İktidar ve adalet

Haberin Devamı

Bugüne kadar adalet kavramıyla ilgili kaç yazı yazdığımı, kaç panele, basın toplantısına katıldığımı, kaç bildiriye imza attığımı unuttum ama sanki hayatım hep bu kavramla geçmiş gibi geliyor.

Ama durumum bir ayrıcalık oluşturmuyor elbette.

Bu ülkede yazan, çizen, düşünen, olaylara duyarlılık gösteren sorumluluk sahibi herkes bu sorunla uğraştı.

Ne yazık ki Türkiye faili meçhullerle, işkencelerle, haksız tutuklamalarla, insan hakları ihlalleriyle tanınan bir ülke.

Adalet her zaman aksamıştı ama darbe dönemleri ve bu dönem dışında bu kadar çığrından çıktığını görmedik.

Darbe dönemlerinde de insanların hayatı birkaç paşanın iki dudağı arasındaydı, şimdi de öyle. Tek fark paşaların sivil görünümlü olmasında.

Ama o zaman hiç olmazsa rejimin adı konuyor, darbe ya da cunta dönemi deniyordu.

Şimdi de aynı keyfi uygulamalar yapılıyor, üstelik buna ileri demokrasi ve hukuk düzeni dememiz isteniyor.

Oysa bu düpedüz iktidarın, adalete hükmetmesidir.

***


Serenad romanımda Pascal’ın adalet ve iktidar ilişkileri konusunda şu sözlerine yer vermiştim. Bugünkü olayların ışığında okuyunca ne kadar yerli yerine oturuyor değil mi:

Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur. En güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmaz.

Gücü olmayan adalet acizdir.

Adaleti olmayan güç ise zalim.

Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur çünkü kötü insanlar her zaman vardır.

Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır, demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek.

Bunu yapabilmek için adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerek.

Adalet tartışmaya açıktır.

Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır.

Bu nedenle gücü adalete veremedik çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti.

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık...

DİĞER YENİ YAZILAR