon konuşmasına girerim abi” dedi. Olayları anlatacağını söyledi. “Yurt dışında çok daha büyük hazinelerimiz var” diyor. “Hatta bir tanesinin adını sana söyleyeyim. Çok önemli bir eserimiz daha yurt dışında ama kimse bilmiyor” dedi.

* Konuşursa tarihi eser kaçaklığından yakalanmaz mı?

Yakalansa ne olacak, adamın bir günahı yok ki... Tövbekâr olmuş, 15 senedir elini tarihi eserlere sürmüyor. Zamanında çok şeylerin kaçırılmasında jokeylik yapmış. Sami korkuyor. Sürekli telefon numarasını değiştiriyor. Ben de kendisini bulamıyorum. Bir şekilde o beni buluyor, “Salihciğim bu benim yeni numaram” diyor. Şimdi Ege taraflarına yerleşmiş, emekli olmuş artık... Çalınan bir sürü eserimiz hakkında bilgi sahibi. Ama hangi eserlerin adlarını söylemedi. Bizde her gün
100-110 milyon dolar değerinde eser çalınıyor.

“Boston’da ‘hırsız Shelby White’ diye pankartlar bastırttım”

* Sonra ABD’ye gidip heykelin bizzat iadesi için de mücadele verdiniz mi?

Bir süre sonra heykelin Boston’da sergilendiğini duydum, hemen Boston’a hareket ettim. Heykelin iadesi için çalışma yaptım. “Hırsız Shelby White” diye pankartlar bastırttım. Orada bir kamuoyu oluşturdum. Fakat ben Amerika’ya ayak bastığım anda heykel o kadına (Shelby White) iade edildi. Boston Müzesi’nde heykel olmadığı için bize Amerikan polisi de yürüyüş izni vermedi. Ama ben yine orada ABC televizyonunda konuştum, Boston Herald gazetesinde haberim çıktı. Boston’da bir brifing verdim. Heykelin iadesi için duyarlı Amerikalıların da katıldığı 30 bin imza topladım ve Boston’daki Türk Kültür Merkezi’ne bıraktım. Ve artık yapacak bir şey olmadığından Türkiye’ye döndüm.

* Türkiye’de heykel unutulmuş muydu o sırada?

Döndüğümde 28 Şubat patlamış, iktidar değişmişti. “Lanet olsun” diyerek bir süre heykelle ilgilenmedim. Sonra ressam arkadaşım Neslihan Özgenç’le Hasankeyf, Zeugma ve Allioiona’nın yok olmasını protesto için bir sergi hazırladık. “Herakles”i de sergiye kattık. Herakles heykeliyle ilgili yeniden araştırma yapmaya başladım. 2009 yılında İtalyan Hükümeti’nin Kültür Bakanı, telefonla Shelby White’dan Roma civarından çalınan heykellerin iadesini istedi. White da mahkemeye düşmemek için 9 objeyi iade etti, 6 objeyi 2010’da iade edeceğinin taahhüdünü verdi. Bu haberi okuduktan sonra Kültür Bakanlığı’nı telefon ve mektup bombardımanına tuttum. “Shelby White bizimle görüşmüyor” diye cevap verdiler. Tekrar bakanlığa mektup yazdım. Kuratörlüğünü yaptığım sergi “Yorgun Herkül”ü tekrar gündeme getirdi. Basında “Herakles’in mücadelesi tekrar başladı” başlıkları atıldı. Heykelin iadesi ihmalleri yüzünden alınmayan dönemin Kültür Bakanı ve Anıtlar Genel Müdürü’nü mahkemeye verecekken heykel geri geldi. Böylece Jale Hanım’ın çabaları boşa gitmemiş oldu.

Haberin Devamı