Söz ola kese savaşı

Haberin Devamı


Kırk yıldır tek dileğimiz bu topraklarda barışın, kardeşliğin, adaletin, demokrasinin, huzurun egemen olması. Sürdürülebilir bir kalkınma da bununla olur, medeni bir yaşam da.

Ama nedense her dönemde nefret dili, dostuk dilinin üstüne çıkar. Üslup giderek sertleşir, tarafların birbirinin onuruyla oynaması noktasına kadar abartılır.

Oysa, hangi etnik kökenden gelirse gelsin Anadolu ve Trakya insanı için “onur” en önemli kavramdır. “İnsan şerefi için yaşar!” sözü bu topraklardan çıkmıştır.

Her yıl, tek bir kötü söz yüzünden cinayetler işlenir, evler ocaklar söner; tatlı dil ise yılanı deliğinden çıkarır.

Bunu biliriz bilmesine ama nedense siyasette uygulamayız. Liderler birbirlerine, kavgada söylenmeyecek sözlerle saldırırlar. Sokaklar küfürden geçilmez.

Oysa bu doğru bir yol değil.

Cezaevlerinde 50 gündür devam eden açlık grevleri de ne yazık ki hakaret etme, kötü söz söyleme merakı yüzünden çözümsüz bir noktaya doğru gidiyor.

Oysa daha geçen hafta bir umut doğar gibi olmuştu: Adalet Bakanı grevcilere “Amaç sesinizin duyulması ise bu ses duyuldu” demiş ve talepler konusunda iyileştirmeler yapılacağını söylemişti.

Daha önceki AKP kongresinde zaten “ana dilde savunma hakkı” yönünde sözler verilmişti.

Tam “insan hayatları kurtulacak” diye umutlanırken Başbakan, “Bunlar açlık grevi yapmıyor, yiyip içiyorlar!” demesin mi!

Şimdi sırf bu sözün doğru olmadığını göstermek için bile ölümler olabilir.

İnsan hayatı kutsaldır. Sağcı solcu, Türk Kürt demeden her insanın hayatına özen göstermeliyiz.

Gazetelerde bazı öfkeli okur yorumları okuyorum. Ölüm orucu tutanlar için “Bırakın ölsünler!” diye yazıyorlar.

Arkadaşlar; diyelim ki insan hayatına saygınız yok, ölüm kültürü ile besleniyorsunuz ama unutmayın ki bu ölümler dönüp dolaşıp sizi ve çoluk çocuğunuzu da vurur.

Bakın Türkiye Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam ettiği için ne belalara sürüklendi.

Deniz Gezmiş’leri astığı için ne bedeller ödedi.

1970’lerde yapılan solcu öğrenci avı, sonunda 5 bin evladımızın ölümüne yol açtı.

“Kürt ve Kürtçe yoktur!” inadı 50 bin çocuğumuzun başını yedi.

Hâlâ niçin anlamıyorsunuz?

Bir dişiniz apse yapıp iltihaplandığında bütün vücut hastalanıp yatağa düşmüyor mu? Hastalık sadece o dişle sınırlı kalmıyor ki.

Toplumsal olaylarda durum daha da vahim.

Eğer cezaevlerinde ölümler olursa, korkarım ki bedelini hepimiz öderiz.

Bu yüzden gelin bu kanlı yoldan dönelim. İnsanların şerefiyle oynayarak onları ölüme mahkûm etmeyelim. Nefretin, öfkenin, hakaretin yerini dostluk sözleri alsın.

İnanın bana belimizi büken Kürt meselesinin çözümü de buradan geçiyor. Üslup her şeydir.

Siz hiç Atatürk’ün ağzından herhangi bir halka, ülkeye, kültüre hakaret duydunuz mu? Savaştığı ülkelere bile kötü söz söylemeyen bu liderden ders almıyor musunuz?

Ne demiş büyük Yunus Emre:


Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Yağ ile bal ede bir söz


İşte tek gerçek bu!

Belki inanması zor geliyor ama üslup değişirse her şey değişir.

***


Bu memleketin Türk’üne, Kürt’üne, askerine, polisine, siviline, kadınına erkeğine, yaşlısına gencine yazık, hem de çok yazık.

Ne zamana kadar adı sadece ölümle zulümle anılan bir ülke olmaya devam edeceğiz?

DİĞER YENİ YAZILAR